28 Nisan 2011

Mardan'ın Bizden Çaldıkları

Antalya'nın statsızlığının 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın doğru düzgün kutlanamamasının verdiği harmanla tekrar alevlenmesi üzerine Mardan Stadı'nın Antalyaspor'a uzun vadede neler kaybettireceğini düşünmeye başladım.

Taraftar baskısı olmuyormuş, insanlar yolda çile çekiyormuş. Bunlar aşılabilecek olaylar... Hatta insanların tribünlere gelmemesi bile benim düşündüğüm yerde çok fazla üzmüyor beni ama Mardan Stadı bizden asıl geleceğimizi çalıyor. Yani gençlerimizi...


Atatürk Stadı'nın her tribününde maç izlemiş biri olarak söyleyebilirim ki hangi tribünde olursa olsun etrafımda bir sürü çocuk görürdüm. Babası, amcası, dayısı ile maçlara gelmiş pırıl pırıl çocuklar... İçlerinde belki de ilk defa maça gelmiş olmanın heyecanı ile elindeki bayrağı maç boyunca sallayıp "Antalya, Antalya" diye bağıran çocuklarımız...

Ben de yer olmadığı için babamın kucağında maç izleyerek büyümüş bir Antalyasporlu olarak Atatürk Stadı'nda iken küçük kuzenimi sürekli maçlara götürür; Antalyalılığı en güzel yerde yaşamasını, öğrenmesini sağlardım. Yaşı büyüdükçe sosyal paylaşım sitelerinde Antalyaspor ile ilgili şeyler yazmaya, paylaşmaya başlamıştı ama ne yazık ki artık götüremiyorum onu maçlara. Çünkü ben bile zor gidiyorum Mardan'a ve ne yazık ki o çocuk artık bir İstanbul takımının armasını paylaşıyor her yerde.


Şu videoyu açıp izliyorum ara ara ve gerçekten gözlerim doluyor. Ne yazık ki artık böyle çocukları göremiyoruz etrafımızda.

Bize geleceğimizi geri verin.


24 Nisan 2011

Antalyaspor''um''

Ah be Antalyasporum;

Çocukken babamızla beraber Antalyaspor maçlarına giderken yanımızdan geçen İstanbul takım formalı çocuğun yanında biz küçük yaşımıza rağmen yerlere değecek kadar büyük gelen ama üzerinde kırmızı-beyaz ANTALYASPOR yazan atkımızı taktığımızda bile gururlanıyorduk. Belki o zamanlar çok farklı düşünemiyorduk ama o yaşta bile ayrı bir gurur duyuyordum bu atkıyı taşımaktan arkamızda babası ile sıra bekleyen İstanbul formalı çocuğa inat...
 
Biraz büyümeye başlayınca herkes İstanbul takımlarının yeni yeni açılmaya başlayan futbol okullarına gitmek isterken biz pazar günlerinde Antalyaspor tesislerinde kırmızı-beyaz formalarımızda antrenman yapıyorduk. Her antrenman bitiminde hocalarımızla beraber EN BÜYÜK ANTALYASPOR diye bağırıyorduk. Atilla Birlik olarak atıyorduk golleri mahalle arasında Taffarel diye kendine spikerlik yapan kalecilere...



Biraz büyümeye başlayınca babaya ısrar ediliyordu; "Baba ben açık tribünde izlemek istiyorum maçları 07 Gençlik ile." diyordum ama babam izin vermiyordu daha büyüyünce gidersin diyordu. O zamanlar başlamıştık belki de sahadaki maç yerine tribünleri izlemeye...

Büyüdükçe artık babamlardan ayrı Adopen'e gitmeye başlıyorduk mahalleden bulduğum bir arkadaşla. Zor idi Antalyaspor maçlarına gidecek adam bulmak. Bir de atkı almıştım çocuğa, gidip bağırıyorduk Adopen'de. Liseye geçince artık iyiden iyiye tribün kovalar olmaya başlamıştık. Açık tribünde Liseli Akrepler, Yeni Kale'de Red Soldiers. Artık takım sevdası iyiden iyiye arma aşkına dönmeye başlıyordu.

Ah be Antalyasporum;

Neler yaşadım senin yüzünden... Antalya'nın rüzgarlı, karın soğunun indiği dondurucu kış gecelerinde tüm Türkiye bizi Kaleiçi'nin dar barlarında eğleniyor zannederken Karaalioğlu Parkı'nda elimizde Efesimiz, dudaklarımzda inceden bir beste titreyerek seni dillendirdik Antalyasporum. Tabiri caizse sıçana çeviren Antalya yağmurunda açık arkasında, Cumhuriyet Meydanın'da deplasman otobüsleri bekledik acaba bizi otobüse alırlar mı diye inceden korkarken.



Ne bir kızı sevmek, ne liseyi bitirmek diye bağırırken kız arkadaşımız aklımıza geldi. Lan dese ki "Antalyaspor'dan vazgeç" n'aparsın diye düşünürken kaçan bir golle "Yol veririz alayına Antalyaspor için" diye düşünüp "ÖLÜMÜNE ANTALYA" diye gırtlak patlatmaya devam ettik.

Ah be Antalyasporum;

Hayatımız boyunca çile çektirdin belki bize ama sevgin çektirdiğin çile ile artmaya devam etti. Artık hayatımıza giren kızların da önceliği olmaya başladın. Kızlar bile sana aşkımızı dillendirdiğimiz besteleri ezberlemeye başladı. Hepsi Atatürk Stadı'nın her karesini ezberledi. Hepsinin sevgililer günü hediyesi seninle ilgili oldu. Çünkü biliyorlardı hep sen, onlardan bir adım önde idin. Seni sevmeyeni biz hiç sevmezdik, sevemezdik.

Ah be Antalyasporum;

Dönerciler Çarşısı'ndan Işıklar'a doğru yürürken hep sen varsın dudaklarımızda. Hep seni soluyoruz ciğerlerimize. Güzel Antalya'nın güzel insanlarının en güzel varlığısın Antalyasporum. Üniversite yıllarında vize-final tarihlerine göre deplasman takvimleri yapılan aşkların en güzeli... Soğuk gecelerde bulunmayan dostluk, aşk boynumuzdaki kırmızı-beyaz atkı ile yangına dönüyor. Yüreklerin üstünde bir kız ismi değil, şanlı arman taşınıyor. Başka bir şehirde sınavların bitmesi rahatlamak için değil de Antalyaspor'a kavuşmak için bekleniyor. Ders çalışırken yanımızda duran içinde neskafe olan Antalyaspor bardağına bakıp bir beste patlıyor çalışma masasının başında. Belki de bu aşk bizi yerine getiriyor, senin gücünle devam ediyoruz çalışmaya. Tıpkı bizim bestelerimizle senin sahada varını yoğunu ortaya koyman gibi.

Ah be Antalyasporum;

Çok seviyorum ulan seni.


17 Nisan 2011

Mevzuların Başladığı Eskişehir Deplasmanı

Antalya'dan yola çıkan 15 otobüsün ardından benim de deplasman yolculuğum Ankara Garı'ndan başlamıştı. Ben bir Antalyalı olarak üniversite yıllarıma kadar pek de alışık olmadığım tren yolculuklarından birini daha sorunsuz bir şekilde tamamlayıp Eskişehir'e varırken Antalya'dan gelen otobüsler içinse yol biraz daha sıkıntılı geçmişti. Kötü hava koşulları nedeniyle otobüslerden 3'ü yolda kalmıştı.

Kalan 12 otobüs Eskişehir'e girerken benim için de ufaktan stada doğru ilerleme zamanı gelmişti. Stat çevresinde ortam çok hareketli değildi. Polis kontrolünden geçip deplasman tribünün olduğu bölüme girdikten sonra otobüsler de gelince tribündeki yerimizi aldık.

Ligin lideri olan Antalyaspor ile ikincisi Eskişehirspor arasındaki maçın aslında gergin geçmesi beklenebilirdi ama 99 depreminin acılarından doğan kardeşliğimiz ile bizim için tek kardeş olan Kocaelispor'un hatırına Eskişehirspor'u ile de ilişkilerimizi ılımlı bir havada sürdürüyor, içerideki maçlarda gelen taraftarları çiçeklerle karşılıyorduk. (Bu konuda antalyasporum.com'un hazırladığı derlemeyi okumak için: Biz Antalyasporluyuz! )

Ancak Eskişehirsporluların onlara gösterdiğimiz misafirperverliğin kıymetini bilmeyeceği ve gerginlik yaratmak için hazır bir şekilde bu maça geldiklerini gösteren ilk işaret o dönemler aramızdaki gerginliğin devam ettiği 3-4 Bursa taraftarının da yeşil polarlarıyla Nefer tribününde yer almasıydı. Bu kişiler maç boyunca en ön sırada sürekli sataşma halindeydiler. Bunun yanı sıra açık tribünden de -daha sonraki senelerde de gelenek gibi devam eden- bir kişinin bizim bulunduğumuz tarafa doğru gelip Antalyaspor taraftarına sataştığı, Eskişehir tribünlerinin de buna alkış tuttuğu devre arası ise bu tavrın sadece Nefer tribünü ile sınırlı olmadığının göstergesiydi.

Dk. 38'de öne geçen Eskişehir önde olmanın da heyecanıyla maçın geri kalan kısmında bu tavrını devam ettirirken deplasman tribününde biz takımımıza olan desteğimizi devam ettiriyorduk. Ve 90. dakikaya geldiğimizden hakemin lehimize verdiği penaltı kararıyla tüm tribün sessizliğe büründü. Penaltıyı kullanan Cenk İşler'in bu fırsatı geri çevirmeyip skoru 1-1 yapan golüyle tribünde herkes kopmuştu. Eskişehir taraftarı sessizliğe gömülürken bu defa gülen taraf bizdik. Maç bu skorla bitti. Herkesin keyfi yerindeydi.

Maç bitiminde atışmalar arasında tribünü boşalttık. Ben tek başıma geldiğim için yine tek başıma dönecektim. Epeyce bir süre otobüsle gelmediğimi anlatmaya çalıştığım polise sonunda derdimi anlatıp bariyerli bölgeden çıktım ve gara doğru ilerlemeye başladım. Garda Antalyalı olduğumu anlayan bir Eskişehirli ile maç hakkında konuşurken birkaç Eskişehir taraftarının stadın yakınlarında içinde bayan sürücü olmasına rağmen 07 plakalı olduğu için bir araca saldırdığı haberi geldi. Olaylar sadece bunla da kalmamış Eskişehirliler Antalyaspor taraftarını taşıyan otobüsler taşlayıp kaçmış, Antalyaspor taraftarı otobüslerden inince olaylar patlak vermişti. Gerisi bilindik hikaye.... Ancak bu hikaye iki tarafa göre de değişiyor, ben de orada olmadığım için bir şey yazmayayım. Neyse konuyu dağıtmayalım. Sonuç olarak taraftarımız çiçeklerle karşıladığımız Eskişehir taraftarının attığı taşlarla patlayan camlarla o kış günü yüzlerce kilometre yol gitmek zorunda kaldı.
O günden sonra iki taraf arasındaki olaylar da başlamış oldu. Ancak bu yaşananların maç içinde gelişen bir olay olmadığı açık... Olaya karışan Eskişehirli taraftarlara bu olayların sebebini sorsanız Erciyes maçında kendilerine edilen küfürler diyeceklerdir ama hiçbiri o sezon o maça kadar olan maçlarda Antalya Atatürk Stadı'ndaki bu pankarta cevap veremezler.
Daha sonra Kocaelispor ile olaylar yaşandı, suçlu Kocaelispor dediler; daha sonra Ankaragücü ile olaylar yaşandı, suçlu bu sefer de Ankaragüçlüler oldu. Kısacası Eskişehir her zaman sütten çıkmış ak kaşık oldu.

Hiçbir zaman birkaç kişi ile genelleme yapmam. Ancak Eskişehir'in de zamanında bir özeleştiri yapması gerekiyordu. Çünkü suçluyu hep dışarıda aradılar ama yıllar öncesine ait bir kibirle kendilerine dönüp bakma gereğini hiç duymadılar. Oysa daha sonraki dönemde Kızılcıklı ile Nefer arasında yaşananlar bu yaşanan olayların da diğer takım taraftarları nedeniyle değil de içerideki sorunlardan kaynaklanabileceğini gösteren güzel bir kanıt oldu.

13 Nisan 2011

Eskişehir Maçı Öncesi


İki haftadır 3 golle galip gelen takımımız bizi fazlasıyla mutlu ediyor. Şimdi sıra son yıllarda tribünsel bazda sorunlar yaşadığımız Eskişehirspor'a geldi. 17 Nisan 2011 Pazar günü Mardan Antalyaspor Stadı'nda oynanacak olan bu maç ilklerin maçı olacak gibi...

Özellikle üst üstüne alınan bu galibiyetlerden sonra herkeste ayrı bir heyecan oluştu Eskişehir maçı için. Karlı deplasmanda taşlanan, polis copu ile otobüsünün camları kırılan Antalyaspor taraftarı daha ayrı bir motivasyon ile hazırlanmaya başladı maça. Bununla birlikte şehirde de farklı bir heyecan uyandı tabii ki... Özellikle maçın pazar günü ve saat 17:00'da olması çoğu Antalyalı'yı maça gitme konusunda ayrı bir motivasyona sürükledi. Tabii belediye ve yetkili mercilere baskı yapmak lazım ki "ücretli" otobüs seferleri arttırılsın.

Ayrıca bu maçta Antalya'nın "Yeni Kale"si Red Soldiers taraftar grubu da bu yıl ilk defa organize bir şekilde tribünde yer alacağını açıkladı. Sezon öncesi herkesi kombinesini almaya teşvik eden grup yöneticileri bu maç için dağınık durumda Açık tribünde ve Kale Arkası tribünde bulunan üyelerini Mardan Antalyaspor Stadı'nı cehenneme çevirmek için bir arada olmaya çağırıyor. Bakalım nasıl bir geri dönüşüm izleyeceğiz Kızıl Askerler'den...

Artık Antalya halkı da canlanmalı, bu takıma sahip çıkmalı. Gün, saat, hava her şey uygun. Zaman birlik zamanı...

Tam Destek, Tek Yürek!

08 Nisan 2011

Bursa Maçı Öncesi

Pazartesi günü Galatasaray ile oynadık. Günlerden cuma ve rakip Bursaspor... Federasyonun hangi mantıkla böyle bir fikstür ayarladığını Antalyaspor camiası olarak pek anlayamadık. Fikstür açıklandığında Antalyaspor yönetimi ve Mehmet Özdilek gerekli açıklamaları yapmıştı. Mehmet Özdilek konuya ilişkin açıklamasında “Pazartesi gece Galatasaray ile oynayacağız. Salı dinlenip çarşamba günü tek antrenman yapıp perşembe günü yola çıkacağız. Bursa maçı içerde olsaydı çok fazla bir şey fark etmezdi ama deplasman olunca zor durumda kalıyoruz. İtirazımızı yaptık, federasyondan cevap bekliyoruz.” demişti. Anlaşılan o ki federasyon itirazlara rağmen bu mantık dolu(!) kararından geri adım atmamış. Bunun yanında maçın hakemi Sivasspor maçındaki adaletli(!) tutumuyla Mehmet Özdilek'i  hakemler hakkında ilk defa konuşturmayı başaran Yunus Yıldırım... (İlgili yazı için bkz. Mehmet Özdilek ve Hakemler)

90'lı yıllarda yaşanmaya başlanan olaylardan iki tarafın da iyi niyetli tavrıyla günümüze sahadaki rekabet kaldı. Elbette bu rekabet nedeniyle Bursa maçları farklı bir havada geçer ama maçın öncesinde yukarıdaki konular hakkında bir yazı yazma ihtiyacı duymamdaki nedenlerin arasında Bursaspor ile ilgili hiçbir neden yok. Daha doğrusu ortada rakibe bağlı bir durum yok. Bunları yazıyorum çünkü maçla ilgili bu iki kararın da Antalyaspor camiası açısından tartışmalı olmasını garipsiyorum. Bunları yazıyorum çünkü bu iki kararın da nedenlerini merak ediyorum. Bunları yazıyorum çünkü bu durumla bir İstanbul takımı karşı karşıya kalsaydı bu konular ne kadar konuşulur, ne kadar yazılırdı tahmin edebiliyorum.

Maçla ilgili de bir şeyler yazmak gerekirse Trabzonspor ile Fenerbahçe'nin ardından matematiksel olarak
düşük de olsa Bursaspor'un şampiyonluk şansı var. Bunun yanı sıra Şampiyonlar Ligi de şu anki tabloda Bursaspor için bir hedef olabilir ama bunlar pek olabilir durmuyor. Bursaspor için şu an en önemli hedef alttan gelen Gaziantepspor ile olası puan kayıplarında yaşayacağı rekabet olarak gözüküyor. Diğer tarafta Antalyasporumuz ise Galatasaray galibiyeti ile alt sıralarla ilgili korkularından arındı ve iyice rahatladı. Kalan maçlarda toplayabildiğimiz kadar puan toplayarak hem ligi daha iyi bir sırada bitirme hem de ekonomik kazanç sağlamayı hedefinde olacağız.

Son yıllarda iki takım arasındaki maçlarda genelde 2-3 gol izliyoruz. Umarım yine birçok gol izler ve 3 maçtır evinde kazanamayan Bursaspor karşısında bir 3 puan çıkararak Galatasaray galibiyetinin ardından yaşadığımız keyfi bu hafta da yaşarız.

3 puan için saldır Antalyasporum..!


06 Nisan 2011

İstekli Futbol ve Galatasaray Galibiyeti

Duydunuz mu Galatasaray mağlup olmuş? Elbette duydunuz çünkü kendisini ulusal basın olarak addeden İstanbul basını 3-0'ı böyle konuşuyor, böyle yazıyor. Varsa yoksa Galatasaray. Zaten bir Arda mevzusu var ki bitmedi gitti. Aylardır adam sakat ama yine de yattılar kalktılar Arda konuştular. Çok fazla sevişti, bak hala sevişiyor, yarın da sevişir bu kesin.

Bu maçın ardından da Antalyaspor 3-0 kazanmış ama yine de çerez niyetine konuşuluyor Konuşan da hep aynı girizgahı yapıyor: “Burada Antalyaspor'a da bir parantez açmak gerek.” Allah razı olsun. Tamam bu sene Galatasaray ligteki en kötü sezonunu geçiriyor. Bu yüzden Antalyaspor'un galibiyeti belki şaşırtıcı bir sonuç değil ama bu Galatasaray'ı 3 farklı yenen bir takım var mı bu sezon? Necati bu 2 golü kırmızı-beyaz forma ile değil de sarı-kırmızı forma ile atmış olsaydı bu kadar mı konuşulacaktı? Neyse sorular böyle böyle uzar gider. Alışığız da zaten bu durumlara. Onun için varsın onlar sussunlar biz konuşalım dün sahada ter döken, bize futbol keyfi yaşatanları...

Maçın ilk 15 dakikasında Antalyasporumuzun ortaya koyduğu istekli oyun yerini dengeli bir oyuna bıraktık diyorduk  ki Tita'nın kullandığı köşe vuruşunda Erkan Sekman'ın enfes golü ile soyunma odasına 1-0 üstün gittik.


Her zaman en fazla eleştirdiğim konu Antalyasporumuzun öne geçtikten sonra gereksiz bir şekilde geriye yaslanması ve rakibin üzerinde baskı kurmasına izin vermesiydi. 2. yarıda yine böyle olmasından korkarken gördük ki bu kez ilk yarıdan da daha istekli bir Antalyaspor vardı. Sürekli baskı yaparak rakibin tehlike yaratmasına izin vermeyen ve bulduğu her topta 2. golü arayan bir Antalyaspor... Bu istekli oyunla çok da beklemedik 2. golü... 2. gol gelmiş ama sahadaki istek hala bitmemişti ve bu isteğin sonucunda kullandığı penaltı ile kendisinin 2. golünü atan Necati Ateş, Antalyasporumuzu 3-0 öne geçiriyor, maç da bu skorla bitiyordu.

Ligin 2. yarısında bu maça kadar oynadığımız 9 maçta Sivasspor'a 1, Manisaspor'a 1 ve Kasımpaşa'ya 3 olmak üzere attığımız toplam 5 golü düşünürsek bu maçta atılan 3 gol sevindirici ama daha da sevindirici olan ise yukarıda bahsettiğim istek... Bir taraftarın derdi ne galibiyet, ne şampiyonluktur. Sahada kendisi gibi bir şeyler yapmayı isteyen, bu arma için istekle ter döken birilerinin olduğu görmek taraftar için yeterlidir. İşte bu yüzden ben en çok gördüğüm bu istekten dolayı memnun oldum.

Bu galibiyetle ligin alt sıralarıyla ilgili endişeler son bulmuştur. Bundan sonra ligi çıkabildiğimiz kadar iyi bir noktada bitirmeye bakacağız ki gelecek sezon ekonomik olarak daha güçlü bir Antalyaspor olarak çıtayı daha üst noktalara koymayı hedefleyebilelim.

Bu arada maç sonunda bir kez daha stat meselesinin sıkıntılarını gördük. Takımı 3-0 önde olan ama galibiyetin keyfinin tribünde doyasıya çıkaramadan yola düşmek zorunda olan, buna rağmen evine saatler sonra varacak olan taraftarlar... Bunu bu şehre yaşatmaya kimin hakkı var? Hele ki Antalya stat isteğini haykırıyor iken...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...