22 Aralık 2017

STSL 16. Hafta - Başakşehir (D) | 5N1K'dan Fazlası

Bu sezon yazdığım maç yazılarının birçoğunda soru sora sora bir şeyler ifade etmeye uğraştım. Bunun sebebi geride bıraktığımız haftalarda soru sormaktan başka bir çaremizin kalmamasıydı.

Aklımızdaki sorulara birer birer yanıtlar bulmak yerine her hafta bu sorulara yenilerini eklendikçe ligin ilk yarısının bitmesine 1 maç kala içimiz dışımız soru işareti oldu:

- Bu sezon yaşadığımız şokun sebebi "ne"?
- Yaşadığımız bu şoktan çıkabilmek için "nasıl" bir çözüme ihtiyacımız var?
- Sezon öncesi transfer edilen ve kalitesi kabul görmüş isimlerden biz "neden" fayda göremedik?
- Ligi sezon sonunda "nerede" tamamlayacağız?
- Yeni hoca "ne zaman" belli olacak?
- Başkan "kim" olacak?

Üstün körü birer örnekle 5N1K formatında aklımdaki sorulardan bazılarını sıraladım ama Antalyaspor camiasında bu sezon 5N1K'dan fazlası var. Sizlere de desem ki aklınızdaki soruları yazın lütfen, herhalde sayfalarca bir liste yapabiliriz şüphesiz ki.

Peki, bu soruları biz soruyoruz da peki ya futbolcular? Acaba onlar hangi soruları soruyorlar veya herhangi bir soru soruyorlar mı?

Çünkü hocasını da, başkanını da geçtim o topu rakibin kalesine tıkacak da kendi kalesini rakibine duvar edecek de sahadaki futbolcular... Bunu yapabilmeleri için illa bir hocaya illa bir başkana ihtiyaçları mı var?

Türkiye şartlarını göz önünde bulunduruyorum ve soruyorum: Kaba tabirle eşek yüküyle para kazanan bu isimler bir topa vurabilmek için illa kendilerine deh veya çüş diyecek birine mi ihtiyaç duyuyorlar?


Başakşehir mağlubiyeti ligdeki 8. mağlubiyetimiz oldu. 16 maç 8 mağlubiyet... Lig başlamadan önce her kesimden insanın ilk 5'e girer diye tahmin ettiği kadronun elde ettiği sonuç bu.

Trabzonspor mağlubiyetinden sonra şöyle yazmıştım: "Oyunun önemli bir kısmını böylesi kontrol altında tutabildiğimiz bir maçtan bile 3-0'lık mağlubiyet ile ayrılıyorsak hangi maçı kazanacağız?"

Başakşehir maçına bakıyorum 1-0 önde tamamladığımız ilk yarının ardından Eto'o'nun sakatlanmasıyla bir anda nasıl oluyorsa takımın özgüveni tepe taklak oluyor ve 4-1 gibi bir skorla sahadan ayrılıyorlar ki skorun 4-1'den daha büyük farklı bir skor olmaması bir mucize...

Şimdi soruyorum sahadaki bu isimlere... Diğer sorular gibi boşluğa karışıp gidecek bir soru daha belki ama ben inatla soruyorum:

Gerçekten bu fiyaskonun içinde kendinize hangi soruları soruyorsunuz veya herhangi bir soru soruyor musunuz? Hadi siz sormuyorsunuz da anneniz babanız eşiniz dostunuz ile konuşurken şu fiyaskonun bir parçası olmaktan hiç mi utanmıyorsunuz?



 

17 Aralık 2017

ZTK 5. Tur - Orhangazispor | Peki ama Neden?

Deplasmandaki ilk maçta elde ettiğimiz 3-0'lık skorun tur için bize yeteceği büyük ölçüde belliydi. Bu noktada tur açısından baktığımızda sahamızdaki rövanş maçını 3-2 kaybetmiş olmamız belki pek bir önem taşımıyor. Belki de ligde böylesi kötü günler geçirdiğimiz bir dönemde kupada kendimizi çok yıpratmadan istediğimiz neticeyi almak -yani turu geçebilmek- bizim için esas olan ama insan kendisine aşağıdaki şu soruyu sormadan da edemiyor.



Konuya bir de Orhangazispor cephesinden bakıyorum. Mücadele ettikleri 3. Lig 1. Grup'ta son sırada yer alıyorlar ve ligde kalma mücadelesi veriyorlar. Şu ana kadar oynadıkları 16 maçta aldıkları galibiyet sayısı 1... Herhangi bir yanlış anlaşılma olmasın diye bir de yazıyla yazayım: On altı maçta sadece bir galibiyet...

Kupaya geliyorum. Antalyaspor'a karşı sahalarında oynadıkları ilk maçı 3-0 kaybettikten sonra rövanş için deplasmana geliyorlar. Rövanş maçında da 2 kez geriye düşmelerine rağmen kazanmak için oynamaya devam ediyorlar ve 90 dakika sonunda da bunu başarıp dönüyorlar.

Bu mücadeleleri belki tur için onlara yetmese de en azından bu galibiyet onlara bir nebze moral oluyor. Yazıyı yazdığım şu dakikalarda ligde üst sıralarda yer alan rakibine karşı şu an deplasmanda 2-0 üstün olmaları belki de bu moralin sonucu...

Peki, şimdi gelelim soruma:

Her şeye rağmen bu mücadeleyi Orhangazisporlu oyuncular ortaya koyabiliyorken bizimkiler neden ortaya koyamıyor?


 

12 Aralık 2017

STSL 15. Hafta - Gençlerbirliği | Cümleler Tükendi

Bir önceki yazıya "Cümleler Tükenirken" başlığını atarken son derece olumsuz bir ruh hali içerisindeydim; ancak o ruh halimle bile cümlelerin bu kadar erken tükeneceğini tahmin edememişim.

Kendi sahamızda oynadığımız Gençlerbirliği maçında Deniz Kadah'ın son dakikada penaltıdan attığı golle beraberliği zarzor kurtarırken pek çoğumuz bu gole sevinemedi bile. Çünkü bu skorla 3 puanla kapatmamız gereken bir haftayı daha puan kaybıyla tamamlamış oluyorduk.


Maçla ilgili yazılabilecek bir şey yok. Teknik direktörsüz çıktığımız bu maçın ardından Ali Şafak Öztürk de -her şeye rağmen kendisine desteğini sürdüren hatırı sayılır bir taraftar kitlesine rağmen- istifasını açıkladı. Doğruya doğru bu istifayı "yarı yolda bırakmak" şeklindee ifade etmek hiç de yanlış bir yorum olmayacaktır.

Bu istifayla birlikte içinde bulunduğumuz bilinmezlik bambaşka bir boyuta ulaştı. Şimdi takımın başında ne hoca var, ne de başkan... Ne yazık ki Antalyaspor'da yine söz siyasetin...


 

09 Aralık 2017

STSL 14. Hafta - Trabzonspor (D) | Cümleler Tükenirken

Kaybedilen puanlar sonrasında bu sezona ilişkin umutlar gibi bu durumu anlatabilecek cümleler de bir bir azalıyor. Sorun nerede, bu sorun nasıl çözülecek, ne zaman düzlüğe çıkacağız ve benzeri sorulara verilebilecek yanıtlar giderek "Hiç bilmiyorum ki." noktasında düğümlenip kalıyor.

Trabzonspor maçı bunun en net örneklerinden bir tanesi... Sahaya bakıyorsunuz ilk yarıda golü yediğimiz son bölüme kadar oyunu tamamen kontrol altında tutan ve rakibine göz açtırmayan bir takım var. Sanki sancılı bir sezon geçirmiyormuş gibi, sanki deplasmanda oynamıyormuş gibi... Herkes büyük bir heyecanla şeytanın bacağının kırılacağı o anı, o golü bekliyor ama skor tabelasını değiştiren taraf ne yazık ki gerçekleştirebildiği ilk atakta golü bulan rakip takım oluyor.

Şimdi bu kontrollü oyun bölümünü övgü mahiyetinde yazdığım sanılmasın. Demek istediğim şudur ki: Oyunun önemli bir kısmını böylesi kontrol altında tutabildiğimiz bir maçtan bile 3-0'lık mağlubiyet ile ayrılıyorsak hangi maçı kazanacağız? Bu sorunun yanıtını yukarıda ifade ettiğim şekliyle vereyim: Hiç bilmiyorum ki...


Bu noktada peki suçlu kim diye bakarsak ben ne tek başına Leonardo'yu ne takımı ne de başka bir ismi suçlayabiliyorum. Parça parça bakınca gözle görülür bir sorun göremiyorum çünkü ama nedense bu parçalardan bir bütün oluşturmak konusunda ciddi bir sıkıntı yaşıyoruz.

Kamuoyunda artık iyiden iyiye yükselmeye başlayan sesin ardından hafta içi yönetimin aldığı kararla Leonardo ile yollar ayrıldı. Sezonun bundan sonraki kısmında nasıl devam edilir? Cevabım yine aynı: Hiç bilmiyorum ki... Çünkü bence kadroda -şu ana kadar yıldızlıklarını göremesek de- bu kadar yabancı yıldız isim varken yerli hoca yerine yabancı hoca daha iyi otorite kurabilecektir. Ancak Leonardo örneğinde de gördük yabancı hocaların Türkiye'ye uyum sağlayabilmeleri çok da kolay olmuyor.

Benim kanaatimce bu açmazdan ya daha önce Süper Lig tecrübesi olan bir yabancı hoca ile ya da -daha etkili olacağını düşündüğüm bir alternatif olarak- Eto'o üzerine kurulacak uzun vadeli bir planlama ile çıkabiliriz. Çünkü yerli hocalarda gerçekten şöyle içime sine sine adını sayabileceğim isim bir anda aklıma bile gelmiyor. Kısacası önümüzdeki günler Antalyasporumuz için ne getirecek hiç bilmiyorum.

Ancak tüm bu olumsuzluklara ve belirsizliklere rağmen ben hala umutsuz değilim. Bu takımın öyle veya böyle düzlüğe çıkacağını, sezonun sonuna geldiğimizde sezon öncesi beklentilerimiz gerçekleşmese de korku dolu son haftaların yerine "Neyse ki..." diyeceğimiz haftaları göreceğimizi düşünüyorum. Bu anlamda bir an önce ligin ilk yarısını tamamlayarak ligin ikinci yarısı için hazırlıkları tamamlamamız gerekiyor.

Bu yolda ikinci yarı öncesi moralleri bir parça yerine getirebilmesi için de galibiyetlere... O yüzden bugünkü Gençlerbirliği maçında vurduğun gol olsun Antalyasporum, üzerimizdeki bu kara bulutları bir an önce dağıtalım inşallah.


 

04 Aralık 2017

ZTK 5. Tur - Orhangazispor (D) | Kazasız Yola Devam

Ziraat Türkiye Kupası'nın bu turlarında maç yazısı yazabilmek oldukça zor. Çünkü bu turlarda karşılaşan takımlar arasında çoğunlukla ciddi bir kalite farkı oluyor. Bu anlamda 3. Lig 1. Grup'ta şu anki puan tablosuna göre son sırada yer alan rakibimize karşı oynadığımız bu maçta bu kategoride değerlendirebileceğimiz bir maç...

Buradan bu aşamadaki rakipleri küçümsediğim sonucu çıkmasın. Böylesi bir görüşün aksine gerek bu turlarda gerek sonraki aşamalarda sergilediği mücadele ile pek çok Süper Ligi takımına kök söktüren takımları izledik. Bu anlamda Orhangazispor da aslında ilk yarıda iyi bir mücadele verdi. Ancak ikinci yarının başında rakibin bireysel hatası sonucunda Emre Güral ile golü bulurken rakibin direnci de önemli ölçüde kırıldı ve deplasmandan 3-0'lık galibiyet ile ikinci maç için avantajlı bir skorla döndük.

Bu sonuçla lig fikstüründe Fenerbahçe ve Trabzonspor maçlarının arasına denk gelen ve önemli eksiklerimizin de bulunduğu bir dönemde kupada kazasız şekilde yolumuza devam etmiş olduk. Darısı bugün deplasmanda oynayacağımız Trabzonspor maçına inşallah...




 

30 Kasım 2017

STSL 13. Hafta - Fenerbahçe | Korkutan Benzerlik

Bu maç yazısında beni korkutan bir benzerliği vurgulamak istiyorum. Daha önceki maçlarda da bazı bazı benzer yanlar hissedebiliyordum ama sanırım geçtiğimiz hafta oynadığımız Konyaspor maçında uzun bir aradan sonra kendisinin cismini de görünce bu benzerlik zihnimde bir parça daha pekişti. Bahsettiğim benzerlik Leonardo ve Mehmet Özdilek benzerliği...

Sezon içerisinde geldiği için adaptasyon konusunda hala zamana ihtiyacı olabileceği fikrine karşı olmasam da Leonardo nedense bana her geçen gün Mehmet Özdilek'i hatırlatıyor. Tahmin edersiniz ki bu benzerlik de bir Antalyasporlu olarak beni korkutuyor.

Antalyaspor'un Leonardo yönetiminde oynadığı maçlara şöyle genel olarak bir bakalım. Takımda net bir dille ifade edilebilecek ne bir ilerleme var, ne de gerileme... A takımına karşı oynadığımız futbolla B takımına karşı oynadığımız futbol arasında bir fark var mı? O da yok. Her maça hemen hemen aynı kafayla çıkıyoruz.

Örneğin, bu maç yazısının asıl konusu olması gereken Fenerbahçe maçına bakalım. Daha önceki haftalardan farklı olarak sahaya hangi dokunuşu vardı Leonardo'nun? Fenerbahçe'nin en önemli zaafiyetlerinden biri kalesi... Volkan Demirel'in yan toplarda başarılı iken cepheden gelen şutlarda başarısız olduğu bilinen bir gerçek... Peki, bunu kullanmak için ne gibi bir hamle yaptık? Birkaç istisna pozisyon dışında yan toplarla klasik oyunumuzu oynayıp durduk. Bu noktada maçtan önce rakibi analiz etmek konusunda ya bir eksiklik var ya da rakibe göre oyun kurgulamak konusunda bir sorun.

Fenerbahçe maçında Leonardo'yu Mehmet Özdilek'e benzettiğim noktalardan bir tanesi de oyuncu değişiklikleri oldu. Blogu takip edenler bilir Mehmet Özdilek zamanında en çok oyuncu değişiklikleri konusunda yazardık. O günler geri mi geliyor ki? İlk yarıyı 1-0 geride kapatmışız. İkinci yarıda beklediğimiz gol bir türlü gelmiyorken bu kadar geç oyuncu değişikliği yapmak ne kadar mantıklı?

Şöyleydi böyleydi yazıyoruz ama vallahi de billahi de şu maçı kazanmamamız için hiçbir nedenin olmadığını bilerek yazmak bizi daha çok üzüyor. Fenerbahçe bu maçta top mu oynadı? Hayır. Doğru düzgün pozisyon bile yok ama bizim bir türlü çözüm bulamadığımız sorunlarımız puanları savurup durmamıza neden oluyor.

Bir kez daha umarım diyeyim ve umarım bu sorunlarla ligin ikinci yarısında boğuşmayız. Bir umarım da şunun için: Leonardo konusunda kurduğum bu benzerlik konusunda umarım yanılırım da takıma katıldığı ilk gün kurduğumuz hayalleri bize yaşatırken Leonardo'yu alkışladığımız günler bir an önce gelir.




 

26 Kasım 2017

STSL 12. Hafta - Konyaspor (D) | Bir Kez Daha Eto'o

Bu maç hakkında ne yazayım diye düşündüğümde aklıma gelen hemen hemen her cümle Karabükspor maçı ile aynı... Bu sefer galibiyetle değil beraberlikle sahadan ayrılmamızı sağlasa da ortaya çıkan skorun mimarı Karabükspor maçında olduğu gibi yine Eto'o oldu. Takımın -özellikle ikinci yarıda- yokları oynadığı bir maçta daha takımına nefes aldırdı.

Doğruya doğru sadece bu son iki haftayı esas alarak Eto'o'nun kazandırdığı bu 4 puan olmadan puan cetvelinde nerede olurduk diye baktığımızda sonuç dehşet verici: Sondan 3. sıra... Şimdi öyle veya böyle takıma ilişkin bir umut besleyebilirken sondan 3. sıra gibi bir tabloyu yaşamak bizim için çok daha büyük bir kabus olurdu. Eto'o, Nasri, Menez, Maicon vs. gibi yabancı yıldıların olduğu bir takım düşme hattında; bunu kim nasıl açıklayabilirdi ki?


Gerçi bugünkü tablonun da pek açıklanabilir bir yanı yok. Bir yanda tek başına puanları toplayan bir Eto'o, diğer yanda ise daha oyuna doğru düzgün bir katkı sağlayabildiklerini göremediğimiz diğer yıldız isimler... Bu noktada Maicon'u Nasri ve Menez'den ayrı tuttuğumu belirteyim ki her ne kadar son haftalarda performans olarak düşüşte de olsa kendisine haksızlık yapmış olmayayım.

Geriye kalan iki isim... Nasri ve Menez... Bundan sonra takıma nasıl katkı sağlarlar? Bu soruya verilebilecek en doğru yanıtın ne olduğunu ben de bilemiyorum ama zaten doğru yanıtın ne olduğunu bulması gerekenler ne benim ne de bir başkası... Doğru yanıtın ne olduğunu bulması gerekenler bu isimlerin ta kendisidir.

Dolayısıyla birkaç hafta daha işler böyle devam ederse bu isimler bu gidişatın sorumluluğunu üstlenmeliler. Sonuçta iyi zamanda nasıl alkışın en büyüğünü alan kişiler bu isimler oluyorsa, kötü zamanda da tepkinin en büyüğünü almak onlar için yadırganacak bir durum olmasa gerek.

Bu noktada yönetim de isimlerin kim olduğuna bakmaksızın gerekli yaptırımları uygulanmaya başlamalı. Çünkü bu takım yükselişe geçer diye diye ligin ilk yarısı neredeyse bitti ve Eto'o tek başına bu takıma kaç puan daha kazandırabilir ki? "Artık yükselişe geçme zamanı..." cümlelerini kurmak bile sıkıcı bir hal almaya başladı.

Maç özelinde Leonardo için de bir şeyler söylemek gerekirse yukarıda Nasri ve Menez için kurduğum cümleleri bire bir olmasa da kısmen onun için söylemek de mümkün. Özellikle Konyaspor'un golünden önce kalemizde kurduğu baskıyı bizler gibi seyretmesi gerçekten cevapsız bir husus...

Bugün kendi sahamızda rakip Fenerbahçe... Son dönemde Fenerbahçe maçları genelde iddialı bir şekilde beklediğimiz bir maç oluyor ama bu sezon aklımız tamamen soru işaretleri ile doluyken bu maç öncesinde nasıl bir maç olabileceğine dair bir tahminde bulunmak bir hayli güç... Son 4 maçta 3 galibiyet ve 1 beraberlik aldığımız rakip karşısında umarım bugün de bu olumlu istatistiğe bir yenisini daha ekleriz demekten başka elden bir şey gelmiyor.


 

18 Kasım 2017

STSL 11. Hafta - Karabükspor | Eto'o Farkı

Sezon öncesinde tahmin ettiğimiz lig performansımızda Karabükspor maçı gibi maçlar da vardı. Sonuçta istediğiniz performansı her maç ortaya koyamayabilirsiniz ve böylesi maçlarda kadronuzdaki yıldız isimler ön plana çıkarak size maçı kazandırır. Kadromuza bakınca bu lükse sahip görünüyorduk ama ligdeki ilk 10 haftada bu lüksü de yaşayamamıştık.

Bu maçta bu lüksü Eto'o ile yaşadık. "Eto'o bitmiş." diyenlere inat geldiği ilk günden itibaren bir futbol efsanesi olduğunu ortaya koyuyor. Bu maçta attığı iki gol de birbirinden güzeldi ve Eto'o'nun takıma katkısını en somut olarak gördüğümüz maçlardan birisi oldu Karabükspor maçı.


Ancak bu noktada şunu da atlamamamız gerek. Eto'o'nun bu maçta ortaya koyduğu performansın en önemli sebeplerinden bir tanesi de Eto'o'ya oynama fırsatını yaratan Deniz Kadah'tır. Onun olduğu maçlarda Eto'o çok daha rahat bir görünümde oluyor. Topu almak için geriye gelmek zorunda kalmadığı sürece Eto'o hücum hattında çok daha etkili ve dirençli oluyor. Dolayısıyla bu maçın gizli yıldızı da Deniz Kadah'tır.

Yukarıda değindiğim durumdan yola çıkarak bir paragraf da defans hattımız için yazmam gerekiyor. Neden yukarıdaki durumdan yola çıkarak dedim. Çünkü arkada defans ne kadar sağlam olursa önde hücum oyuncuları o kadar daha fazla aktif olabiliyor. Bu anlamda defansif zaafiyetimizi bu maçta da yenebildiğimizi söylemek mümkün değil. Bunun en net örneği de daha bir hafta önce Bursaspor maçında yediğimiz golün aynısını bu maçta da yemiş olmamızı gösterebilirim. Lige verilen bir haftalık arada umarım bu soruna kısmen de olsa çözüm yaratılabilmiştir.

Bu hafta rakip Konyaspor... Her iki takım da alt sıralara yer etmişken aradaki husumetten kaynaklı rekabetin etkisi ile lig sıralamasının da ötesine geçen bir önemi olan bir maçta bu sefer daha önceki iki galibiyetimizden sonra yaşadığımız akıbeti bozup Karabükspor galibiyetini galibiyetle perçinlemiş oluruz. Vur topa gol olsun Antalya.


 

04 Kasım 2017

STSL 10. Hafta - Bursaspor (D) | Heves Yine Kursakta

2-1 kazandığımız Kasımpaşa maçı için yazdığım yazıya "3 Puanlık Nefes" başlığını atmış, söz konusu yazımda Bursaspor maçının bol gollü geçeeğini tahmin etmiştim. Bol gol konusundaki tahminim tuttu ama ne yazık ki pek de umduğum bir şekilde değil. Kasımpaşa maçında aldığımız nefes 4-0'lık mağlubiyetle daha ilk haftadan kesiliverdi.

Bu sahneyi ligdeki iki galibiyetimizden bir diğeri olan Osmanlıspor galibiyetinin ardından da yaşamıştık. O zaman da 3-1'lik Sivasspor mağlubiyetiyle hevesimiz kursağımızda kalmıştı. Ancak şunu söylebilirim ki bunun 3. kez yaşanması birçok açıdan oldukça sancılı bir süreç yaşamamıza sebebiyet verecektir.

Bu sebeple bir an önce çözüm bulunmalı diyeceğim ama çözümü bulabilmek için öncelikle sorunu doğru şekilde tespit edebilmemiz gerekmekte... Peki takımdaki sorun ne? Gerçekten bu soruya verebileceğim çok net bir yanıtım yok. Kaybettiğimiz maçları ayrı ayrı analiz edersek mağlubiyet sebeplerinin farklı farklı olduğunu da görürüz zaten.

Sorun oynadığımız futbol mu? Çoğu kişi benimle hemfikir olmayacak ama sorun futbol değil bence. Bu maçı istisna tutarsam son maçlardaki futbolun ümit verdiğini düşündüğümü daha önceki yazılarımda yazdım. Son haftalarda oynadığımız maçlara bakınca takım aslında maç içerisinde üstünlük kurabileceği fırsatları olması gerektiği gibi oynayarak yakalıyor ama bunu devamlı olarak gerçekleştiremiyor. Diğer bir deyişle maç içerisinde öyle bir kırılma anı yaşanıyor ki takım tepetaklak oluveriyor ve sonrasında ise bu durumu toparlayabilecek ne bir zihinsel ne bir fiziksel direnci gösterebiliyor.

Bu durumu yaşamamızın temel sebeplerinden birinin defansif olarak zaaflarımızı gidermek için harcadığımız eforun dakikalar geçtikçe hücum yönümüzü de aşağı çekmesi olabileceğini düşünüyorum. Etoo'ya hala top almak için geriye geldiği için kızanlar var ama Etoo bunu yapmasa bu işlevi görebilecek kilit oyuncuyu hala bulabildiğimizi de söyleyemeyiz. Bu yüzden direkt sorunumuz bu değil belki ama alt sorunlardan biri olarak çözümlememiz gereken noktalardan birinin bu olduğu kesin.

Bu maç için tabii bu sıkıntılara ek olarak bir de daha 2 hafta önce Göztepe maçında gördüğü anlamsız kırmızı karta bu maçta bir yenisini ekleyen Sandro faktörü de bizi oldukça aşağıya çekti. Kusura bakılmasın ama bu tarz bir kart görebiliyorsa bunun sebebi sert karakterli bir futbolcu olması değil aksine yumuşak/zayıf karakterli bir futbolcu olmasıdır. Çünkü bu kadar kolay bir kartla takımını 10 kişi bırakmak takım arkadaşlarının emeğine ihanettir. Kaldı ki bu ikinci kez oluyor. Bu konuda kulüp gerekli ceza ne ise en ağırını vermeli.

Şimdi önümüzde Karabükspor maçı var. Sezon sonuna doğru bu sıralarda olmamayı umuyorum ama şu an için ligde bir alt sıramızdaki rakibimize karşı alacağımız 3 puan oldukça önemli... Önemli de bakalım bugün bizi neler bekliyor acaba? İyi dilekler yerine bu kez de böyle ümitsiz böyle keyifsiz bitirelim ki bakarsınız bu sefer de bunun tersi olur.

29 Ekim 2017

ZTK 4. Tur - Etimesgut Belediyespor (D) | Tek Gollü Tur

Maça gidemeyen isimlerden biri olarak maçı internet üzerinden dönüşümlü yayınla izlemeye çalıştım. Ancak sağ olsun yayıncı kuruluş dönüşüm konusunda o kadar berbat bir iş çıkardı ki Antalyaspor maçı yerine Sarıyer - Adana Demirspor maçının devre arası görüntülerini, reklamları vs. izledik. Sarıyer - Adana Demirspor maçının penaltılara kadar uzamasıyla da bizim maç iyice yalan oldu. Dolayısıyla buraya ne yazık ki yazabileceğim çok bir şey yok.

Sadece izleyebildiğim bölüm için şunu söylemeden geçmek istemem. Takıma dahil edilen genç isimlerin potansiyeli güçlü... Belki takımın tam performansa ulaşamaması da bende bu algıyı oluşturuyor olabilir ama kadromuzdaki kaliteli isimlerle birlikte çalıştıkça bu genç arkadaşların potansiyellerini de kullanarak iyi noktalara geleceklerine inanıyorum. Örneğin kupa maçından önceki lig maçında da izleme imkanı bulduğumuz Harun Alpsoy oldukça kendine güvenli duruyor sahada, oyuna katkısı da olumlu...



Ziraat Türkiye Kupası açısından baktığımızda bu turlarda zaten önemli olan kazaya kurban gitmemek ve bu gibi genç yetenekleri takıma adapte edebilmek... Bu açıdan baktığımızda sahada genç isimleri izleyip sahadan galibiyetle ayrılmak sevindirici... Takımın oyununu vs. gibi konuları ise 2017 senesinde onca teknolojik imkan varken kesintisiz izleme imkanı bulabilirsek bir başka maçta değerlenirebiliriz inşallah.


 

STSL 9. Hafta - Kasımpaşa | 3 Puanlık Nefes

İlk haftalarda takımın oyunu hakkında çok büyük ölçüde bir fikir birliği vardı. Takım sergilediği oyunla hemen hemen herkesten olumsuz yorumlar alıyordu. Son 2-3 haftadır dikkat ediyorum bu konuda bir ikilik ortaya çıktı. Bir taraf takımın oyunundan hala aynı tonda olumsuz bahsederken bir taraf olumlu yorumlar yapmaya başladı.

Bense bu iki tarafın ortasında ama geçen haftalara ait maç yazılarımdan da görülebileceği üzere biraz daha olumlu tarafa yakın bir bakış açısındayım. Maçları takip ederken bazen hala öfkeden çıldırıyorum ama bazen de gerçekten keyif alarak izlediğim dilimler de oluyor. Bu dilimlerin süresi her geçen hafta biraz daha artıyor. Bu sebeple ben taraftarın görüş ayrılığına düştüğü bu son 2-3 haftalık gidişattaki sonuçları daha çok psikolojik nedenlere bağlıyorum.

Bu bağlamda Kasımpaşa maçında aldığımız 3 puan bizim için bir nefes oldu ama bu galibiyet bizim için 3 puandan daha fazla anlam da ifade edebilir. Bu düşünceyi Osmanlıspor galibiyetinden sonra da taşıyordum ama sonraki iki hafta ne yazık ki işler istediğimiz gibi gitmedi ve yanılmış oldum. Umarım bu düşüncemde bu sefer yanılmam.


Kadromuzun kalitesi bireysel olarak bakıldığında asla tartışılmaz. Ancak bu bireyselliğin ötesine geçip takım olarak tartışılmaz bir kaliteye ulaşabilmek için bazen dışsal faktörlerden de olumlu bir destek görmek gerekebilir. 2-3 peş peşe galibiyetin bu olumlu havayı yaratacağını düşünüyorum.

Bu noktada Bursaspor maçı yine kritik virajlardan bir tanesi... Bursaspor'un ligde şu ana kadar oynadığı maçlara baktığımızda sadece bir maçı gol yemeden tamamlayabilmişler ve genellikle de çok gollü skorlar ortaya çıkmış. Daha önceki pek çok Bursaspor maçı gibi keyifli bir maç olacağından şüphem yok ama dileğim bu zorlu deplasmandan gollü ve keyifli bir galibiyetle dönebilmek...


 

20 Ekim 2017

STSL 8. Hafta - Göztepe | Hayal Kırıklıklarına Devam

Hayal kırıklıklarına ne yazık ki bu hafta da devam... Geçen haftaki maç yazısına "hayal kırıklığı" içerikli bir cümle ile başlamıştım, nasipte bu hafta da aynısı varmış: Hayal kırıklığı...

Oysa geçen haftaki yazıyı yazarken Göztepe maçından oldukça ümitliydim. Göztepe bu sezon için her ne kadar "lige çok iyi bir başlangıç yapan ekip" sıfatını taşısa da "Süper Lig'in yeni temsilcisi" sıfatını da henüz üzerinden atabilmiş değil. Bu yönüyle onların bu iyi gidişatı sürdürebilmek yönünde gösterebilecekleri direnç belirsiz...

Göztepe'yi bu direnç noktasında kırabilecek takımların başında olduğumuzu düşünüyordum. Kaliteli kadrosuna rağmen yapabileceklerini henüz ortaya koyamayan bir Antalyaspor'un şu an bizim için "kötü bir sürpriz" iken ligdeki tüm takımlar için de "tehlikeli bir sürpriz" niteliğinde aslında... Çünkü bu gidişat sezon sonuna kadar bu şekilde sürmeyecektir. Bir noktada bu takım ayağa kalkacak ve beklentilerimize yanıt vermeye başlayacaktır.

Göztepe maçında bu ayağa kalkışı gerçekleştiremedik. Bunda da bence en önemli etken geride kalan haftaların üzerimizde bıraktığı stres... Göztepe maçında yaptığımız paslaşmalara, hücum tercihlerine bakınca hep bu stresin izlerini görmek mümkün. Örneğin Menez'in pası... Sıkıştığı anda yanı başındaki arkadaşını tercih etmemesinin sebebini bu streste buluyorum ben. Veya duran top organizasyonlarımız mesela... Doğrudan kaleye şutlar çıkarabileceğimiz noktalarda hep garip organizasyonlarla topu heba ettik.

Tabii tüm suçu da strese yıkmamakta fayda var. Çünkü stres diyoruz ama kadromuzdaki birçok isim kariyerlerinde çok çok daha üst seviye mental mücadeleler vermiş isimler iken bizim bu stresin altında eziliyor olmamız çok da açıklanabilir bir durum değil. Buna ek olarak takım tam golü bulmuş ve umutlanmışken Sandro'nun kırmızı kartlık hareketi açıklanabilir değil.


Ancak her şeyin özünde işler her zaman istediğimiz gibi gitmese de takım olarak yapmamız gerekeni yapmalıyız. Dolambaçlı yollar yerine doğrudan sonuca odaklı hareket etmeliyiz. Çünkü futbol basit bir oyun ve bu oyunu ne kadar basit oynarsanız o kadar başarılı olursunuz.

Göztepe maçının ikinci yarısı 10 kişi eksik olmamıza rağmen gösterdiğimiz performans bize ayağa kalkabilecek güçte olduğumuzun işaretlerini bir kez daha verdi. -Bir kez daha- umarım ki Kasımpaşa maçı işaret değil, sonuç görebildiğimiz bir maç olur ve önümüze bu gereksiz streslerden arınarak devam edebiliriz.


 

14 Ekim 2017

STSL 7. Hafta - DG Sivasspor (D) | Bu Kadar Kolay Olmamalı

Sezona bir hayal kırıklığı daha ekledik. İlk galibiyetin ardından acaba bir galibiyet serisine başlayabilir miyiz derken Sivasspor deplasmanından net bir mağlubiyetle döndük. Öyle bir mağlubiyet ki 42 dakikada 3 gol yedik, hücum gücü yüksek bir takım olduğumuzu iddia ederken 33 dakika boyunca 10 kişi oynayan rakibimize sadece 1 gol atabildik.

Bu skor insanın aklına soru işaretleri getirmiyor değil. Ancak "Rıza Hoca'nın gönderilmesi hata mıydı?" sorusu bunlardan biri değil. Hele ki daha ilk maçtan... O yüzden ortalığı bu soru ile karıştırmaya gerek yok. Rıza Hoca konusunda görüşüm net. Yönetimin vizyonu ile Rıza Hoca'nın misyonu uyuşmuyordu. Böylesi bir ortamda da beklenen başarıların gelmesi oldukça zordu.

Leonardo ile bu misyon-vizyon uyumu sağlanabilir mi bilinmez ama ben takımda bu kadar yabancı yıldız varken yerli hoca yerine yabancı bir hocanın daha faydalı olacağını düşünmekteyim ki Leonardo da CV'si ile bu faydayı sağlayabilecek potansiyelde bir hoca...


O yüzden ilk maçtaki tablo üzerine fazlaca bir yorum yazmak istemiyorum ama Sivasspor maçının kaybedilmesi ile büyük bir fırsatı teptiğimizin de farkında olmalıyız. Bu deplasmandan galibiyet ile dönmüş olsaydık milli maç arasına peş peşe iki galibiyetin getirdiği çok farklı bir hava ile ve yeni hocanın getirdiği motivasyon ile girecektik. Şimdi ise tam tersi oldu.

Tabii moral işin sadece bir yanı... Umarım diğer konularda bu milli maç arası bizim için güzel bir fırsat olmuştur. Örneğin hoca takıma hakimiyetini oluşturmaya başlamış ve bizi galibiyetten alıkoyan sorunlara çözümler oluşturmaya başlamıştır. Çünkü bazı sorunlar çok net göz önündeyken henüz çözümlenebilmiş değil.

Umarım Göztepe maçı bizim için lige başlangıç maçı olur. Umarım bu maçla birlikte galibiyetler de peş peşe gelebilir. Ha galibiyetin gelmediği hafta da olacak mı, olacak ama böylesi bir kadro için puan kaybetmek bundan sonraki haftalarda umarım bu kadar kolay olmaz.


 

30 Eylül 2017

STSL 6. Hafta - Osmanlıspor | Sezonun İlk 3 Puanı

Osmanlıspor karşılaşmasında öyle bir maç izledik ki bundan değil 3-5 sene önce 3-5 ay önce söyleseler bile inanamayacağımız türden... Sezon öncesinde gerçekleşen transferler bir bir takıma dahil olurken en sonunda bu maçta Menez'i izleme fırsatını da yakaladık. Böylece topu bir Menez'in ayağında gördük, bir Eto'o'nun, bir Nasri'nin derken sahadaki bu tabloya inanmak da pek kolay olmadı.

Gerçekten de kadro olarak iddialı bir noktaya geldik. Daha önceki maçlarda Rıza Hoca'yı eleştirirken ara ara "Ya bu adamlar sahaya hocasız çıksın, vallahi billahi daha iyi futbol izleriz." diyordum. Takıma olan güven seviyemiz bu noktada, tabii takımdan yana beklentilerimiz de...

Ancak şunu da atlamayalım ki futbolda kazanmak için sadece isimler yetmez. Öyle olsa her zaman güçlü takım zayıf takımı yener geçerdi. O zaman kazanmak için ne gerek? Kazanmak için her şeyden önce kafada istemek, sonrasında sahada koşup ter akıtmak gerek. İsim dediğimiz şeyler bunlarla birlikte bir anlam ifade eder.


Bu maçta da bunu gördük işte. İyi isimlerden kurulu bir takım iyi bir mücadele sergiledi ve 3 puanı koparıp aldı. Bunu yaparken de 90 dakikanın tek bir saniyesinde bile tribünde oturan bizlere "Acaba?" dedirtmedi sahadaki takım, bizleri bir an bile galibiyetten yana kuşkuya düşürmediler.

Neden mi? Çünkü herkes sahaya kazanmak için çıkmıştı. Öyle "Şu maçta 1 puan iyidir.", "İlk maçlar geçince düzen oturur." vs. gibi zihin bulanıklıkları olmadan sadece kazanmak için sahaya çıkmış bir takım izledik. Bunu yapabilecek gücümüz de zaten var.

Şimdiye kadar güzel cümleler kurdum ama bir maçla gaza geldiğimiz de düşünülmesin. Katetmemiz gereken daha çok yol var. Çünkü bu galibiyet bu sezon attığımız ilk adımımız ama biz koşmak istiyoruz. Bundan sonra durmadan... Ta ki bu yarışı en ön sıralarda ve hatta en önde takip edene kadar...

Bunun için de bugün yeni hocamız Leonardo Araujo yönetiminde çıkacağımız ilk maç olan deplasmandaki Sivasspor maçından da 3 puanla dönüp milli maç arasına takımın moralini yükselterek girmek ilk hedefimiz olmalı. Bu milli maç arası ile birlikte de takımı sıfırdan kurgulamak gerek. Çünkü Rıza Hoca'nın bu noktada da otorite kurup pek bir rol üstlendiğini zannetmiyorum.


Peki, nedir bu sıfırdan kurgu ile kastettiğim? Öncelikle takım içindeki roller en iyi şekilde belirlenerek takım içi denge kurulmalı ve uzun vadede de bu dengeyi korumaya yönelik önlemler alınmalı. Ardından takım olarak nerede olmayı hedeflediğimiz her bir oyuncunun aklına net bir şekilde kazınmalı. İsim her ne olursa olsun, bu hedeften sapmaya sebep olacak herhangi bir ismin yaptırıma maruz kalacağını konusunda gerekli uyarılar şimdiden yapılmalı. Son olarak da bu yeni dönemle birlikte yıldız isim diye bahsettiğimiz oyunculardan saha içinde değil saha dışında da faydalanmanın yolları bulunmalı. Genç yeteneklerimizin gelişimlerinde bu yıldız isimlerin mutlaka bir rolü olmalı.

Tüm bunları sağlayabilirsek inanıyorum ki bugün izlerken inanamadığımız bu takım bizlere üzerinden günler, haftalar, aylar, yıllar geçse de inanmakta hala zorluk çekeceğimiz başarıları getirecektir.


 

25 Eylül 2017

STSL 5. Hafta - Kayserispor (D) | Çalımbay'ın Vedası

Galatasaray maçında futbol adına gördüğümüz kıvılcımlar Kayserispor deplasmanında ateşe dönüşmek yerine sönünce, sezonun 5. haftasına dek ertelediğimiz galibiyet umutlarımız 2-0'lık mağlubiyetle bu hafta da yok olunca ben de Kayserispor maçı için maç yazısına "Bye Bye Çalımbay" başlığını atmayı planlıyordum ki ben bu yazıyı yazana kadar süreç Rıza Hoca'nın vedası ile sonuçlandı bile. O yüzden bu yazıyı 90 dakika olarak takip edemediğim Kayserispor maçı yerine Rıza Hoca'nın vedası üzerine yazmak istedim.


Geçen sezonun ilk 8 haftasında toplayabildiğimiz 2 puan Morais ile yolların ayrılmasına sebep olmuştu, bu sezonun ilk 5 haftasında toplayabildiğimiz 3 puan ise Rıza Hoca ile yolların ayrılmasına sebep oldu ve Antalyaspor kamuoyu yine ikiye bölündü. Rıza Hoca'nın ayrılışını olumlu bulanlar ve olumsuz karşılayanlar...

Öncelikle tarafımı söylemem gerekirse ben de Rıza Hoca'nın ayrılışını olumlu bulanlardanım. Bu görüşümün elbette sebepleri var. Ancak bu sebeplere zaten daha önceki yazılarda kıyıdan köşeden değindiğim için bu yazıda karşıt görüşte olanların savunduğu argümanlar üzerinden bir şeyler yazmak istiyorum.

Rıza Hoca'nın ayrılışını olumsuz karşılayanların en önemli argümanı Süper Lig tarihimizin en başarılı sezonu olan geçen sezon takımın başında olan Rıza Hoca'ya haksızlık yapıldığı ve/veya Rıza Hoca'nın daha fazla kredisi olması gerektiği şeklinde...

Rıza Hoca'nın geçen sezonki başarıya olan katkısını tabii ki kabul ediyorum ama başarıdan bahsederken şu noktayı da atlamamak gerek: Biz geçen sezon Avrupa'ya gidebilecek bir rüzgar yakalamışken Avrupa'ya gidemedik. Diğer bir deyişle başarılıydık ama daha da başarılı olabilecekken az olanla yetindik. Bunda da en önemli sorumluluğun kritik haftalarda yaptığı açıklamalarla Rıza Hoca'da olduğunu düşünüyorum.

Yüksek hedeflerle başladığımız yeni sezonda kabul edemediğim bir diğer husus da kredi meselesi... Rıza Hoca geçen sezon bir krizi çözümlemek için geldi ve çözdü de... Rıza Hoca'nın misyonu zaten buydu: Krizi çözmek... Peki ya ötesi? Evet, bu sezon orta sıraları hedefliyor olsaydık Rıza Hoca'nın bir kredisi olmalı düşüncesini savunabilirdik ama biz hedef büyültmüşken geçen sezonki hedeflerde takılı kaldığını yaptığı açıklamalarla gösteren Rıza Hoca'nın kredisi var diye diye geçen seneki felaket başlangıcın bir yenisini daha bu sezonda yaşamak ahmaklık olurdu.

Diğer bir deyişle Rıza Hoca'nın kendine atfettiği misyon ile yönetimin kendine belirlediği vizyon arasında bir uyuşmazlık varken geçen senenin kredisi iki taraftan kimin işine yarardı? Bize yaramayacağı kesin ama diğer taraftan da Rıza Hoca'nın kredim var nasıl olsa diyerek sıfırı tüketmek isteyeceğini hiç sanmam.


Rıza Hoca'nın ayrılışını olumsuz karşılayanların bir diğer önemli argümanı da takımın Rıza Hoca'ya komplo kurduğu şeklinde...

Bazen "Benim anlam veremediğim..." diye ifade ediyorum ya bazı konuları işte bu da onlardan biri... Rıza Hoca'yı savunmak için dillendirilen bu komplo argümanı aslında Rıza Hoca'ya yönelik bir eleştiri değil mi aslında? Bu komplo argümanı diyor ki Rıza Hoca takımı yönetecekken takım Rıza Hoca'yı yönetti. Eğer durum böyleyse zaten bu demektir ki Rıza Hoca takımın üzerinde kontrol kurmak konusunda başarısızdı. O zaman da bu ayrılış hayırlı olmuş demektir.

Uzun lafın kısası Rıza Hoca'ya Antalyaspor'a harcadığı emekler için teşekkürler, bundan sonrası için de yolu açık olsun. Bana göre bu ayrılık bu sezon içerisinde öyle veya böyle yaşanacaktı. Vakitlice olması bir avantaj oldu. Şimdi bu avantajı lehimize kullanabilelim. Umarım yeni hoca arayışımızı en kısa sürede sonuçlandırırız. Çünkü hoca işini milli maç arasında çözeriz diye beklerken bizim için kritik iki maçı daha heba edebiliriz.

Teknik direktör için benim aklımda olan profil tüm futbol camiasının saygısını kazanmış, Eto'o ve Nasri gibi isimlere söz geçirmekte zorlanmayacak yabancı bir isim... Bu profilde kariyerli isimlere bütçe olarak belki yanaşamayabiliriz ama o zaman da yolun başında kendini teknik direktör olarak kanıtlamak isteyebilecek isimler değerlendirilebilir. Örneğin, bir Totti güzel olurdu.


 

15 Eylül 2017

Tribünün En Güzeli: El Emeği Pankart

07harfli Blog olarak uzun zamandır bir pankart çalışması yapamadık ama benim gözüm her maç pankartlardadır. Tribüne girdiğim an ilk iş grupların yer aldığı kale arkası tribünlerine bakar, asılan pankartları incelerim.

Galatasaray maçında da aynısını yaparken 07 Gençlik'in bulunduğu kuzey tribüne kafamı çevirdiğimde karşılaştığım görüntü çok çok hoşuma gitti ve "Bunu blogda yazmazsam olmaz." diyerek aşağıdaki fotoğrafı çekmiştim. Bu düşüncemde yalnız değilmişim ki ben bu yazıyı yazana kadar pek çok siteden/sayfadan övgü dolu paylaşımlar yapıldı 07 Gençlik tribününe...




Şimdi siz söyleyin şu görüntü gerçekten de övgüyü hak etmiyor mu? 20'den fazla pankart ve hepsi el emeği... Bu güzel görüntüde emeği olanların eline sağlık diyelim ve tribünümüzdeki bu pankart olayının hem nicelik hem nitelik olarak çok daha büyük noktalara ulaşmasını dileyelim.


 

STSL 4. Hafta - Galatasaray | Farklı Bir 1 Puan

Ligin 4. haftasında da galibiyetle tanışamadık. Ancak bu sezon sahadan 3. kez beraberlikle ayrılırken bu hafta aldığımız 1 puan daha önceki haftalarda aldığımız 1 puanlardan farklıydı. "Hepsi sonuçta 1 puan değil mi, o zaman fark nerede?" diye sorabilirsiniz, hemen açıklayayım.

Bu maçta ilk 3 maçın aksine oyunu kontrol etmeye çalışan ve kazanmayı planlayan bir takım vardı sahada. Özellikle ilk haftadaki Beşiktaş maçında takımın oynadığı futbol tam anlamıyla dan dun futboluydu mesela. Beşiktaş maçının yazısında futbolcular için "Sahada aklına ilk ne geldiyse onu yapıp geçti." yazmıştım. Galatasaray maçında ise bu görüntü tersine dönmüştü.

Ha diyebilirsiniz ki sahaya konulan futbol yeterli miydi? Elbette yeterli değildi. Yeterli olmuş olsa şu an galibiyet yazısı yazıyor olurdum zaten ama ilk haftalardaki o dan dun görüntünün ardından aşağıdaki şu görüntü bile beni oldukça mutlu etti.


Bu kare maçın ilk yarısından, skor 0-0 iken... Antalyaspor tam kadro rakip sahaya yerleşmiş oyun kuruyor. Zaten maçın genelinde kazandığımız toplarda önce rakip alana yerleştik, sonrasında bu topları olumlu değerlendirmek için sakince fırsat kolladık. Bu karenin aynısını maçın ikinci yarısında skor 1-0 iken de çekmiştim ama bu ara bana farklı sürprizler yapan telefonumda o fotoğrafı bulamadım.

Bu görüntüyü neden önemsiyorum. Çünkü bu görüntü rakibe maçı kazanmak istediğini söyleyen bir görüntü... Nasıl Akhisar maçının 90+ dakikalarında rakip yarı sahaya koşmayan bir takım görüntüsünü eleştirdiysek Galatasaray maçındaki bu görüntüye de hakkını vermemiz lazım.

Bu maçla ilgili en çok konuşulan konulardan birisi de Rıza Çalımbay'ın kadro tercihi... Doğrusunu söylemek gerekirse kadroyu görünce Nasri konusunda ben de tepki gösterdim ama takımın hocası oyuncu sakattı diyorsa üzerine bir şey yazmaya da gerek yok diye düşünüyorum.

Peki, Rıza Hoca'nın kadro seçimi yine doğru mu? Bence değil. Örneğin El Kabir artık bu takımın seviyesine pek uygun bir isimmiş gibi durmuyor. Önündeki topa bile koşmayan bir El Kabir yerine bir o kanatta bir bu kanatta top kovalayan Aydın Karabulut'u ben bu maçta ilk 11 görmek isterdim. Bir diğer örnek de Danilo... Oyun içerisinde ara sıra bir kıvılcım tuttursa da oyunun genelinde kayıp bir görüntüde...

Biraz da takımın iyilerine değinmek istiyorum. Her ne kadar statta en çok alkışı Eto'o alsa da şu ana kadar oynadığımız maçlarda asıl yıldız Maicon'du. Hem mücadelesi hem de futbol aklıyla oyuna katkısı büyük, bu katkısını ideal kadro ile sahaya çıkmaya başlayınca çok daha fazla göreceğimizi umuyorum diyeyim ve konuyu kapatayım. Çünkü nazar değdirmemek adına çok yazmak istemiyorum ama ortaya koyduğu futbol sebebiyle hiç değinmemek de istemedim. Kısaca ona da değinmiş olayım böylece.

Şimdi önümüzde Kayserispor maçı... Galatasaray maçıyla düzelttiklerimizin üzerine daha da fazlasını koyarak umarım ilk 3 puanımızı alırız bu deplasmandan. Elbette her maça kendi özelinde bakmak lazım ama Galatasaray maçı sonrasında fikstürü açıp şöyle bir göz atarken içimden "Güzel bir galibiyet serisi neden olmasın." dedim. O yüzden haydi inşallah diyelim.


 

10 Eylül 2017

STSL 3. Hafta - Yeni Malatyaspor (D) | İnanmadan Kazanmak

Bu sezonla birlikte blogu yeniden aktif hale getirmek niyetindeyim. Bunu yapabilmek için de en iyi yol maç yazılarını düzenli yazmak... Çünkü diğer yazıları "Daha rahat olduğum bir vakit yazarım ya." diyerek erteleye erteleye es geçebiliyorsunuz ama maç yazıları öyle değil. O maçla ilgili yazıyı bir sonraki maçtan önce yazmanız gerektiğinden blogla uğraşacak pek fırsatınız olmasa bile bir iki satır da olsa bir şeyler karalayıp o rutininizi devam ettirmeye çalışıyorsunuz.

Ancak itiraf etmeliyim ki blogu en aktif tuttuğumuz zamanlarda bile bizi en çok zorlayan iş maç yazılarıydı. Çünkü yazacağınız şey neredeyse hiç değişmiyordu. Tribün olarak bizim haftalarca isyan ettiğimiz hususu/hususları teknik kadro bir türlü görmüyor ve düzeltmiyordu. Örneğin takımın başında Mehmet Özdilek'in olduğu dönemdeki maç yazılarına bir bakın; hemen hemen hepsinde oyuncu değişiklikleri konusunda bir eleştiri vardır. Hal böyle olunca da maç yazılarını yazmak bizim için blogun en zor işi oluyordu.

Gelelim bu sezona... Geçen haftaki maç yazısını son gün yazma nedenim zaman bulamayışımdı, bu haftaki maç yazısını son gün yazma nedenim ise yukarıda bahsettiğim durum... Görülüyor ki bu sene de maç yazıları blogun en zor işi olacak. Her hafta aynı şeyleri yaz dur derken bir türlü yazmak içimizden gelmeyecek.


Yanlışsam yanlışsın deyin ama bu maç yazısına Akhisar maçında yazdıklarımdan farklı ne yazabilirim ki? Maç içinde skor üstünlüğünü yakalayıp bir kez daha 1 puana razı olduk. "Razı olduk" diyorum ama ben bu sonuca razı değilim, tribünler de bu sonuca razı değil. Bu sonuca razı olan ilk isim: Rıza Çalımbay...

Ne diyor Rıza Hoca?

"Çok güzel pozisyonlar bulduk, bir deplasman takımının oynaması gerektiği gibi oynadık. Güzel pozisyonlar da bulduk. Takımımın oyunundan memnunum. Ligin daha başı... Bütün takımlar halen transfer yapıyor, hala hazır değiller. Yapılacak takviyelerle oynadığımız oyunun çok daha üstüne çıkacağımıza inanıyorum."

Şimdi bu açıklamadaki sorunlu noktaları tek tek ele alalım:

1)"Bir deplasman takımının oynaması gerektiği gibi oynadık."

Benim gözümde bu cümle ligde orta sıraları hedefleyen bir takımın hocasının kurabileceği bir cümle... Antalyaspor olarak hedefimiz Avrupa ise Rıza Hoca bu cümleyi kuramaz. Böyle bir hedefi olan bir takımın teknik direktörü olarak Rıza Hoca'nın kuracağı cümle şudur: "Kazanmak isteyen bir takımın oynaması gerektiği gibi oynadık." Hatta ve hatta lige daha bu sene çıkmış bir Malatyaspor deplasmanından sonra Rıza Hoca'nın kuracağı cümle şu olmalıdır: "Kazanmak isteyen bir takımın oynaması gerektiği gibi oynadık ve kazandık."

2) "Ligin daha başı... Bütün takımlar halen transfer yapıyor, hala hazır değiller."

Bu cümle bana hiçbir şey anlatmayan bir cümle... Bu cümleden bir şey anlayan birisi varsa lütfen bana da anlatsın. Ligin başı diye puan kaybetmek normal mi? Tamam, bizim takım tam olarak hazır değil belki ama diğer takımların da hazır olmadığını Rıza Hoca zaten kendisi söylüyor. E bu durumda şartlar her iki taraf için de eşitken böyle bir cümle kurmanın anlamı nedir?

Karşımızda lige hazır olmayan bir rakip var, karşımızda lige daha yeni çıkmış bir rakip var, karşımızda kadro kalitesi bizden çok daha düşük bir rakip var ve biz öne geçtiğimiz maçta 1 puana razı oluyoruz. Niye? Çünkü ligin başı... E yani?

3) "Takımımın oyunundan memnunum."

Maçın istatistiklerine şöyle bir baktım da bu cümleyi destekler nitelikte pek değiller. Ancak en nihayetinde istatistik dediğimiz şey nicelikle alakalı bir husus, Rıza Hoca'nın ifade ettiği husus belki de nitelikle alakalı olabilir mi ki diyeceğim ama ben de izlediğim maçı biliyorum. Kısacası bu cümlenin de içinden çıkamadım.

Kadromuzda Eto'o, Nasri ve Maicon gibi hücum gücü yüksek isimler varken defansif futbol oynamaya çalıştık ve başarısız olduk. Üstelik daha geçen hafta aynı hatadan başımız yanmışken...

Yeni Malatyaspor'un beraberlik golü gelmeden önce bizim takımın üst üste doğru düzgün 3 pas yapmışlığı var mı Rıza Hoca ona bir baksın, bu cümleyi sonrasında bir kez de öyle değerlendirsin bence.

Lafı daha fazla uzatmaya gerek yok. Ligde 3 hafta geride kalırken kazandığımız puan 2, kaybettiğimiz puan 7... "Ligin daha başı" diye diye ligin sonunda bu puanları mumla aradığımızı en iyi Rıza Hoca'nın kendisi biliyorken kararı da artık Rıza Hoca versin. Yola bahanelerle mi devam edeceğiz, yoksa 3 puanlarla mı?

Rıza Hoca'nın kararını bugün göreceğiz ama kendisine bu aşamada küçük bir ipucu vereyim: Başarmak için önce inanmak gerek. İnanmadan hiçbir başarıya ulaşılamaz. Bu da herhalde yazımın başlığını açıklıyordur.

Geçen haftanın başlığına "Koşmadan Kazanmak" yazmıştım, bu haftanın başlığına da "İnanmadan Kazanmak" yazdım. Bakalım bir sonraki haftanın başlığına Rıza Hoca ne yazdıracak, göreceğiz. Gönlümden elbette en güzelini yazabilmek geçiyor. O yüzden üzme bizi Rıza Hoca.


 

26 Ağustos 2017

STSL 2. Hafta - Akhisarspor | Koşmadan Kazanmak

Kendi sahamızda Akhisar ile 2-2 berabere kalarak....

Yukarıdaki cümlenin devamı sizce nasıl olmalı?

"... ligin 2. haftasında ilk puanımızı aldık?" şeklinde mi, yoksa "...lige ilk 2 haftada 5 puanlık bir kayıp yaşayarak başladık." şeklinde mi?

Benim tercihim cümleyi ikinci seçenekle devam ettirmek olur. Eğer kulüp olarak bu sezona büyük hedeflerle başladıysak zaten tercihimiz de bu şekilde olmalı. Çünkü geçen sezon ligin ilk haftalarında kaybettimiz puanları ligin sonuna doğru geldikçe nasıl mumla aradığımızı hep birlikte gördük. Böylesi taze bir tecrübenin ardından bu sezon bu konuda çok daha hassas olmalıyız.

Kaldı ki maç özelinde konuşmak gerekirse Akhisar karşısında mutlak favori olduğumuzu ve olmamız gerektiğini düşünüyorum. Her iki takımın kadrosunu şöyle bir incelediğimizde iki kadro arasında belirgin bir kalite farkı görülebiliyorken kağıt üzerindeki bu görüntü sahaya hiç yansımadı.



Biz topu öldüre öldüre doğru düzgün bir organizasyon kuramazken Akhisar pek çok kez topu kaptığı anda 3 veya 4 pasla ceza sahamıza gelmeyi bildi. Bizim takımın aklında ne vardı bilmiyorum ama Akhisar'ın aklında 3 puan vardı. "Bu maç deplasman maçı, 1 puan iyidir." diyerek kendilerini mental olarak kilitlemeden sahada tertemiz bir futbol sergilediler. Bu noktada Akhisar'ı tebrik etmek gerekiyor.

Gelelim bizim takıma. Bizim takıma söylenecek söz çok da hangi birini söylesek ki? Hedefimiz Avrupa, hedefimiz belki de şampiyonluk yarışı ama daha kendi sahanda Akhisar'a puan kaptırarak nasıl olacak bu iş? Puan kaptırmak dedim ama lafın gelişi... Çünkü her ne kadar 1-0'dan maçı 2-1'e getirmiş olsak da bu maçta galibiyeti kaçıran taraf Antalyaspor değil, Akhisar'dı.

Rıza Çalımbay da maç sonu açıklamalarında istediklerini sahaya yansıtamadıklarından bahsetti. Böyle durumlar yaşanabilir mi? Evet; yaşanabilir. Bir önceki yazımda da belirtmiştim bir taraftar olarak beni kızdıran puan kaybı değil, gücünü sahaya yansıtmamak. Büyük hedeflerle hazırlandığın ligde takımın sahada galibiyeti düşünmediğini açık açık görmek beni kızdıran şey.

Rıza Hoca'dan ricam şu soruya bir yanıt bulması: Maçın 90+ dakikaları oynanırken koşmamak nedir? Maçın son 20-25 dakikalık bölümünde de tablo farklı değildi ama 90+ gibi taraftarın tırnaklarını kemire kemire maçı takip ettiği anlarda bile takımın en ufak bir heyecan taşımaması, topu alan oyuncunun topu öldürmeye çalışması, diğer takım arkadaşlarının koşmak yerine tin tin yürümesi nedir? Ben merak ediyorum.

Bu maçla ilgili söyleyebileceğim iki güzel şey var. Bunlardan ilki Maicon... Takım arkadaşlarının aksine sahada her şeyini verdi, golünü de attı ama tek başına ortaya koyduğu mücadele ne yazık ki galibiyete yetmedi. Ancak onu izlemek büyük keyifti. Umarım bu performansının üzerine koyarak devam eder. İkincisi ise tribünler... Geçen sezon takımın en kötü olduğu anlarda bile inancını yitirmeden destekleyen taraftar bu maçta da aynı inançla desteğini haykırdı ama takım bu desteği lehine kullanmayı başaramadı.

Şehir dışı bir seyahatim nedeniyle bugüne kalan bu yazının birkaç saat sonrasında Yeni Malatya deplasmanına çıkacağız. O yüzden bir iki temenni cümlesi yazmadan geçmeyeyim. Umarım bu maçta aklında 3 puandan başka bir şey olmayan ve Akhisar maçından çok daha istekli bir takım izleyebiliriz. Kendi sahamızda oynayacağımız Galatasaray maçı öncesinde böyle bir 3 puan hem moral olarak hem tribün olarak bize artı güç sağlayacaktır. Vurduğun gol olsun Antalyasprum!

14 Ağustos 2017

STSL 1. Hafta - Beşiktaş (D) | Kötü Baslangıç

Bu yazının başlığına akla ilk gelen seçeneği yazıp geçtim. Çünkü bugünkü Beşiktaş deplasmanında Antalyasporlu futbolcular da benim yaptığımın aynısını yaptı. Sahada aklına ilk ne geldiyse onu yapıp geçti. Hiçbir futbolcu kendisini takım arkadaşları ile bir bütün olarak düşünme zahmetine girmedi. Ligin ilk maçında beni en rahatsız eden görüntü bu oldu. Bu görüntü nedeniyle sahada bir takım olmayı başaramadık ve ataklarımız bir ateşe dönüşmeden küçük kıvılcımlar olarak belirdi ve sönüverdi.

Bu maçta beni en fazla rahatsız eden ikinci görüntü ise maçın seyircisiz olmasının avantaj olduğuna yönelik maç öncesi açıklamalarına rağmen bu avantajı lehimize kullanmaya yönelik sahada herhangi bir hamle görememek oldu. Yukarıdaki paragrafta Antalyaspor'u eleştirdim ama bu maçta Beşiktaş da oldukça vasattı. Bu vasat Beşiktaş'ı seyircisiz bir maçta yakalamışken sahada birazcık diş gösterebilen bir Antalyaspor olsa şu an rahat bir galibiyet almıştık.

Benim bu görüşlerimin aksine Rıza Hoca maç sonu açıklamalarında takımdan genel olarak memnun olduğunu ve kendisinin penaltı pozisyonuna takıldığını söyledi. Rıza Hoca'nın penaltı konusundaki görüşlerine katılıyorum ama takımla ilgili memnuniyetine pek anlam veremedim. Sahada takım olamayışımız bugün Eto'o'nun da etkisiz kalışı ile birleşince sahada istediğimiz futbolu kesintisiz olarak 5 dk sergileyemedik bile. Hal böyle iken teknik kadronun gerçekçi davranıp penaltı kadar bu tabloya da takılması gerektiğini düşünüyorum.


Gelelim penaltı pozisyonuna... Gerçi bu konu hakkında çok konuşmaya bile yok. Maç sonu açıklamalarında Cenk Tosun bile "Küçük dokunuşlar dengemi bozdu." falan filan diyerek pozisyonun penaltı olduğuna kendinin de inanmadığını göstermiş oldu. Futbolda küçük dokunuşlar zaten var ama olayın küçük dokunuş boyutuna gelmeden önce Cenk Tosun'un pozisyonda dengesini bozan asıl şey yere vurduğu sol ayağı... Objektif olarak pozisyonu izleyen herkes görecektir ki Cenk Tosun'un düşmeye başladığı an sol ayağını yere vurduğu an ve pozisyonun penaltı ile en ufak bir ilgisi yok. Cüneyt Çakır'ın açısı falan filan diye de tartışmaya gerek yok. Rıza Hoca'nın dediği gibi bu pozisyon Beşiktaş aleyhine olsa penaltıyı asla çalamazdı.

Biraz da maçın yorumcularına değinmek istiyorum. Maç boyunca taraflı bir anlatımla Antalyaspor'u faul yaparak oyunu soğutmaya çalışan taraf olarak lanse ettiler. Bu konuda özellikle Ömer Çatkıç'ın maç sonunda yaptığı "Bir tarafta oynamak isteyen bir takım, bir tarafta oynamak istemeyen bir takım..." açıklaması bana oldukça taraflı gelmişti. Ancak maç sonunda maçın istatistikleri yayınlandığında görüldü ki tablo hiç de öyle değildi. Çünkü maç istatistiklerine göre Antalyaspor'un yaptığı faul sayısı 18 iken Beşiktaş'ın yaptığı faul sayısı ise 24...


Sezonun ilk maçında bir kez daha gördük ki bir Anadolu takımı kazanmak ve başarılı olmak istiyorsa hakemi de, medyayı da, kısacası düzeni de yenmek zorunda... Biz zaten bunu en başında beri biliyoruz ama bu konular hakkında daha yüksek sesle tepki koyabilmemiz için öncelikle ortaya koyduğumuz futboldan kendimiz tatmin olabilmeliyiz. Aksi takdirde bu konular hakkında ne tepki koysak da havada kalır.


 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...