Gili Gili böyle diyordu mahalledeki ağır ablaya. Sevmesine çok sevmişti Gili Gili ama içinde bitmek bilmeyen, önüne geçemediği sıkıntılar vardı.
Kaç gündür hafta sonu gelmesin istiyorum. Korkuyorum bu maçın sonuçlarından. Hafta boyunca herkes Antalyaspor'un durumunu sordu durdu Isparta'da. Kahveye gittim; kahve eşrafı "Antalya bizim Süper Lig'teki gururumuz, inanıyoruz size." diye güven verdi. Otobüste atkımı görenler "Ne oluyor Antalyaspor'a? Siz bu lige lazımsınız." dedi. Düşünüyorum, düşünüyorum biz niye bu insanlar kadar inanamıyoruz, güvenemiyoruz takıma diye ama işin içinden çıkamıyorum.
Bütün hafta katılmamaya çalıştım futbol muhabbetlerine. Sürekli gelmesin istedim pazar günü. Belki de bu zor gününde Karabük'te armanın yanında olamayacak olmanın da üzüntüsü ile sanki kendimde bazı şeylere kızma hakkım olmadığını düşündüm durdum.
Pazar günü olan maçın taktiği olamaz. Kazanmak zorundayız, yüklenmek zorundayız. Futbolcuların artık bazı şeylerin farkına varmış olmalarına inanmak zorundayız. Tita yoksa Emrah olacak, Ali Turan yoksa Musa olacak. Arma taşınacak orada ve herkes görevini layıkıyla yapacak. Başka yolu yok bu işin.
Takımın hala düşme korkusu yaşamasına sinirlenişim, futbolcuların ruhsuz hareketlerine sinirlenişim, sıkıcı Isparta'da kırmızı-beyaz formayı televizyondan da olsa görecek olmanın heyecanı ile haftasonunu bekledikten sonra darmadığın bir görüntü ile yenilen Antalyaspor'a sinirlenişim... Tüm bunları yanında herkesin söylediği gibi Antalyaspor'dan bahsederken gözlerimin içinin parlamasına, herkesten sakındığım sevgilim gibi her ortamda adı geçtiğinde hararetli tartışmalara girmeme, şu durumda bile Antalyaspor atkısı gördüğüm bir çocukla gidip saatlerce muhabbet etme hissime engel olamıyorum.
Ulan ruhum çalkalanıyor... Duygularım birbirine vuruyor be...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Küfür ve hakaret içeren yorumlarınızın yayınlanmayacağını hatırlatır, yorumlarınızı paylaşarak blogumuzu zenginleştirdiğiniz için teşekkür ederiz.