19 Mart 2017

Kişi Kendinden Bilirse İşi... Her Daim Mağdur: Beşiktaş

Antalyaspor-Beşiktaş maçının hakemi Mete Kalkavan... Kamuoyu tarafından Beşiktaşlı olarak bilinen Mete Kalkavan... Hal böyle olunca hakem konusu başkanımız Ali Şafak Öztürk'e soruluyor ve -Anadolu Ajansı kaynaklı haberden alıntıladığım- şu diyalog yaşanıyor:

Bir gazetecinin "Maçın hakemi Mete Kalkavan'ın kamuoyunda Beşiktaşlı kimliğiyle bilindiğine yönelik iddialar var. Ne düşünüyorsunuz?" şeklindeki sorusu üzerine Öztürk "Mete Bey kamuoyunda Beşiktaşlı damgası yemiş bir hakem ama aynı zamanda geleceği olan bir hakem. İşleri hakemlik. Kendi kariyerlerini de düşünüyorlardır aynı zamanda. İyi performans sergileyeceğini göreceğiz inşallah. Maçtan sonra biz de değerlendireceğiz. Ön yargılı düşüncemiz yok ama kamuoyunda Beşiktaşlı damgası yemesi bizim için çok da rahatlatıcı bir konu olmuyor." diye konuştu.

Ali Şafak Öztürk'ün bu açıklaması üzerine ise Forza Beşiktaş hesabı üzerinden çarşı şu görseli paylaşıyor:


Başkanımızın açıklaması ile çarşı'nın paylaştığı görseli birlikte ele alalım. Paylaşılan görselde Ali Şafak Öztürk üst aklı örnek almakla ve ona şirin görünmeye çalışmakla itham ediliyor. Peki, Ali Şafak Öztürk'ün açıklamalarında üst aklı örnek alarak dile getirilen veya üst akla şirin görünecek herhangi bir ifade var mı?

Haberde de görüldüğü üzere konuyu açan kişi Ali Şafak Öztürk bile değil, kendisine sorulan bir soruyu cevaplıyor sadece. Diğer bir deyişle bu soru sorulmasa belki de bu konuda konuşmayacaktı bile. Kaldı ki Antalyaspor olanca gücüyle Avrupa hedefine doğru ilerlerken böylesi kritik bir maça yapılan hakem ataması hakkında Antalyaspor başkanı olarak çıkıp kendisi doğrudan doğruya konuşmuş olsa bunun neresi yadırganabilir ki?

Ali Şafak Öztürk, verdiği cevapla hem kamuoyundaki Mete Kalkavan algısını göz önüne alarak endişelerini dile getirmiş hem de maçın adil bir şekilde geçmesi yönündeki temennisini dile getirmiştir. Bu cevapta üslup veya içerik olarak yanlış nerede?

Cevabı öncelikle üslup olarak değerlendirecek olursak cevapta herhangi bir sert ifade, kötü söz, hedef gösterme vs. yer almıyor. Var diyen varsa söylesin, konuşup tartışalım. Cevabı içerik olarak değerlendirelim. Maçın adil geçmesi yönündeki bir temmenniye -e o kadarına da pes artık diyerek- laf edilmeyeceğini varsayıyorum. O zaman geriye bir tek seçenek kalıyor. O da maçın hakemi Mete Kalkavan'a yönelik endişelerin dile getirmesi...

Eğer öyleyse Mete Kalkavan hakkındaki kamuoyundaki genel algıdan bahsetme zahmetine bile girmiyor; Forza Beşiktaş hesabında maçın hakeminin Mete Kalkavan olduğunun duyurulduğu gönderinin altına Beşiktaşlıların yazdıkları yorumlarla yanıt veriyorum. Tabii anlayana...


Şimdi de görselle ilgili bir diğer detaya gelelim. Görselin başlığı "Kişi Kendinden Bilir İşi" ve görselin içeriğinde de Ali Şafak Öztürk, kendisine yöneltilen bir soru üzerine hakem hakındaki endişesini dile getirdiği için üst aklı örnek almak ve ona şirin görünmeye çalışmakla suçlanıyor ve bir takım hakaretlere maruz kalıyor.

Evet, gerçekten de kişi kendinden bilir işi... Ali Şafak Öztürk'e bu suçlamayı yönelten Forza Beşiktaş adlı sayfanın bu sezon hakemlere yönelik yaptığı paylaşımları derlemeye çalıştım. Görseli üzerine tıklayarak büyük ekran yapabilir, yazılanları okuyabilirsiniz. Bu zahmete girmeyecekler için söyleyeyim. Maç öncelerinde ve maç sonlarında yapılan bu paylaşımlarla hedef gösterilen hakemler -alfabetik sırayla- Ali Palabıyık, Bülent Yıldırım, Cüneyt Çakır, Fırat Aydınus, Halis Özkahya, Hüseyin Göçek, Özgür Yankaya...


Süper Lig'de görev alan 22 hakemin 7'si alenen hedef gösteriliyor. Beşiktaş bu haldeyse Anadolu kulüpleri ne yapsın diye soracağım ama kime soracağım ki? Çünkü hakemlere ek olarak söz konusu paylaşımlardan nasibini alanlar arasında MHK ve TFF de var, İstanbul medyası da... Bakın adı üstünde İstanbul medyası...


İşte bu tablo da bize gösteriyor ki gerçekten de kişi kendinden bilir işi... Hakem hakkındaki endişesini dile getirdiği için çirkince saldırılan Ali Şafak Öztürk'e yöneltilen ithamların gerçek muhattabı Forza Beşiktaş hesabındaki görseli hazırlayanlardır; üst akıl gibi soyut bir tanımlanın arkasına sığınarak her maç öncesinde ve sonrasında algı operasyonu yapmaya çalışanlardır.

Görselle ilgili değinmek istediğim son detay ise Ali Şafak Öztürk'e bir diğer İstanbul takımı üzerinden yüklenilmesi... İstanbul takımları için Anadolu takımları ile ilgili bu şekilde ahkam kesmek kolay; çünkü onlar Türkiye'deki futbol realitesinin farkında değiller. Bunu onlara anlatabilmek için önce Anti-İstanbul kavramını anlatabilmek gerek. O yüzden bu konuya bir başka yazıda detaylı bir şekilde yer vermek kaydıyla şimdilik değinmiyorum.

Sadece şunu söylüyorum. İstanbul sömürüsü üzerine kurulu Türkiye'deki futbol düzeninde çok küçük bir azınlık dışında ne yazık ki kimse memleket sevdalısı olarak doğup büyümüyor. Herkese çocukluğunda bir İstanbul takımı empoze ediliyor ve ancak şanslı olanlar bu yalandan kurtulup futbolun gerçekliğini keşfedip doğduğu doyduğu şehrin takımına gönül verebiliyor.

Durum böyleyken ben Ali Şafak Öztürk'ü geçmişi ile yargılamam. Benim için önemli olan bugünkü duruşudur ve şu ana kadarki duruşuyla Sadece Antalyaspor diyen bir Antalyalı olarak benim desteğimi hak ettiğini düşünüyorum. Kaldı ki Ali Şafak Öztürk'e bu konu üzerinden yüklenmek bir İstanbul takımına düşer mi sizce?

İlla geçmişten bir fotoğraf kulanılacaksa o fotoğraf bana göre aşağıdaki fotoğraftır. Siz durmadan TFF bizi mağdur ediyor diye "isyan" edip algı operasyonu yapıyorsunuz ya, işte aşağıdaki fotoğraftaki kişi Türkiye'de futbolun başı, TFF'nin başkanıdır. Boynundaki atkı X takımının atkısı, kendisi de X takımının 2004-2012 yıllarındaki başkanıdır. Ee o zaman haydi durmayınız, X'i bulunuz ama bir tavsiye... Çok uzaklarda aramayınız.


Bu, yaptığınız algı operasyonlarınızdaki çelişkiye, mantıksızlığa ve riyakarlığa sadece bir örnekti. Uzun lafın kısası bu "Kişi Kendinden Bilir İşi" başlıklı algı operasyonuz da emin olun bizler için Anti-İstanbul kavgamızın haklılığını bir kez daha ortaya koyduğunuz bir rezillikten ibaret... İstanbul sömürüsü ile yozlaşmış bu düzende bir de duygu sömürünüzle küçük hesaplar peşinde koşuyorsunuz.

Bu yoz düzen içerisinde bu algı operasyonunuz bugünkü Antalyaspor maçında prim yapar mı? Yapar, zaten yaptığı için bu düzen bugün hala devam ediyor ya. Ancak inanıyoruz ki bir gün bu İstanbul sömürüsü bitecek, tüm Anadolu el ele verip bitireceğiz.


17 Mart 2017

Ah Be Zeki Abi

Bugün aldığımız acı haberle yıkıldık. Zeki Abimizi kaybettik. Antalyaspor tribünlerinin belki de en sevilen simalarından birisi idi. Antalyaspor tribünlerinde maç izlemiş herkes tanırdı Zeki Abi'yi, tanımayanlar da onun sözleri ile kesin kahkaha atmıştır.
 
 Seni unutmayacağız Bayko.

15 Mart 2017

Bilet Fiyatları Düştü Ama

Sahamızda bir İstanbul takımı ile oynadığımız her maç öncesinde olduğu gibi pazar günü oynanacağımız Antalyaspor-Beşiktaş maçı öncesinde de gündem bilet fiyatları... Ancak bilet fiyatlarının gündeme geliş nedeni bu sefer daha öncekilerden biraz farklı...

Daha önceki tartışmalar bilet fiyatlarının çok yüksek olmasından kaynaklanıyordu. Peki, bilet fiyatları gerçekten de çok yüksek miydi? Türkiye şartlarını esas aldığımızda aksini iddia etmek mümkün değil. Zaten aksini de hiç kimse iddia etmiyordu. Bilet fiyatları bilinçli olarak yüksek tutularak Antalyaspor tribünlerine İstanbul takımı sempatizanlarının sızması önlenmeye çalışılıyordu.

Bahsettiğim yönüyle yüksek fiyat uygulamasını kısmen desteklesem de uygulamayı nimetten saymak da tabii ki mümkün değildi. Bu durumu bir örnekle açıklayayım. Şehir dışında okuyan Antalyasporlu bir üniversite öğrencisini düşünelim. Şehir dışında olduğu için kombine almamış. Üniversite tatile girince Antalya'ya geliyor ve gelmişken de bir maça gidebilmek istiyor. Ancak tatiline denk gelen maç bir İstanbul takımı ile oynayacağımız bir maç ise öğrenci haliyle bu maça gelebilir mi? Yüksek fiyat uygulaması nedeniyle cevap belli: Hayır!

Yüksek fiyat uygulaması Antalyaspor tribünlerine İstanbul takımı sempatizanlarının sızmasını kısmen engellerken örnekte de görüldüğü üzere tribünler açısından çeşitli mağduriyetler de doğuruyordu. Doğurduğu bu mağduriyetlere ek olarak -az önceki cümlede kullandığım "kısmen" kelimesiyle anlatmak istediğim haliyle- uygulama aynı zamanda da yetersizdi. Çünkü, Türkiye şartlarına göre fahiş kalan bilet fiyatları, İstanbul takımı sempatizanı diye nitelendirdiğimiz grubun sadece yoksul veya orta gelirli kısmının sızmasını engellerken zengin olan kısmın sızmasını ise engelleyemiyordu.

Pazar günü oynayacağımız Beşiktaş maçı öncesinde yönetim radikal bir değişikliğe giderek bilet fiyatlarını -aşağıdaki görselde detaylarını görebileceğiniz şekilde- Anadolu takımları ile oynanan maçlardaki seviyeye yakın bir şekilde belirlemiş. Sahamızda oynadığımız son Galatasaray maçına ait bilet fiyatları ile kıyaslarsak %75-%90 aralığında bir indirim söz konusu...


Peki, bu fiyatlandırma doğru mu? Bu sorunun cevabı hususunda Küheylan'la bile farklı düşünüyoruz ama benim bu soruya cevabım şu: Sezon başında olsa alınan bu kararı desteklerdim ama ligin 25. haftasında birden bire bu kararın alınmış olmasını doğru bulmuyorum. Nedenlerimi hemen sıralayayım:

İlk nedenim şu: Yönetimin bu fiyatlandırma tercihi ile şu an deplasman tribünü haricindeki tribünlere İstanbul takımı sempatizanlarının sızma olasılığı var mı? Var. Şu an satışta olan maraton tribünündeki bir koltuğa bu uygun fiyat aracılığıyla bir Antalyasporlu da oturabilir, bu maç için Antalyaspor passoligi çıkartan bir İstanbul takımı sempatizanı da... Böyle bir sızma olsılığı bir risk midir? Risktir. Hatta maçın 19.03 tarihinde oynanacağını düşünürsek önemli bir risktir. Dolayısıyla böyle bir karar alınırken ortaya çıkabilecek bu ve benzeri riskleri engelleyecek gerekli tedbirler de alınmalıydı.

Tedbir olarak ne yapılabilirdi? Örneğin fiyatlar ilan edilmeden önce kalan maçlar için Antalyasporlulara yönelik avantajlı bir kombine kampanyası düzenlenebilirdi. Böylece şu an boşta olan koltuklara Antalyasporlular oturmuş olurdu ve bu tablo sağlandıktan sonra bilet fiyatları ilan edilirdi. Ee deplasman tribününe de kimin oturacağı bizi bağlamayacağından da bize sadece maç gününü beklemek düşerdi.

Şimdi ise diyelim ki bu maçta sızmalar oldu ve bu İstanbul takımı sempatizanı olarak nitelendirdiğimiz kişi/kişiler maç esnasında rengini belli etti, tribün gerildi, olay çıktı ve belki de kulübümüz tribün olaylarından dolayı ceza aldı. Olmayacak şey mi? Hayır, gayet de oluru var. Hatta son Galatasaray maçında Galatasaray'ın ilk golünden sonra bu tarz küçük bir olay da yaşandı. Bu riski almaya değer miydi? Bence değmezdi. Herhangi bir olay yaşanma olasılığını uç bir senaryo olarak yazıyorum. Dolayısıyla böyle bir olayın yaşanmayacağını varsayalım. Yine de Antalyaspor tribününde Antalyaspor için bağıran biri oturabilecekken onun yerine rakip takım için susan birinin de oturabilecek olmasına fırsat vermeye ne gerek var?

İkinci nedenim ise maç biletlerinde bu tarz sonradan yapılan indirimlerin kombine kart sahipleri açısından hak kaybı doğurması... Rakamlar üzerinden konuşmak gerekirse Doğu Alt tribünü ele alarak inceleyelim.


  • Bu tribün için kombine kart ücreti 450 TL idi. 
  • Şu ana kadar oynadığımız tüm maçları kontrol etmedim ama 7-8 maçı kontrol ettim. Buna göre bilet ücreti Anadolu takımlarına karşı oynadığımız maçlarda 10 TL, İstanbul takımları ile olan maçlarda ise 150 TL... 
  • Fenerbahçe ve Galatasaray'a karşı oynadık; Beşiktaş ve Trabzonspor maçlarını ise oynayacağız. 
  • Lig maçları haricinde bu sezon sahamızda herhangi bir kupa maçı oynayamadık.
Bu bilgiler ışığında -Trabzonspor maç biletlerinin de indirimli fiyat olan 20 TL'den satışa çıkacağını varsayarak- bir hesap yaparsak her maç için ayrı ayrı bilet alarak sahamızdaki 17 maça girmenin toplam bedeli 470 TL [=(13x10)+(2*150)+(2*20)]... Yani kombine almanın avantajı sadece 20 TL... Bir maçı kaçırsan kombine aldığın için zararlı çıkacaksın. Bu durum kulağa hiç mantıklı geliyor mu?

Unutmayalım ki bir kesim için önemli olmayan bu hesap bir diğer kesim için ise oldukça önemli... Çünkü aramızda yediğinden içtiğinden keserek kombine alabilen renktaşlarımız da var; sırf kombine alabilmek için yaz tatilini çalışarak geçiren öğrenci kardeşlerimiz de... Dolayısıyla kombine almanın sağladığı ekonomik avantajın kulüp tarafından korunması bu kesimlerin gelecek sezonlarda da kombine alabilmeleri açısından olmazsa olmaz niteliktedir.

Olaya farklı bir açıdan daha bakalım. Son yıllardaki atılımlarla Antalyaspor tribünlerine yeni yeni gelmeye başlayan bir grup insan da var. Şimdi, bu grup 2016-2017 sezonu için kombinesini aldı ama baktı ki sezon sonunda ekonomik anlamda kombine almanın herhangi bir avantajı yok. Gelecek sene kombine alıp almamaya karar verirken bu grup kendi arasında "Ya kombineyi boşverin, zaten fiyatlar sonradan düşüyor. Geleceğimiz maça alır biletimizi, gireriz. Kaçan maçlara da boşuna para ödememiş oluruz." diye konuşmayacak mı? Bu grubun kombine almaması demek tribünle aralarında tam bir sadakat bağı henüz kurulmadığından belki de tribünden kopuşları anlamına gelecek ama kombine almaya devam ederlerse böyle bir kopuşun yaşanma ihtimalı çok çok daha düşük olur.

Bu iki maddeye aslında birkaç madde daha ekleyebilirim ama yazı yeterince uzun oldu. Onun için daha fazla uzatmadan sözlerimi toparlayayım. Yazının başlarında dediğim gibi uygulama aslında doğru ama zamanlaması yanlış... Böyle bir uygulamaya geçiş için yeni sezon beklenmeli; çok iyi bir kombine kart stratejisiyle olabildiğince çok Antalyasporlu'ya ulaşıp tribünlerin çoğu dolduktan sonra bu uygulama başlamalıydı.

Ancak madem ki böyle bir uygulamaya sezon içerisinde geçilecek o zaman uygulamanın getirdiği riskler doğru bir şekilde analiz edilerek gerekli tedbirler alınmalı. Avrupa yolunda zaten başlı başına kritik bir maç olan Beşiktaş maçı, rakiplerimizin bu haftaki fikstürünü de dikkate aldığımızda çok daha kritik bir hal alıyor. Bu haftayı kayıpsız atlatmak için en ufak hataya bile fırsat verilmemeli.

07 Mart 2017

Bu Mağlubiyet Zafer Kokuyor

Bugün skora baktığımızda mağlup taraf olarak gözüksek de emin olun bu mağlubiyet zafer kokuyor. Kaybettiğimiz sadece 3 puan iken gönüller kazandığımız ve Antalyaspor bayrağını yükselttiğimiz bir zafer... Nasıl mı? Hemen anlatayım.

İstanbul takımları ile oynanan maçlarda tribünde bir tek "Sadece Antalyaspor" diyen taraftarlar olmuyor. Farklı farklı kategoriler altında gruplandırabileceğimiz pek çok kişi de bu maçlarda tribüne geliyor. Örnek vermem gerekirse Antalyaspor'u desteklemek için değil de sadece statta maç izlemek için gelenler... Daha uç bir örnek vermem gerekirse Antalyaspor sevgisinden değil de Galatasaray nefretinden maça gelen bir başka İstanbul takımı sempatizanları...

Dün maç başlarken bu kişilerle her ne kadar bedenen aynı tribünde olsak da ruhen uzaktık birbirimize. Hele ki ikinci örnekte bahsettiğim grup ile birbirimize en az deplasman tribünündekiler kadar uzaktık. Ancak "Sadece Antalyaspor" diyen bizler gibi bu kişiler de maçta olanları gördü. Antalyaspor'un sahaya koyduğu futbolu zevkle izledi; skora kadar yansıyan adaletsizliğe ise kahroldu.

Böylece maç sona ererken maçın başındaki kadar uzak değildik artık birbirimize. Çünkü onlar böylesi bir maçın ardından "Tugor niye tribüne gönderildi?", "Bruma ne yaptı ki oyundan atıldı?", "Hakem Galatasaray'ı harcadı.", "Maç zaten Galatasaray'ın hakkıydı, son dakikada adalet yerini buldu." gibi televizyon taraftarlığı yapanların internete yazdığı komik yorumlara aldanmak yerine futbolun gerçeğini dün tribünde bizzat gördüler. İstanbul takımlarının nasıl "büyük" olduklarını...


Onların içlerinde bu maçla birlikte ufak da olsa bir şeyler değişti. Yıllardır maruz kaldıkları medya pohpohlaması ile ayakta duran İstanbul hegemonyasına dayalı futbol anlayışları bu maçla hepten yıkılmadı belki ama biraz da olsa çatırdadı. Bu maçla hepten anlayamadılar belki ama biraz da olsa sorgulamaya başladılar bizim niye "Şehrinin takımını destekle!" diye haykırdığımızı, niye "Anti-İstanbul!" diye isyan ettiğimizi... İşte bu değişimler bugün bizim sevincini duymamız gereken 3 puanlardan değerli asıl zaferimizdir.

Maç sonunda Deniz Kaddah'ın döktüğü göz yaşları kaybedilen bir maç için değil; göz kamaştıracak geleceğimiz için akmalıdır. Dün sahada maça 90 dakika boyunca var gücüyle asılan bir takım, tribünde ise maç 2-0 olduğunda bile takımına inanmaktan bir an bile vazgeçmeyen bir taraftar vardı. Skor her ne olursa olsun özlemini duyduğumuz tablo budur bizim. Görüyoruz yavaş yavaş taşlar yerine oturuyor; inanıyoruz çok güzel bir gelecek bizi bekliyor.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...