28 Şubat 2011

NTVSpor ve Beşiktaş Aşkı

Sonuna kadar anti-istanbul diyenlerdenim. Ancak bu yazıda amacım 'anti-istanbul' nedir, ne değildir diye anlatmak falan değil. Bu yazıyla kendim cevaplayamadığım bir sorunun cevabını arıyorum.

2 gündür pankart hazırlamakla uğraşıyor, ne yazalım ne edelim diye konuşup duruyoruz. Ancak dün gece gördüm ki NTV Spor da boş durmuyormuş bu arada...



Başlık "Beşiktaş taraftarı için..."

Alt başlık ise "Avrupa'ya veda eden ve ligde de şampiyonluğa havlu atan Beşiktaş taraftarını Kiev maçını az da olsa telafi etmek adına taraftarı için Antalyaspor ile karşı karşıya gelecek."

Habercilik mi bu şimdi?

Eğer habercilik ise haberin metnini okuyorum da kimsenin bir açıklaması yok "Taraftarımız için kazanmak istiyoruz." diye... Peki, nereden çıktı bu taraftar için kazanma mevzusu?

Zaten bu haber başkasının görüşlerini aktarıyor olsaydı haber başlığının tırnak içinde yazılması gerekirdi. Öyle bir şey de yok. Demek ki bu haber NTV Spor'un kendi görüşü, kendi arzusu...

Sanırım bakmışlar pankart yapıp tribüne çıksalar ayıp olacak, onlar da haber yapalım bari demişler.

Cevaplayamadığım soru da işte budur: "Hayrola NTVSpor, nedir bu Beşiktaş aşkı?"


Birinci Ayın Ardından...

Bugün blogumuzun ilk ayını doldurduk. Amacımız internet dünyasında giderek daha önemli bir yer tutan bloglar arasında bir boşluğu doldurmak, bu armanın sesi olabilmekti. Elimizden geldiğince bunun için uğraşıyor ve bugün -gelecek aylarda daha fazlasını yapabilme temennisiyle- ilk ayımızı doldurmanın sevinci yaşıyoruz.

Antalyaspor sevdasıyla atıldığımız bu macerada doğruyu söylemek gerekirse bu ilk ay bizim için oldukça farklı ve keyifli bir ay oldu.

Şöyle bir özetlemek gerekirse:
•   Blogumuzun 4. yazısı olan Akaydın'a Stadyumu Sorduk ile yerel gazetelerde yer aldık. Antalya'nın en büyük sorunlarından stat meselesi için küçük de olsa bir şeyler yapmış olmanın huzurunu yaşarken daha da önemlisi yapılabilecek başka şeyler için cesaretlendik. Bu konudaki ısrarımızı sürdüreceğiz ve fırsat buldukça diğer yetkililer karşısında da stat talebimizi dile getireceğiz.

•   Mehmet Özdilek'in 100. maçı için hazırladığımız Antalya İle Gülsün 100'ün pankartı, sadece klavye başında yazı yazmak dışında ürettiğimizi de göstermek adına bizim için güzel bir çalışma oldu. Bugünkü Beşiktaş maçında da 5 yeni pankartımız ile tribündeki yerimizi alacağız. Tabii sonrasında da devamı gelecek.

•   Kayseri deplasmanından 3 puanla dönseydik elbette çok daha güzel olacaktı ama camiayla geçirilen bir hafta sonu, yıllarını bu arma peşinde geçirmiş abilerimizle edilen sohbetler de en az 3 puan kadar değerliydi. Dolayısıyla Kayseri Deplasmanı da güzel bir hafta sonu olarak kırmızı-beyaz anıların arasındaki yerini aldı.

Bu bir ay boyunca bunları yaparken elbette yalnız değildik.

Dolayısıyla gerektiğinde bilgi alışverişi yaptığımız, gerektiğinde deneyimlerine başvurduğumuz ve daha fazla kişiye ulaşmamızda bize en büyük desteği veren antalyasporum.com'a teşekkür etmemek olmaz. 

Bunun yanı sıra başta Hasan Sarı ve Ünal Aydın olmak üzere yanımızda yer alan dostlarımıza, çalışmalarımızda yardımlarını esirgemeyen yakınlarımıza ve tabii ki bizi yalnız bırakmayan takipçilerimize de teşekkürler...

Her şey Antalyaspor için..!

27 Şubat 2011

Yönetimdeki Yeni İsimler

Geçtiğimiz günlerde yapılan kongre ile Antalyasporumuzun yeni yönetimi belirlendi. Hasan Akıncıoğlu başkanlığındaki önceki yönetimler başarılı işler çıkarmıştı. 3 sene öncesinde kulübümüze icra memurları geliyordu, şimdi ise ödüller geliyor. Artık kulübümüzün adı borçlular listesinde değil, vergi rekortmenleri listesinde yer alıyor. Hatırlıyorum da tesislerdeki elektrik sayacı gibi en küçük ayrıntı bile göz ardı edilmeden çalışıldı bugünlere gelirken... Çünkü bunlar kolay ulaşılabilecek başarılar değil. Yeni yönetimle de bu başarıların artarak devam etmesini umuyorum.

Yeni yönetimle birlikte en dikkat çeken konu elbette ki yönetime giren yeni isimler... Son dönemde hızla büyüyen ve önemli sponsorluk anlaşmaları ile de adından sıkça söz ettiren Türk Hava Yolları'nın Antalya Müdürü Ömer Durna, ülkemizde faaliyet gösteren en önemli akaryakıt firmalarından OPET'in yönetim kurulu üyesi Ali Şafak Öztürk ve 10 yıldır Antalya'da telekomünikasyon sektöründe hizmet veren Peker Telekom'un sahibi Salih Peker Antalyaspor'un yeni yönetiminde kendilerine yer buldu. Yönetim kurulunun yeni isimlerinden bir diğeri de yurt içinde gerçekleştiği projelerdeki başarısını yurt dışına da taşımayı başaran AHK'nın sahibi Haldun Kilit... O da bu kongrede denetim kurulundan daha önce de görev aldığı yönetim kuruluna geçiş yaptı. Özetle kendi alanlarında güçlü isimler Antalyaspor yönetimine katıldı. Bu isimlerin istedikleri takdirde Antalyaspor'a katabilecekleri ortada... Onun için aslında çok konuşmaya, şu şöyledir bu böyledir demeye gerek yok.  Gerekli olan tek şey Antalya gibi cömert bir şehre bir parça vefa gösterebilmektir.

Belirli başarılar da yakalanmaya başlanmışken bunların devam ettirilebilmesi önemli... Eğer bunu başarabilirsek yıllardır özlemini duyduğumuz sportif başarılar çok uzakta değil. Bu yüzden tüm Antalyaspor camiasının üzerine düşen sorumluluğu yapması şart...

Yeni yönetim camiamıza hayırlı olsun.

24 Şubat 2011

Beşiktaş Maçı İçin Pankart Çağrısı

Ne yazık ki ülkemizde Anadolu takımları ikinci planda tutulduğu için sesimizin en gür çıkacağı zaman İstanbul takımları ile oynanan maçlar oluyor. Malum stat problemi için antalyasporum.com ekibinin başlattığı "Antalya Stadını İstiyor" temalı pankart projesi Fenerbahçe maçında olduğu gibi Beşiktaş maçında da geçerlidir.

Eğer bir stadımız olmasını istiyorsak bunun mücadelesini biz vereceğiz, bunu biz elde edeceğiz.

Hazırlansın kartonlar, bezler, hatta A4 kağıtlar...

Çünkü Antalya Stadını İstiyor..!

   Not:   
Amerikan bezinin(eni 2,20) metresi 4 lira...
Bir kutu boya 5 lira...
Bir fırça 1 lira...
Yani bir pankart maliyeti 10 lira...

Geriye kalansa biraz zaman, biraz emek...



Ayrıca lütfen destek olalım:
http://www.facebook.com/event.php?eid=190698064295062

Resmi kullanılan pankart blog yazarları tarafından yapılmamıştır. Yapanların ellerine yüreğine sağlık, bize ulaşırlarsa isimlerini yazarak da teşekkür edebiliriz.

22 Şubat 2011

Kiralık Stat

Hani eskiden meşhur bir söz varmış. Ev sahipleri çok kullanırmış. Biz de özel bir işletmenin stadında kiracıyız ya bize de bir gün kullanılabilir.
 
"Almanya’dan bizim takım gelecek, stadı boşaltın." (!)

Olmayacak iş değil. Yani yılların Antalyaspor’u statsızlık yüzünden hakkı olan stadı hem yerel hem de merkezi yönetimin tutumları yüzünden alamadığı için kiracı durumuna düştü.

Bu memleketin stat ihtiyacı daha Atatürk Stadı kullanılabilir durumdayken dile getirildi. Şu an Atatürk Stadı kullanılamaz durumda ve hala ortada stat yok.

Stat ihtiyacı Büyükşehir Belediye Başkanımız Sn. Mustafa Akaydın’ın dediği gibi “Zaten 15 günde bir lazım.” olan bir şey değil. Bu takım şehir dışındaki stada gitmek zorunda kaldığından çok taraftar kaybetti. Ruhunu, benliğini kaybetti. Hatta futboldaki ev sahipliği avantajını bile kaybetti. Antalyaspor maç oynamadan bir gün önce o statta hazırlık maçı yapıldı. Hem de bir Türkiye Kupası ve akabininde bir lig maçı öncesinde... Zemin zarar gördü ama sesimizi çıkartamadık. Çünkü biz orada kiracıyız, bizim stadımız değil. Bize her yer deplasman oldu yani. Nerede ev sahibi takım olma avantajı? Takım Mardan’a gittiğinden beri futbol olarak da geçen sezonu arar olduk. Hiç kimsede, ne takımda ne de taraftarda huzur kalmadı yani…


Antalya’ya yılda ortalama 1000 takım kamp yapmaya geliyor. Futbolun başkenti... Yılda milyonlarca turist geliyor. Bacasız sanayinin başkenti... Yani bu şehir para darphanesi...(!) Sanırım sebep siyasi başkent olmayışımız...(!)

Bu stadı yapmak çok mu zor? Bence değil ama yerel yönetim stat işine öncelik vermez ise enkaz edebiyatı yapar durur, verilen sözleri unutur, yapılan stat yatırımı yakın olan genel seçim öncesi merkezi hükümete yarar diye düşünüp bunu bir seçim propagandası haline gelmesi endişesiyle elini ayağını çekerse bu iş zor olur.

Merkezi hükümet istediğini alamadığı "Dünyanın En Güzel Yeri"ni evlatlıktan reddeder, işi hizmetten çıkarıp siyasi hesaplaşmaya sürer ve aynı şekilde yaklaşan genel seçim öncesi yerel yönetime yarar diye dosyayı askıya alırsa çok zor olur.

Antalya, Antalyalı ve Antalyaspor siyasi çekişmeye kurban gidiyor.

Şu sıralar bir umut doğdu. Merakla mart ayının başını bekliyorum. U20 Dünya Kupası... Hükümet garantisi gelmiş ve Antalya iki stat ile organizatör iller arasında... Bu statlar Atatürk Stadı ve Mardan... Yani Türkiye organizasyonun ev sahipliğini kazanırsa Atatürk Stadı jet hızıyla bakıma alınıp FIFA standartlarına uygun, kullanılabilir raporlu bir hale getirilecek. Atatürk Stadı yerine yeni bir stat fikirleride dolaşıyormuş herhalde ama bir umut işte...

Olayın son noktası milyonların belki milyarların giriş yaptığı bir şehrin hakkını böyle bir umuda bağlatmak başlı başına bir ayıp ama.

- Hasan SARI -

Kayseri Deplasmanı ve Türbülans

Cumartesi sabahı... Uzun süre sonra Antalya'dan ayrı bir hafta sonu... Isparta'dayız yine... Hava karlı... Sıkıcı bir sabaha uyandık. O sırada telefonum çalmaya başladı. Telefonu açtıktan 15 dakika sonra kendimi Isparta Otogarı'nda Antalya'ya gitmek için otobüs bileti ararken buldum. Bu haftanın deplasman sponsoru olan Antalyaspor Yönetim Kurulu As Başkanı Ali Yılmaz tarafından 07harfli.blogspot.com yazarları olarak Kayseri'ye davet edilmiştik. Antalya'ya yolculuk sıkıntılı başladı. Keşke Özgün de yanımda olsaydı, keşke bu tecrübeyi beraber yaşasaydık diye düşünüp durdum. Bunca yıldır benimle beraber menfaat beklemeden arma için koşturan kardeşimin de benle olmasını çok isterdim. Ancak onun yerine Hasan Sarı vardı, o benimle olacaktı. Özgün olmasa da yine menfaatsiz arma aşığı bir kardeşimle çıkacaktım yola...



Antalya'ya geldiğimde Hasan ile buluşup biletleri aldık. Uçağa doğru giderken daha geçen hafta Manisa maçında gördüğümüz abilerimizle aylardır görüşmemiş gibi özlem giderdik, bir yandan da futbolcularla muhabbet ediyorduk. Sergey'in etrafa sataşmaları, Tita'nın bilet görevlilileri ile muhabbeti görülmeye değerdi. Yolculuk keyifli başlamıştı.



Uçakta Antoil bayileri dışında herkes tanıdıktı. Güzel muhabbetler dönüyordu açıkçası... Abilerimizden, büyüklerimizden Antalyaspor anılarını dinliyor; belki de Antalyasporluluğu en güzel öğrenebileceğimiz kişiler ile muhabbet ediyorduk. 50 dakika bir anda geçiverdi. Yıllardır 302 ile deplasman yapan bünyelere garip geldi 50 dakikada yolun bitmesi derken uçak sallanmaya başladı iniş sırasında... Herkesi bir telaş kapladı ama en sonunda beste patladı tabii: ANTALYAMIZ SEN ÇOK YAŞA CANIM FEDA OLSUN SANA...



İnişin ardından otelimize yerleştik. Burda Ali Yılmaz ile konuşma fırsatı bulduk. Antoil'in sahibi, Antalya ve Antalyaspor sevdalısı Ali Yılmaz'ın tribüncü yanını da böylece öğrenmiş olduk. Buradan tekrar teşekkür ediyoruz kendisine.

Büyüklerimizle beraber bir Kayseri turuna başladık ki biz normal bir yürüyüş beklerken Kayseri karla karşıladı Antalyalıları... Isınmak için Kayseri caddelerini Antalya sesleri ile inleterek yürümeye başladık. Normalde ciddi gördüğümüz gazeteci abilerimiz dahil herkes bağırıyordu sokaklarda. Acaba Işıklar'da başka takım taraftarları maçtan önce böyle gezse nasıl olurdu. Kayseri'ye gelip de sucuk, pastırma alışverişi yapmamak da olmazdı tabii. Süleyman Turhan'ın yoğun uğraşları sonucu alışverişimizi de yaptık.

Sonunda beklenen gün geldi. Sabah yapılan güzel bir kahvaltı ardından Ahmet Geven, Murat Özgen, Vedat Gürhan, Şifa Çiçek, Süleyman Turhan gibi isimlerin keyifli muhabbeti ile beklenen maç saati... Işıklar'da bir aşağı bir yukarı yürüyerek maçları bekleyen bünyelere bu da ters geldi tabii ki... Bir yana bakıyorum çok keyifli bir muhabbet, diğer yandan düşünüyorum şehir dışında bekletilirken yapılan muhabbetler, söylenen besteler... Hepsinin keyfi başkaymış.

Bu arada Hasan ile beraber "Antalya Stadyumunu İstiyor" İmza Kampanyası'na da otelde başlamaya karar verdik. Belki de günün en önemli aktivitesi idi bizim için... Antalya'nın en büyük problemidir bu ve bunu inşallah hep beraber aşacağız. Herkes inşallah gereken önemi verir bu kampanyaya.

Bir diğer serzeniş de yıllardır Antalyasporlu olarak bilinen Işıklar Caddesi esnafına... "Antalyaspor maçlarını neden vermiyorsunuz?" diye sorduğumuzda ağız birliği edip "Lig TV kafelere vermiyor o paketi, biz de istiyoruz ama alamıyoruz ne yazık ki." diyenler gitsinler Kayseri'ye de şu kafeye bir sorsunlar bakalım nasıl almışlar paketi... İsteyen verir, içinizde biraz Antalya sevgisi olsun ama.












Stada geldiğimizde 07 Batı Gençlik, Grup 1966, SevenAs ve Niğde Üniversitesi'nden 10 kişilik bir grup tribündeki yerini almıştı. Alışılmışın dışında ikinci başkan Ali Yılmaz da tribünde bizimle beraberdi. Bu tribündekilere de büyük motivasyon sağlamıştı. Tribünün ön tarafı pankartlarla dolmuştu. Niğde Üniversitesi'nde okuyan arkadaşların el emeği "Özledik Seni Düştük Yollara" pankartı çok güzel duruyordu ama en önemlisi tabii ki 2 yıl önce kaybettiğimiz Ali Postallı için olandı. SevenAs'lar unutmamıştı, unutmayacaktı. Ali Postallı ölmedi, ölmeyecek.













Maça Antalyasporumuz beklenildiği gibi temkinli, fırsat bulduğunda çıkan bir oyun sistemi ile başladı. Zaman zaman tehlikeli pozisyonlar yaratıyorduk ama kalemizde de tehlikeli ataklar görüyorduk. Özellikle Uğur'un direğe vurduğu top ile tribünde birbirimizi dövüyorduk adeta. Bu sırada Ali Turan'a yüklendikçe yükleniyordu Kayseri tribünleri; ancak hemen karşılığını veriyorduk. Evet, Ali Turan kötü nitelendirilcek bir maç çıkardı. Ancak gerçekten inanılmaz bir baskı kurulmuştu oyuncumuz üzerinde. Eleştirilirken bunları da düşünmek lazım ki Ali Turan'a gelene kadar eleştirilmesi gereken çok fazla futbolcu var.


İkinci yarının başında takım daha saldırgan bir görüntü sergiliyordu. Takımla beraber taraftar da yükleniyordu. Ardı ardına "Her zaman, her yerde; en büyük Akrep..!" diye inliyordu Kadir Has... Bu sırada Kenan karşı karşıya kaçırıyor, Tita ceza sahası içerisinde düşürülüp golümüz engelleniyordu. Son dakikalar geldikçe Kayserispor yüklenmeye başladı ve hiç beklemediğimiz oldu dakika 89'da golü kalemizde gördük. O ana kadar etkilemeyen Kayseri soğuğunu iliklerimize kadar hissettik. Ardından gelen 2. gol çok bir şey ifade etmedi aslında. Herkes yıkılmıştı.

Maç bitmişti ve yenilgi serimizi tam gaz devam ediyordu. Çok güzel başlayan hafta sonu büyük hüsranla tamamlanmıştı. Bir deplasman taraftarını 90. dakika da gelen golden daha fazla ne yıkabilirdi ki? Artık yapacak bir şey yoktu belki ama kabul edemiyorduk bir türlü.

Dönüş yolunda Ali Yılmaz yine bir büyüklük gösterdi ve kendi ceplerinden bir otobüs firması ile gelen 10 kişilik SevenAs grubu üyelerini uçağa davet etti ve bize Antalya'da içerisinde saf Antalyaspor sevgisi olanların, maddi ve manevi olarak her türlü Antalyaspor'a destek sağlayanların, yani bilinçli taraftarların Antalyaspor yönetimi tarafından ne kadar sevildiğini anlattı. Artık herşey gibi tarafar profili de değişmeye başladı Türkiye'de. Bunlara Antalyaspor taraftarı olarak biz de ayak uydurmak zorundayız. 

En son kafile Antalya'ya döndüğünde kimsede keyif yoktu. Kayseri'ye inerken yaşadığımız türbülansı çabuk atlatmış ve "Canım feda olsun sana..." ile keyfini sürmüştük, inşallah Kayseri mağlubiyeti de ligte yaşadığımız türbülansın sonu olur da bir Beşiktaş galibiyeti sonrası Akdeniz Akşamları ile keyif sürmeye başlarız.

16 Şubat 2011

Aferin Çocuklar!

Bu maçın farklı bir önemi vardı bizim için. Özgün ile uzun süre sonra ilk defa beraber maça gidecek olmamız, Mehmet Hoca'nın Antalyaspor'da bir ilki gerçekleştirerek takımın başında 100. maça çıkacak olması ve ilk yarıda ilk galibiyetimizi aldığımız Manisaspor'dan yine ikinci yarıda ilk galibiyetimizi alarak yine bir galibiyet serisi yakalama umudumuz...

Maç haftası güzel başlamıştı. Mehmet Özdilek'in 100. maçı için el emeği bir pankart hazırladık. Üniversitede olduğu için çok görüşemediğimiz arkadaşlarla planlar yaptık maç için... Maç günü hava güzel, ortam güzel, arkadaşlık güzel, Antalyasporum hepsinden de güzeldi.

Maç başlamadan skorboardda Mehmet Özdilek için hazırlanan video dönmeye başladı. Kısa bir biyografi ve görüntüleri izledik tüm stad. Benim kişisel görüşüm olarak Beşiktaş görüntüleri çok hoş kaçmadı aslında  ama hocanın da bir Beşiktaş geçmişi var, bunu da yoksayamayız ne yazık ki.

Aslında maç da çok güzel başladı. Daha bismillah demeden gol geldi. Tribünde Hasan Sarı ile Zitouni gol attı bu işte bir terslik var dedikten hemen sonra  kalemizde golü gördük. Bir anda soğuk duş etkisi yarattı tüm statta bu gol ama durmak yakışmazdı. Açık tribünde "Senin sevgin bu dünyada..." diyerek takıma bağırmaya devam ettik, daha Manisalılar gol sevincini yaşarken...

Ama takımda bir isteksizlik vardı. Mehmet Hoca'nın 100. maçı... Hadi o kadar km yol yapıp Mardan'a gelen, takımı karşılıksız seven bu kadar taraftarı yok sayıyorsunuz da hiç mi gururunuz, vefanız yok hocanıza karşı? Arka arkaya Manisa'nın 2. ve 3. golü geldi. Oysa ne de güzel başlamıştı maç günü. Herkes şaşkındı tribünde... Bu şaşkınlık yenilen 3 gole değildi, futbolcuların bu ruhsuz oyununa idi.

İkinci yarı başlarken ilk dakikalarda bir gol bulursak umutları vardı. Belki bir işe yararız diye Red Soldiers'tan abilerimizle açığın birinci katına indik. İşe de yaradı. Uzun süredir Antalya'da verilmeyen destek kale arkasıyla beraber veriliyordu. Belki de şu ana kadar Mardan'daki en güzel tribün yapılıyordu ama yok yok, bir ruhsuzluk vardı topçularda... Biz kendimizi tribünde parçaladıkça buna karşılık futbolcuların lakayitliğini gördükçe kahroluyorduk. Ve bu desteğin meyvesini(!) kalemizde gördüğümüz 4. golle aldık.

Ve olan oldu. Belki de Bursa maçından beri istisna iki, üç futbolcu dışında top oynamayan takıma patlamaya başladı tribünler. Takım 15. haftadaki İBB maçından beri galip gelemiyor ki o maçta bile İBB golü kendi kalesine atıyordu. Özellikle tribünler Yenal'a yüklendikçe yüklendi. Çünkü barlarda çok gözüküyordu Yenal ve geldiğinden beri doğru düzgün futbol oynadığını görmedi bu gözler. Bu yüklenmelerin sonucunda Yenal dönüp bize hareketler yapmaya başladı. İşler iyice karıştı tabi ondan sonra...

Sonuç olarak maç hiç beklemediğimiz bir sonuçla 1-4 bitiyordu. Acaba sahadaki topçular soyunma odasına girip hangi yüzle Mehmet Özdilek'e baktı. Hangi yüzle maçı tartıştı. Çıkıp özür dilemekle olmuyor bazı işler... Antalyaspor futbol takımı, belki de Süper Lig'teki en rahat top oynayan takımdır. Paraları günü gününe yatıyor, futbolculara ne bir baskı yapılıyor. Belki de bu rahatlatıyor futbolcuları.

Artık herkesin silkelenmesinin vakti geldi. Bu tribünler "UEFA'ya Akrep..." diye bağırırken küme düşme acısını yaşadı ve şuanda konuşulan konu da yine benzer...

Antalya İle Gülsün 100'ün...

Mehmet Özdilek...

Antalyaspor'u kendi çocuğu olarak gören bir isim...

Yönetimle uyum içerisinde yürüttükleri kısa, orta ve uzun vadeli planlarla takıma gerçekçi hedefler koyan ve bu gerçekçilikle taraftara geleceğe dair büyük hayaller kurdurmayı başarabilen bir isim...

Antalyaspor teknik direktörü olarak 100. maçına çıkan ilk isim.. Dolayısıyla da Antalyasporlular için istikrar denilence akla gelen ilk isimlerden...

Böyle bir ismin 100. maçı olacak Manisaspor maçı için hiçbir şey yapmamak olmazdı.

Ve hazırlıklara başladık...









 

09 Şubat 2011

Nice 100'lere...

Antalya'da 2. Jarabinsky dönemi yaşanıyor. Ancak Antalyaspor efsanelerinden biri olan hocamızın ikinci gelişi beklenildiği gibi olmuyordu. 8 hafta alınan 2 puan ve tribünlerde açılan "Go Home Jarabinsky" pankartları ile Jarabinsky ile yollar ayrılıyordu.

Yeni geldiği süper lige Hikmet Karaman ile hazırlanan, Jarabinsky ile değişik bir defans sistemi üzerine kurulu futbola alışmaya çalışan ama 8. haftada 2 puanlı kesin düştü gözüyle bakılan bir takım vardı ortada...


İşte bu şartlar altında geldi Mehmet Özdilek veya Türk futbol camiasının Şifo Mehmet'i.

Takımın başında olduğu ilk maç Ankara'da Gençlerbirliği karşılaşması idi. Özgün ile birlikte Ankara 19 Mayıs Stadyumu'nda yerimizi almıştık. 400 kadar Antalyasporlu da yalnız bırakmıyordu 8 haftada 2 puan almış takımını... Bir inanç hala vardı. Hoca sahaya çıkarken Özgün ile beraber yüzüne bakıyorduk acaba nasıl bir ruh hali içerisinde anlayabilir miyiz diye ama o kadar konsantre idi ki gözlerini sahadan ayırmıyordu hoca.

O ilk gol geldikten sonra direkt yine hocaya baktık çocuklar gibi şendi golden sonra. Biz de Özgün ile tribünde "Hocaya bak nasıl seviniyor." diye birbirimizi uyarıyorduk. Gerçekten çok güzel bir görüntü idi. Akdeniz'in rengini taşıyan turkuaz renkli formalarıyla oyuncularımız hocasıyla beraber bir yumak oluşturuyorlardı. Aynen tribündeki 400 kırmızı-beyaz arma aşığı gibi... Çünkü biz de hocamıza güvenmiştik o an.

Çocuklar inanın,
İnanın çocuklar,
Güzel günler göreceğiz güneşli günler,
Bu alemde İstanbul'u devireceğiz,
Şampiyonluk şarkıları söyleyeceğiz.

İşte o gün anladık biz hocanın başarılığı olacağını. Çünkü adam gibi adamdı. Bugüne kadar gelen çoğu hoca Antalyaspor'u kendine basamak olarak görmüş veyahut da güzel Antalya ikliminde emeklilik dönemi gibi düşünmüştü ama Mehmet Hoca'nın bugüne kadar yaptığı her hareket ileriye dönük... Mayıs ayında sözleşmesi bitmesine rağmen haziran ayındaki planlarından bahsediyor.

Futbolculuğu döneminde "Şifo" lakabını almıştı ama artık bizim gözümüzde kendisi "Ferguson" Mehmet Özdilek'tir. İyi ki varsın hocam nice 100'lere, nice zaferlere hep beraber inşallah...

06 Şubat 2011

Işıklar Antalyaspor'dur!

Takımı 2 haftadır göremiyorduk, özlemiştik. Aslında olmamız gereken yerde, deplasman tribününde olmalıydık fakat öğrenci bütçesi ile zorlar Trabzon deplasmanı bizi. E takımımıza ve bir uçak Antalyasporlu'ya Trabzon yolları, bize her köşesinde anımızın olduğu Işıklar Caddesi yolu gözüküyordu.

Okul yüzünden geçen yıl Atatürk Stadı'nda son maçlarda bulunamamıştık ne yazık ki. Atkımızı boynumuza takıp Işıkların yolunu tuttuğumuzda garip duygular kapladı içimizi... Selekler!de görmeye başladığımız tek tük Antalyaspor atkılılar, bize orda önceden toplanan Meslek Liselileri hatırlattı. Cumhuriyet Meydanı'nda gördüğümüz Antalyasporlu abilerimiz orada toplanan 07 Gençlik üyelerini, Üçkapılar'da gördüğümüz Antalyasporlular da sanki Sakaryaspor maçı önceleri toplanan Red Soldiers gibi şen gözükmüştü bize...

Kısacası özlemişiz Işıklar Caddesi'ne maça gitmeyi... O yüzden Trabzonspor maçı öncesi maç sohbetleri değil de, Işıklar anıları konuşuluyordu hep maça giderken. Yolda daha önceleri tribünde sima olarak tanıdğımız bir abimiz de bize eşlik etmeye başladı. Ve Işıklarda bir kafede Hasan Sarı ile buluşup Trabzon maçını izlemeye başladık.

Necati'nin, Uğur'un, Deniz'in olmadığı bir takım ile beraberlik çok iyi olur diye düşünüyorduk. E bir de Trabzonspor'un alıştığımız oyununu son iki haftadır göremesek de onlar da yaralı idi ama bize umutsuzluk yasak,  ne olursa olsun takımımıza güveniyorduk. 

Maç hakkında burada pozisyon pozisyon tartışmaya gerek yok ama yine sahada biz alıştığımız Antalyaspor'u izliyorduk. Teslim olmayan, elinden geldiğince pozisyon bulan takımımız yine gerekeni yapıyordu. Özellikle takım ileride savunma yapıyordu, bu bizi oldukça mutlu etmişti.

Burak Yılmaz için bir paragraf ayırmaya gerek var mıdır bilmiyorum ama gerçekten kabak tadı vermeye başladı. Neden bu takıma karşı bu kadar nefret beslediğini anlamak mümkün değil. Her pozisyonda kendini yere bırakması, yerli yersiz itirazlarına bir derece katlandık da kaçan bir gol sonrası direği tekmelemesi hazmedilecek cinsten değildi. Tita, Sergey, Zitouni kadar Antalyalı değilsin gözümde Burak Yılmaz...

Dedik ya Işıklar Caddesi'ni çok özledik diye, bunu son dakikalarda Kenan'ın kaçırdığı pozisyonda bir defa daha anladık. Etrafımızdaki tüm kafelerden "Vur! Vur!" diye sesler duydukça işte bu özlediğimiz Antalya diye eski günlere döndük.

En sonunda maç 0-0 bitti. Mutluyduk. Lig liderinden bu kadar eksikle deplasmandan alınan bir puana sevindik tabii ki... Maç boyunca en çok üzüldüğümüz sonradan girip takıma hareket getiren Kenan'ın biraz da abartı bir kararla atılması oldu. Saha içerisinde direklere vuran, her pozisyonda kendini yere atan Trabzonlulara kart çıkarmayan hakem, saha dışında bulunan topa vuran oyuncumuza acımadan sarı kartı çıkartıyordu.

Maç sonrası 07 Gençlik üyelerinin besteleri ile inlerken cadde biz de dudaklarımızda "Güldür yüzümüzü Antalyam, inlesin Işıklar Caddesi..." diye evimizin yolunu tutuyorduk.

02 Şubat 2011

Akaydın'a Stadyumu Sorduk

Dün bir haber geldi. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın tek tek mahalleleri dolaşıyormuş. Bugün uğrayacağı mahallerlerden birinin de Bahçelievler Mahallesi olduğunu öğrenince hemen bunu nasıl Antalyaspor için kullanabiliriz diye düşündük, tabii ki en önemli sorunumuz Antalya Stadyumu...


Özgün hemen bugüne kadar Akaydın'ın Antalyaspor camiasına verdiği sözlerden, Antalyaspor için yaptıklarından, yapmadıklarından, stadyum ile ilgili verdiği demeçlerden bir dosya hazırladı. Amacımız Akaydın'a soruları sorarken "Buyrun bunların bunların siz sözünü verdiniz, bunlar da belgeleri..." demekti. Hazırlığımızı yaptık, Barbaros Çay Bahçesi'nde Antalyaspor atkılarımızla yerimizi aldık.


Dinledikçe dinledik Akaydın'ı, sıra soru-cevaba geldi ama bir türlü söz alamıyorduk. İnsanlar genellikle kişisel problemlerine yakın sorular soruyorlardı. Bizdeki Antalyaspor atkıları acaba gözünü mü korkuttu diye düşünmeye başladık. Çünkü stadyum soracağımız belli idi ve cevaplaması zor sorulardandı.


En son sözü biz aldık. Biraz da sitemkar bir şekilde verilen sözlerin hesabını istedik ama ne yazık ki 5 Kasım 2010'daki Antalya Stadyumunu İstiyor panelindeki gibi istemediğimiz şekilde cevabımızı aldık.

Akaydın yine bildiğimiz şeyleri anlattı da anlattı. Belediyenin tek başına bu stadı yapamayacağından, ülkedeki hiçbir stadyumun belediye tarafından yapılmadığından bahsetti. En son Akdeniz Üniversitesi Rektörü ve Antalyaspor Başkanı ile görüştüklerini, üniversite içindeki stadyuma ek tribünleri yapıp bunun Antalyaspor tarafından kullanılmasını teklif ettiğini ama hala rektörün cevap vermediğini söyledi. 100. Yıl için hala Ankara'dan bir yanıt gelmediğini anlattı.

Ayrıca Duacı'da tesis yapımı için ayrılan arazi hakkında da bilgiler verdi. Belediye değiştiği gün o arazinin devri durdurulmuş. Neden şimdi iptal edildiği,  Türel zamanında nasıl onay alındığı sorularına da "O bölgedeki orman gözümüzden kaçmış." gibi bir cevap almışlar. Şimdi de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Hasan Akıncıoğlu'na bir iki yıl sabredin ben size orayı vereceğim şeklinde duyumları olduğunu ekledi.

Yani biz daha çok bekleriz stadyumu. Şehrimiz üzerinde bu kadar oyun oynanınca imrenerek bakarız Aslantepe'ye, Malatya'ya, Afyon'a. Belediye başkanı stadyumu devlet desteği ile yaparsa iktidar partisi propagandasına dönmesinden, başbaşkan da aynı şekilde muhalefet partisinin propagandasına dönmesinden korkuyor. E zamanında iktidar partisinin belediyesi de yapmadı. Bir 10 yıl daha Mardan'a gideriz artık.

Uzun inceee bir yoldaaayıııııız, gidiyoruuuz gündüz gece.


       Not:       
Hazırladığımız dosyayı bizzat Akaydın'a verdik. Ümidimiz okuyup Antalyasporumuzla ilgili bugüne kadar gelinen noktayı gözden geçirmesidir.

Okumak isteyenler Akaydın'a verdiğimiz dosyanın tam metnine buraya tıklayarak ulaşabilirler.

* * *

  
Fotoğraflar için HASAN SARI'ya teşekkürler...

01 Şubat 2011

Mehmet Özdilek ve Hakemler

Bir maçın ardından kaybedilen puan(lar)ın sorumlusu olarak hemen hakemleri hedef göstermek yerine takım olarak nelerin eksik veya yanlış yapıldığını konuşmak ülkemizde çok da sık rastlanan bir durum değil. Oysa bu özeleştiriyi yapmak takımın geleceği açısından çok daha yapıcı bir yaklaşım...

Unutulmaması gereken bir diğer nokta da hakemlerin de bu 90 dakikalık  mücadelenin aktörlerinden olduğu ve dolayısıyla futbolcular gibi onların da hata yapmalarının kaçınılmaz oluşu... Bu yüzden bir hakemin yanlış bir karar vermesi ile bir forvet oyuncusunun gol kaçırması, bir defans oyuncusunun kademe hatası yapması arasında benim gözümde herhangi bir fark yok. Elbette ki bir kasıt olduğunu düşünmediğim sürece...

Mehmet Özdilek de böyle düşünüyor olmalı ki bu zamana kadar hep doğru olanı yaptı ve 2 yılı aşkın süredir Antalyaspor teknik direktörü olarak hakemler hakkında hiç konuşmadı. Ta ki bu hafta oynanan Sivasspor-Antalyaspor maçına kadar...

Ceza sahası içinde elle müdahele etti, etmedi; son adamdı, değildi tartışmalarına girmiyorum ama şu iki fotoğraf arasındaki fark Mehmet Özdilek'in bu 2 yıllık alışkanlığına neden bir haftalık bir ara vermek zorunda kaldığının nedenlerinden birini ortaya koyuyor:

Sol taraftaki Antalyaspor ceza sahası... Devre arasında temizlenmiş. Hücum edecek oyuncuların zeminden olumsuz etkilenmemeleri için... Sağdaki ise Sivasspor ceza sahası... Bir değişiklik olmamış ve zemin karla kaplı...

Mehmet Özdilek 2. yarı için sahaya geldiğinde karşılaştığı bu manzara sonrasında 4. hakemin yanına gidiyor. Durumu paylaşıp eşit şartlarda bir mücadele olması için her iki tarafında temizlenmesi gerektiğini dile getiriyor ama aldığı yanıtın ne olduğunu fotoğraflardan tahmin edebiliriz sanırım.

Amacım "Bu hakemlerle olmaz." tarzı bir şeyler demek asla değil. Mehmet Özdilek'in de maçın ardından dediği "Hatalar olacak. Futbolun içerisinde olabilir." sözüne ben de sonuna kadar katılıyorum ama bu  iki fotoğraf arasındaki farkı anlamakta da açıkçası zorluk çekiyorum.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...