30 Ekim 2011

Sen Yoksan Bir Eksiğiz


Sen yoksan bir eksiğiz...

Hani diyor ya büyüük camiaların büyüük taraftar grupları: Sen yoksan bir eksiğiz...

Nah eksiksin. Eksik olan biziz. Azınlıkta olan biziz. Aşkını olanca yaşayan; semti, şehri uğruna belki mahalledeki bakkalından, küçükken sürekli topunu kesen "Bunun böyle olacağı belliydi." diyen hep hasta olan teyzeye kadar herkesin serseri gözü ile baktığı, uğruna ülkenin en ucuna aç bi aç deplasman yapan tribün çocuklarıdır eksik olan.

Camına pankart gerilmiş bir otobüsün içinde en kral alkolle değil de yüzlerine örtülü kırmızı-beyaz kaşkollerle ısınmaya çalışan, harbi racon bilen çocuklardır sürekli eksik olan. Platin saçlı bir hatunu koluna takıp para uğruna her şeyini satan takımların maçlarını izlemektense deplasmanda yine kırmızı-beyaz atkısına sarılıp yaşadığı aşk acısını "Boşver be usta! Şişenin dibinde Antalyaspor varsa, her hatun bir kevaşedir." diyen harbi arma aşığı çocuklardır sürekli eksik olan.

Yüzlerce liralık parfüm markalarını belki bilmez bu eksik olanlar ama en kral meşale nerededir, kim satar hepsini bilir. Meşale kokusu sindiğinde üstüne manitaya en kral şekli koymasını da bilir. Kısık sesi ile seni seviyorum derken belki de haftasonu gidilecek Bursa deplasmanı vardır akılda. Ulan hatuna da söz verdik gitmeyeceğim deplasmanlara artık diye ama ben yoksam bir eksik olacaklar orada diye düşünenlerdir eksik olanlar.

Çocukken şimdilerde bir sitenin yüzme havuzunun bulunduğu, o zamanların bizim için mabedi olan toprak sahada top oynarken mabede gelen mahallenin güzel kızına iyi gözükmek için birden George Best olanlardır eksik olanlar. Bu delikanlılar otobüsüne taş geldiğinde şehrini savunan Odysseus olan, otobüsten ilk inenlerdir atılan taşlara doğru inatla koşan.


Büyüük takımın büyüük taraftarı...

Sen deplasmana gittiğinde İstanbul, İstanbul diye bağırırsın ya hani. Oradaki çocuklara bilet satmaya çalışırsın yolunu bulmak için ama eksik kalmazsın sen yoksan bir eksiğiz demekten... Neden eksik olan biziz biliyor musun? Çünkü biz cebimizde 2 bilet olsa bile 1'e 2 yapmaya çalışırız, çünkü biz biliriz ki o diğer biletle iki kardeşim daha içeri giricektir. içeri girsek de düşünürüz biz acaba dışarda kalan kardeşim kaldı mı diye. Çünkü o yoksa bir eksiğizdir tribünde.

Ey Antalyalı, sen yoksan bir eksiğiz bunu sakın unutma.
 

26 Ekim 2011

Yassak Hemşerim


Gün geçmiyor ki TFF yeni bir yasakla karşımıza çıkmasın. Bugün de derbilere yasak kararı gelmiş. Derbi demişken Trabzonspor maçları da İstanbul takımları ile derbi kapsamında yer almış. Günden güne özellikle tribüncü tayfanın bir hayli canını sıkan yasaklara bir de bu eklendi. Bunun sonrası deplasmanların tamamen yasaklanmasıdır.

Hatırlayın, 2 yıl önce bir Denizlispor deplasmanında da bize yasak gelmişti. Belki çok az kişi gidecekti o maça ama nasıl canımız yanmıştı. Bu işin İstanbul'u, Anadolu'su olmaz. Bu gelen yasak tüm Türk tribüncülerine gelmiştir.

Ha bunun için ne yapılır? Bana kalırsa Türk futbol taraftarından bir cacık olmaz. Sağlam bir yürüyüş, toplu bir protesto yapılır diye tonlarca fikir ortaya sunulabilir ama bana kalırsa bir tane ortak pankart bile asılmaz tribünlere.

Biz koyun gibi güdülmeye devam edelim. Hala bloglarda, forumlarda endüstriyel futbola karşı tribün kültürü diyelim. Geçti artık bizden azizim.

20 Ekim 2011

Dönebilsek Keşke Sana

Sivasspor maçı öncesinden antreman için yaşananlar ve maç sonrasındaki açıklamalar derken Antalya'nın mahkum edildiği Mardan rezaleti daha da trajikomik bir hal aldı. Mardan yönetimi adeta "Bana ne senden, ben parama bakarım." diyerek yediği kaba pislemiş oldu.

Bizi bu rezaletten kurtarabilecek senaryolar arasında en fazla dillendirilen senaryo yeni bir stadın yapılması... Hafta başında yeni stat için en uygun yer konusunda bir kamuoyu açıklaması bekliyorduk ama bu açıklama ertelendi. Hala beklemedeyiz.

Bu yeni stat senaryosu dışında hala dillendirilen bir diğer senaryo ise Atatürk Stadı'nın yenilenmesi... Açıkçası bana sorarsanız ben bu senaryoyu tercih ederim. Çünkü bu sayede yeniden Işıklar'a döneceğiz. Belki başka bir yere yeni bir stat seçeneği daha mantıklı geliyor olabilir ama yeni bir yer ne kadar Işıklar olabilir? Herkes bilir ki Işıklar Antalyaspor'dur..!

Bu duygularla yazdan kalma birkaç fotoğrafı sizlerle paylaşmak isterim. Çürük denilen stadımızda nasıl olduysa Türkçe Olimpiyatları düzenlenmişti yazın. Fotoğraflar o zamandan. Uzun süre sonra stadın ışıklarını açık görünce önce biraz gözler yaşardı. Ardından belki bir daha göremezsek diye fotoğraf makinesine sarıldık. Gecenin sonunda ise ellerde bira, dillerde ise Işıklar anıları vardı.







19 Ekim 2011

Bir Ankara Deplasmanı ve Mağlubiyet

Gençlerbirliği maçı ile ilgili yazacak çok bir şey yok. En iyisi mi bahsetmek istediğim konularda küçük küçük değerlendirmeler yapayım.

Ömer Çatkıç
Gençlerbirliği maçında “Antalyaspor'un en iyisi kimdi?” diye sorsanız doğruyu söylemek gerekirse kimseyi söyleyemem. Çünkü ortada iyi yok ki en iyi olsun. Ha illa bir isim yazmam gerekseydi de 2. yarıdaki kurtarışları sebebiyle Ömer Çatkıç'ı yazardım. Düşünün 3 gol yediği maçta Ömer'den başka yazabilecek başka kimse yok.

Ömer ile ilgili değinmem gereken bir diğer konu da ilk gol... Bu gol sebebiyle Ömer'i kendi taraftarlarımızdan da aşırı eleştirenler oldu. Ulusal basında da haber olan bu golün haberinin altına ise başta Fenerbahçeliler sağolsun şike muhabbetleri döşendi ama Mustafa Denizli'nin yorumladığı gibi geri pas mı diye yaşadığı bir anlık kararsızlığın sonucu olarak böyle bir gol yedik. Yani ne kötü kalecilik, ne şike... Onun için Ömer'e bu golden dolayı yüklenmemek anlamsız...

Bank Asya
Ligin ilk 2 haftasında aldığımız 2 galibiyetle Avrupa'ya gitmiştik. Ligin 6. haftasının ardından şimdi de küme düşüyoruz. Bu olayı bir türlü çözemedik. 2 galibiyet üst üste gelsin hemen çoşuyor, 2 mağlubiyetle de çöküyoruz. Oysa taraftar olarak galibiyetlerde takımın istikrarını koruması, mağlubiyetlerde ise takımın ayağa kalkması için mücadele etmeliyiz. Ayaklarımızı yere basmadan daha ileriye yürümenin bir yolu yok çünkü...

Bu maçla ilgili içinde 'Bank Asya' geçen bir yorum yapmak gerekirse o da şu olur: “Bank Asya'da oynadığımız topu oynadık.” Topu al, köşeye sıkıştır, şansına açabilirsen bir orta aç... Gol olursa olur, olmazsa da dostlar hücumda görsün. Daha fazlasını yapamadık.


Tribün
Maça fena başlamamıştık ki dakika 4'teki gol ile oturan gruptan da ayaklananlar oldu ve takıma destek daha da arttı. Dakika 22'de gelen 2. golün ardından da desteğimiz “İnanın çocuklar...” ile devam ettik. Mehmet Özdilek'in Antalyaspor teknik direktörü olarak çıktığı ilk maç olan Gençlerbirliği maçının anıları canlandı bir anda ama 3. gol keyifleri kaçırıyordu. Birkaç dakikalık aranın ardından desteğe devam ediyor, devre bittiğinde ise “İyi gününde, kötü gününde...” diye bağırıyorduk. İlk yarıdaki futbol ümit vermese de devre arasında ümit dolu cümleler kurmaya çalışıyorduk. İkinci yarının başlamasıyla desteğimize de devam ettik ama dakikalarla birlikte ümitler de tükendi. Sonlara doğru biz de dağılmıştık. Herkes sessizce maçı izliyordu artık.

Genel olarak tribünleri değerlendirirsek sayıya göre sesimiz biraz az çıkıyordu. Ancak maç içerisindeki kötü gidişatta bir anda dağılabilen bir tribün olmamıza rağmen gollerin ardından desteğin devam etmesi önemliydi. Arada anlamsız bazı olaylar da yaşandı ama çok uzamadı bunlar... Sonuç olarak tribün günün iyilerindendi diyebiliriz.


16 Ekim 2011

Stat Meselesinde Sona Doğru Mu?

“Ben seçilseydim...”

“Yer gösterirlerse...”

“Ben seçilseydim...”

“Yer gösterirlerse...”

“Ben seçilseydim...”

“Yer gösterirlerse...”

Mart 2009 sonrasında Antalya'nın stat sorunu hakkında en çok duyduğumuz iki cümle... Mart 2009 öncesi de çok parlak sayılmaz. O dönem de pek çok kez duyduğumuz “Ben yapacaktım ama...” cümleleri ile dolu...

Kısacası herkesin bir bahanesi vardı. Hep birileri aslında bu stadı yapacaktı ama ah o diğerleri yok mu o diğerleri! Hep onlar engel oldular. Bugüne kadar ki mantık buydu: Biz ve diğerleri...

Ne zaman “Antalya stadını istiyor” diye haykırsak karşımızda çözümü değil, bu kördüğümü sunan siyasetçileri bulduk. Hepsi şu partili veya bu partili olmuştu ama hiçbiri ne 'Antalya milletvekili' olabilmişti, ne de 'Antalya Büyükşehir Belediye başkanı'... Çünkü hiçbiri “Önce Antalya” diyememişti.

Antalya için stat yapmadılar, belki zorunda kaldıkları için yaparlar dedik; 2013 U20 Dünya Kupası'na Türkiye'nin ev sahipliği yapacağı açıklandığında en çok biz sevindik. Siyasetçiler boyutunda böylesine bir çıkmazın içerisindeydik.

Derken geçtiğimiz günlerde hiç beklenmedik bir gelişme oldu ve Antalya'nın stat sorunu için siyaset üstü bir toplantı gerçekleştirildi. Milletvekillerinden belediye başkanlarına, sivil toplum kuruluşlarından odalara kadar pek çok kişinin katıldığı bu toplantıda herkes stat konusundaki çözüm önerilerini ortaya koydu. 

Bu ilk toplantının ardından stadın yapılabileceği yerler konusunda bir ön toplantı yapılıdı ve stat için en uygun olduğu düşünülen 10 arazi belirlendi. Bu arazilerle ilgili değerlendirmeler yapıldı ve bu değerlendirmelerin sonucu yarın kamuoyuyla paylaşılacak. Bu açıklama da neresi ön plana çıkarsa stat da oraya yapılacak ki daha önceki açıklamalara bakılırsa bu yer büyük olasılıkla 100. Yıl arazisi olacak. 

Stat konusundaki son gelişmeler böyle...

Onca haykırışa rağmen yıllardır bu adımlar neden daha önce atılmadı diye hesap sormak istiyorum ama artık bunun için bile zaman yok. Geçmiş geçmişte kaldı deyip stat meselesindeki bu yeni yaklaşıma destek olmak gerekiyor. Hele ki ortak aklı ön planda tutarak yola koyulan böyle bir yaklaşım sonuna kadar desteklenmeli.

En iyi çözüme ulaşmak için fikir alışverişi şarttı ama Antalyasporlular için bu pek de olası gözükmüyordu. Bugüne kadar hepimiz bu sorunun tek bir tarafın -yine biz ve diğerleri yaklaşımı içerisinde- inisiyatif almasıyla çözümleneceğini düşünüyorduk ama bu son birkaç aylık süreç stat ile sonuçlanırsa Antalyamız için, Antalyasporumuz için en iyi sonucun ortaya çıkacağına inanıyorum. Bunun da tek sebebi var: Ortak akıl...

Şu son birkaç aylık sürece katkı sağlayan herkese teşekkür etmek gerekir diye düşünenleriniz olabilir ama geçmiş deneyimlerimiz bize temkinli olmak da fayda olduğunu gösteriyor ki zaten bu stat meselesinde geride bıraktığımız onca yıldan sonra Antalyalı'nın stat için herhangi birine bir teşekkür borcu olabilir mi, bu da bir tartışma konusu...

Umarım bu yeni yaklaşım Antalya için yeni bir hayal kırıklığına dönüşmez ve bize yıllardır beklediğimiz stadı kazandırır. Ancak bizim asla unutmamamız gereken bir şey var ki o da stadın kapısından geçip de tribündeki yerimizi aldığımız o ilk ana kadar stat için mücadeleye var gücümüzle devam etmek...
 

15 Ekim 2011

Ekim Ayına Bakış

Fikstürdeki en zorlu ay hangisi deseler cevabım galiba açık ara ekim ayı olur. Rakiplerimize bir göz attığımız zaman bu sonucu çıkarmak çok da zor değil.


Lige verilen aradan sonraki ilk rakibimiz Mehmet Özdilek geldiğinden beri hiç mağlup olmadığımız Gençlerbirliği... Ankara'daki maçlarda 2 galibiyet ve 1 beraberlik alarak hiç üzgün dönmedik Ankara'dan. Hocanın ilk maçı da Gençlerbirliği maçı idi ve Antalyaspor'un başında geçirdiği 100. Süper Lig maçı da yine Ankara'da Gençlerbirliği karşısında olacak. Takımda eksik olarak şu an için bana göre "eksik" olarak nitelendirebileceğim tek kişi Doğa Kaya...

Rakibimiz önceki yıllardaki başarılı görüntüsünü bu yıl yaşayamadı. Şu ana kadar 1 galibiyet ve 2 beraberlik ile 5 puan toplayarak 15. sırada yer aldı. En son hafta Bursaspor'a 4-0 mağlup olan Gençlerbirliği bana kalırsa bizimle olan maçı bir çıkış maçı olarak düşünüp asılacaktır. İnşallah biz de "Ankara'daki rahatlık" adı altında bir rehavete kapılmayız ama benim hocaya güvenim sonsuz, futbolculara o rahatlığı yaşatmayacaktır.


7. haftadaki rakibimiz cuma günü Galatasaray... Geçen yıl 3-0 mağlup ettiğimiz İstanbul ekibi bu yıl daha derli toplu gözükse de benim çok gözüm korkmuyor bu maçtan. Yenilmeyiz diye düşünüyorum ben. Özellikle Gençlerbirliği deplasmanından kayıpsız dönersek İstanbul'a yine bir üzüntü yaşatabiliriz.

Ancak bu maçın tartışmaları özellikle tribün anlamında şimdiden başlamış durumda. Galatasaray taraftarına ayrılan deplasman tribünü için biletlerinin 100 Lira olması yine, yeniden başlı başına tartışma konusu... Aslında bu olay benim de canımı sıkıyor, sonuçta İstanbul'dan Antalya'ya gelmek isteyen bir sürü "arma sevdalısı" insan bu 100 Lira için gelemeyecek. Ancak bu durum sezon başından beri belli, özellikle bazı takım taraftarlarının bu bilet politikası yüzünden Antalyaspor'a ve camiaya bilet politikası dışında laf etmesi kabul edilir cinsten değil. 100 Lira gibi Türkiye standartlarında çok çok pahalı olan bilet fiyatlarının daha aşağıya çekilmesi lazım. İnsanların futbol zevki ölmemeli.


Galatasaray'dan sonra rakip Gençlerbirliği gibi sürekli ters geldiğimiz bir ekip olan Trabzonspor... Geçen yıl ve bu yaz çok fazla yıpranan rakip, şu sene itibari ile sezona çok adapte olmuş gibi durmuyor. Bana göre ismen Antalyalı olan Burak Yılmaz'ın kişisel çabası ile puan alıyor görünümündeler. Bana kalırsa sağlam bir Antalyaspor karşısında pek varlık gösteremeyebilirler. Ancak bizim de son toplardaki sıkıntımız malum. Yine önceki yıllar gibi kısır geçeceğini düşünüyorum bu maçın. Ha belirtmek lazım bu maç Çarşamba günü oynanacaktır.


Ve ekim ayındaki son rakibimiz Orduspor... Şu ana kadar futbolunu en çok beğendiğim takımların başında geliyorlar. Bizden gittikten sonra Antep'te bize karşı çok hırslı oynayan Yalçın'ın futbolu yine burada da dikkat çekiyor. Çok zor gol yiyorlar. Bizim de gol yollarındaki sıkıntımızı düşününce çekinmiyor değilim Orduspor'dan. Hatta şu 4 maç içinde en çekindiğim maç bu maç olabilir.

15 günde 4 maç yapacağız. Bu 4 maçta hoca zorunlu olarak değişiklikler yapacaktır takımda. Özellikle sakat oyuncuların bir an önce takıma katılması lazım. Zorlu bir 15 gün bizi bekliyor, inşallah takımımız en az kayıp ile atlatacaktır bu 15 günü...
 

11 Ekim 2011

SevenAs'la Vazgeçmez

Kimi taraftar grupları vardır ki binlere hitap eder; hatta kimi zaman o taraftar gruplarının isimleri uğruna kuruldukları takımların isminin bile önüne geçer ama kimileri de vardır ki azdırlar. Belki de bir taraftar grubu olmaktan çok daha az...


Ama kimi gruplar vardır ki az olmalarına rağmen binlerce kişiye bedel olurlar. Yaptıkları pankartlar, besteler, sessizlik olduğu an girilen bir "Antalyamız sen çok yaşa"...


İşte SevenAs veya daha da belirgin olması için Şarampollüler böyle bir gruptur. Sayıları belki hiçbir zaman binleri bulmayacak, belki hiçbirisinin peşinden "Abi bilet, abi mevzu..." diye koşan gençler olmayacak ama hepsi gerçek bir abide olması gereken tüm vasıfları taşıyacak. En önemlisi sonsuz arma aşkını...



Bir arkadaş grubu olan SevenAs, kendi deyimleri ile "tribünün en temiz kalmış yeri"... Çoğu çocukluk arkadaşı, birbirinin "semttaşı"... Antalya tribünün en önemli semtlerinden biridir Şarampol ve bana kalırsa eski abilerimizin mirasını en güzel şekilde taşımaya devam ediyor SevenAs...


Tribün cefa işidir ya, belki de en cefasını çeken adamlar bu insanlar... Toplu organizasyonlar için "Arkadaşlar x firması saat 00:00 arabasına 12 kişilik yer ayırttık. Kayseri deplasmanına gelmek isteyen arkadaşlar biletlerini ayırttığımız yerden alsınlar." diyecek kadar da mütevaziler...


SevenAs gibi gruplardır günümüzde bana göre tribünün kralı... Kendi ceplerinden kombine alan; her hafta aksatmadan pankart çıkartan; deplasmanlara ya araba kaldırarak ya da belirttiğim gibi firmalarla giden...

Umutsuzluk onlara yasak...


Onlar hala peşinde o eski düşün...


Yoksulluğun bile paylaşıldığı yere selam olsun..!



01 Ekim 2011

Sen Ruhumun Vazgeçilmez Bir Eşisin

 

Mersin İdman Yurdu maçında golü yedikten sonra daha bir güçlü bağırdık:

"Sen ruhumun vazgeçilmez bir eşisin..."

Vurduğun gol olmasa da çok ama çok seviyoruz seni Antalyasporum..!
 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...