30 Haziran 2011

Sezon Değerlendirmesi: 25-34

9. haftadan sonra oynadığı 16 lig maçında 2 galibiyet, 6 beraberlik, 8 mağlubiyet alan Antalyaspor artık toparlanmak zorundaydı. Çünkü böyle giderse düşme hattıyla arasındaki 8 puanlık fark kapanabilir, Antalyaspor kendisini düşme mücadelesinin içinde bulabilirdi. Gerçi ligin alt sıralarındaki takımların pek fazla bunu gerçekleştirebilecek gücü varmış gibi gözükmese de olayı riske atmamak gerekiyordu.

Ligin ilk yarısında Kasımpaşa teknik direktörü olarak karşımıza çıkan Yılmaz Vural, ligin ikinci yarısında Konyaspor teknik direktörü olarak karşımıza çıkıyordu. Yılmaz Vural'ın çalıştırdığı pek çok takım gibi Konyaspor da zor durumdaydı ama bu sefer beklediğimiz galibiyeti alamıyor ve Konya deplasmanından 0-0'lık skorla dönüyorduk.

Konya sonrası rakip Galatasaray'dı. Camiası için tarihinin en büyük hayal kırıklıklarından biri olan Galatasaray bu maç öncesi teknik direktör değişikliğine gitmiş. Hagi'nin yerine Bülent Ünder geçmişti. Bu maçta Antalyasporumuz haftalardır beklediğimiz bir galibiyet alıyor. Galatasaray'ı 3-0'lık skorla geçerek bu sezon Galatasaray'ı en farklı yenen takım oluyordu. Tabii ki Necati bu maçta attığı 2 golle bir Galatasaray maçını daha boş geçmiyordu.

28. haftada Bursa deplasmanına gidiyorduk. İlk yarıdaki maç için yorumumda Antalya-Bursa maçlarının son dakikaya kadar bitmediğini, her zaman bir sürprize açık olduğunu yazmıştım. Bir keyifli Bursa maçının ardından bu defa gülen taraf biz oluyorduk ve 2 defa geriye düştüğümüz bu maçta 3-2 kazanmayı başarıyorduk.

Uzunca bir kabusun ardından 2 galibiyetle biraz rahatlayan Antalyasporumuz bu sefer evinde Eskişehir karşısındaydı. Geçtiğimiz hafta 2 kez geriye düşmesine rağmen kazanmıştık. Eskişehirspor maçında ise 2 kez öne geçen taraf biz oluyorduk ama bu galibiyete yetmiyor 85. dakikada Sezer Öztürk'ün attığı gol ile maç 2-2 sona eriyordu.

30. haftaya girerken küme düşme hattı ile aramızdaki puan farkını 13'e çıkarmış, alt sıralarla olan bağımızı böylece koparmıştık. Ligte 10. sırada olmamıza rağmen ligin 5. sırasındaki Beşiktaş ile aramızda 6 puanlık bir fark vardı. Bu yüzden Antalya tribünleri olarak ufaktan yeni yeni hedefler konuşulmaya başlanmıştı ama Gaziantepspor deplasmanında öne geçmemize rağmen bu sezonun yükselen isimlerinden Cenk Tosun'un 2 golüne engel olamıyor ve sahadan 2-1 mağlup ayrılıyorduk.

Düşmeme mücadelesi veren Bucaspor karşısında sahamızdaki maçta son dakikalara girerken 3-1 gerideydik. 80'de Veysel'in, 90'da Necati'nin golü ile Buca'nın ligte kalma umutlarına önemli bir darbe vururken zor da olsa 1 puanı kurtarıyorduk.

Artık sıralamamızı belirleyecek maçları oynuyorduk. Büyükşehir Belediye deplasmanında kazanırsak Belediye'yi altımıza alacaktık ama maç karşılıklı gollerle maç 1-1 sona eriyordu.

Belediye maçındaki durum Karabükspor maçı için de geçerliydi. Ancak 1. dakika içinde Necati'nin golüyle öne de geçmemize rağmen sonrasında yediğimiz 2 golle bu sezonki son iç saha maçımızdan mağlup ayrılıyorduk. Sezonun son iç saha maçı olmasına rağmen tribünlerin durumu ise oldukça can sıkıcıydı. Mardan'ın Antalyaspor'a neler kaybettiğini son maçta bir kez daha görüyorduk.

Sezonun son maçında ise yine bir Ankara deplasmanındaydık, rakip Ankaragücü... Yıllardır mutlu ayrıldığımız Ankara deplasmanlarından bir kez daha mutlu ayrılarak sezona güzel bir kapanış yapmak istiyorduk. Öyle de oldu. Maçın ilk yarısında güzel bir oyun sergileyerek 3-0'lık üstünlüğü yakalamıştık. İkinci yarıda Ankaragücü'nün attığı 2 gol ve ortaya koyduğu etkili oyunla bir ara endişeli dakikalar yaşasak da 3-2'lik skorla galibiyeti kapıyorduk.

Böylece Süper Toto Süper Lig'in 2010-2011 sezonunda 10 galibiyet, 12 beraberlik ve 12 mağlubiyet alıyor ve topladığımız 42 puanla ligi 11. sırada tamamlıyorduk. Ancak şu an için kendisine sportif hedeflerden önce ekonomik hedefler koyan bir Antalyaspor var karşımızda. Başkan Hasan Akıncıoğlu ve ekibi, Mehmet Özdilek ile yakaladıkları istikrarı devam ettirerek önce ekonomik anlamda ayakları yere sağlam basan bir Antalyaspor yaratmayı hedefliyorlar. Sonrasında ise sportif başarıları kendinden daha emin bir şekilde kovalayan bir Antalyaspor planlanıyor. Bu şekilde başladığımız bir sezon da bile zaman zaman üst sıraları zorlayabilen bir ekip olduk. Bu yüzden geriye dönüp baktığımızda aradaki büyük kargaşa dönemine rağmen güzel bir sezon geçirdiğimizi söyleyebiliriz. Gerekli sabrı gösterdiğimiz sürece ilerleyen dönemde karşımıza bugünkü Antalyaspor'dan çok daha üst noktalarda olan bir Antalyaspor göreceğimizden hiç şüphem yok.

29 Haziran 2011

Antalyalı Tita




"Antalyalı" sıfatına sahip birçok futbolcudan çok daha "Antalyalı" Tita...

Seni seviyoruz!!!
 

22 Haziran 2011

Sezon Değerlendirmesi: 18-24

Antalyasporumuz iyi başladığı 2010-2011 sezonunun ilk yarısını kötü bitiriyordu. 23 puanla 10. sırada başladığımız 2. yarı öncesinde Mehmet Yılmaz, İbrahim Dağaşan ve Ali Turan takıma dahil olurken Ertuğrul Arslan ve Proment ile yollar ayrılıyordu.

18. haftada sezonun ilk yarısındaki maçta bizi 4-0'lık bir hezimete uğratan Fenerbahçe ile sahamızda karşılaşıyorduk. Ancak maç öncesinde Fenerbahçe'de de işler karışıktı. Hatta bu maç 2. yarının ilk maçı olmasına rağmen Aykut Kocaman için neredeyse tamam mı devam mı maçı idi. Bu şartlar altında başlayan maç sıkıcı şekilde devam ediyordu ki Uğur Boral'ın güzel şutu ve Ömer'in hatalı yer tutuşuyla Fenerbahçe'nin bulduğu gol 3 puanı Fenerbahçe'ye getiriyordu. Antalyaspor 2. yarıya da yenilgi ile başlıyordu.

Camia içinde sesler yükselmeye devam ederken rakip yine zor günler geçiren Sivasspor idi. Karlı bir deplasmanda oynanan maçta Antalyaspor ilk yarıyı 1-0 önde bitirmesine rağmen sahadan 1-1 lik sonuç ve 1 puan ile ayrılıyordu. Bu maçta akılda kalan ikinci yarı Antalyaspor ceza sahası kardan temizlenirken kardan temizlenmeyen Sivasspor ceza sahası ve Antalyaspor'un istekli futbolu idi. 

Sivas'ta oynanan güzel futbolun umudu ile Trabzon'a uçuyorduk 19. haftada... Rakip Trabzonspor şampiyonluğun en büyük favorisi olarak görülmesine rağmen sezonun ikinci yarısına istediği gibi başlayamamıştı. Bu şartlar altında Antalyaspor için beraberlik iyi bir sonuç olacaktı. Antalyaspor beraberlik isterken galibiyeti kaçıran taraf oluyordu. Ancak Burak Yılmaz'ın o maçta yaptığı hareketleri hala içime sindiremiyorum. Tita kadar Antalyalı değildir benim gözümde Burak Yılmaz.

Antalyasporumuz 2. yarıya da ilk yarıda olduğu gibi Fenerbahçe mağlubiyeti, Sivasspor ve Trabzonspor beraberlikleri ile başlıyordu. Ancak özellikle Sivas ve Trabzon deplasmanına oynanan futbol umut veriyordu. Sezonun ilk galibiyetini aldığımız Manisaspor'u bu sefer Antalya'da konuk ediyorduk. Bu maçta Mehmet Özdilek bir ilki gerçekleştiriyor; Antalyaspor'da 100. maçına çıkan ilk teknik direktör oluyordu. 100. maç heyecanı ve iyi futbol ile tribünler takımdan güzel bir galibiyet beklerken tam bir hüsran ile karşılaşıyorduk. Maça 1-0 önde başlamamıza rağmen 1-4'lük mağlubiyet takıma tepkilerin artmasına neden oluyordu. Özellikle maçtan önce barlarda görülen futbolculara tepki dinmiyordu.

Manisa'dan alınan ağır mağlubiyet sonrası 25 puanda kalarak 13. sıraya gerileyen Antalyasporumuz Kayseri'ye konuk oluyordu.  Bu maçta Kayserisporluların Ali Turan'a yönelik yoğun bir tribün baskısı vardı. Maçın sonucu ise maça iyi başlamamıza rağmen son dakikalarda yediğimiz gollerle 2-0 oluyordu.

Antalyaspor'da ters giden bir şeyler vardı. Acil olarak bunun önüne geçilmeliydi fakat diğer hafta rakip 12 yıldır yenemedeğimiz Beşiktaş olunca çok fazla umutlanamıyorduk ki bu maçta da bu şanssızlığı bozamıyor ve Beşiktaş'a boyun eğip Antalya'da sahadan 0-2 mağlup ayrılan taraf oluyorduk.

Bu mağlubiyetlerden sonra Antalya'da Yılmaz Vural döneminde yaşanan acı düşmenin tekerrür etmesinden korkulur olmuştu. Düşme potasında olası rakiplerimizden Kasımpaşa'ya konuk oluyorduk. Tarafsız seyreden için oldukça keyifli, bizim içinse stres dolu geçen maç sonucunda Antalyasporumuz Tita'nın son dakikada orta sahadan attığı bana göre sezonun en güzel golü ile 2-3 galip dönüyordu. Bu galibiyet biraz olsun nefes almamızı sağlıyordu.

Kasımpaşa maçının ardından konuk ettiğimiz rakip 3 yıldır sahadan sürekli mutlu ayrıldığımız Gençlerbirliği idi. Kasımpaşa maçında gelen galibiyetle sahaya umutlu çıksak da Antalya'da yine sıkıcı geçen maçın 0-0 bitmesine engel olamayıp puan kaybetmeye devam ediyorduk.

Antalyaspor 25. haftayı 29 puanla 13. sırada geçiyordu. İlk yarının son haftalarında başlayan duraklama dönemi, ikinci yarının başında tam anlamıyla bir gerileme dönemi dönüşmüş; Antalyasporlular için kabus devam ediyordu.

07 Haziran 2011

Sezon Değerlendirmesi: 10-17

İlk 9 haftanın sonunda sezon başı beklentilerin üzerinde bir performans sergileyerek Spor Toto Süper Lig'in 5. sırasına yerleşen  Antalyasporumuz sonraki haftalarda tam anlamıyla bir duraklama dönemi yaşayacaktı.

Duraklama döneminin ilk maçında rakip Galatasaray'dı. Devre arasında Türk futbol tarihinde bir hatıraya dönüşecek olan Ali Sami Yen Stadı'na biz de Antalyaspor olarak bu maçta veda edecektik ve bunu 3 puan alarak gerçekleştirmek istiyorduk. Galatasaray'ın içinde bulunduğu durum da bu isteğimizin gerçekleşme olasılığını yükseltiyordu. Ancak moral olarak düşük olan Galatasaray'ı maçın başında baskı altına almayı başaramayınca Galatasaray ilk yarıyı 2-0'lık üstünlükle tamamlıyordu. İkinci yarıda Antalya'nın gururu genç Musa Nizam'ın golüyle heyecanlansak da maç sonunda Ali Sami Yen'den 2-1'lik mağlubiyetle ayrılıyorduk.

Galatasaray maçının ardından rakip Bursaspor'du. Antalyaspor-Bursaspor maçları için genel bir yorum yapmak gerekirse son yıllarda iki camia arasındaki saha dışı gerilim azalırken iki takımın sahadaki mücadelesinin verdiği keyif ise olabildiğine artıyor. Maçların çoğu gollü geçiyor ve iki takım arasındaki hiçbir maç son düdük çalmadan bitmiyor. Bunu bildiğim için olsa gerek bu maçta 2-0 öne geçmemize rağmen bir türlü rahat değildim. Maçın sonundaki 2-2'lik beraberlik de bu gerginliğimi haklı çıkarmış oldu. İlk yarısı Antalyaspor olan, ikinci yarısı ise Bursaspor olan adeta iki ayrı maç izlemiştik. Maçın ardından akıllarda kalan bir diğer olay ise Ali Tandoğan'ın geçirdiği talihsiz sakatlık olmuştu.


Son yıllardaki Eskişehirspor maçlarını ise artan saha dışı gerilim, azalan saha içi mücadele diye tanımlasam yanlış olmaz sanırım. Maç öncesi artan tansiyonla beraber maça ilişkin beklentiler de arttığı için ortaya konan futbol bu beklentileri karşılayamadığını da düşünüyor olabiliriz ama 0-0'lık skor ilk yorumumu biraz daha haklı kılıyordu. Eskişehir deplasmanından “Deplasmanda alınan 1 puan iyidir” diye kendimizi teselli ederek Antalya'ya dönüyorduk ama ilk 9 haftanın ardından oynadığımız 3 maçta da galibiyet alamamamız Antalyasporumuz için bir duraklama döneminin de habercisiydi. Habercisiydi diyorum, çünkü bu 3 maçın 2'sinin deplasmanda olması bu aşamada bizim alınan sonuçları daha olumlu yorumlamamıza neden oluyordu.

İçeride oynadığımız Gaziantepspor maçı ise bir duraklama döneminin içerisinde olduğumuzu tam olarak anlamamızı sağlayan maç olmuştu. 1-0 kaybettiğimiz bu maç bizim için sadece 3 puanlık bir kayıptan daha fazlasını ifade ediyordu. Çünkü sezon başında geçtiğimiz Mardan'da daha önce oynadığımız 6 maçta 3 galibiyet, 3 beraberlik alarak içeride yenilgi yüzü görmemiştik ama Gaziantepspor mağlubiyetiyle bu seri de bozulmuş oldu.

Ligin en alt sırasındaki Kasımpaşa'nın 1 puan fark ile 1 sıra üzerindeki Buca deplasmanına giderken herkes bu duraklama döneminin bu maçla bitmesini bekliyordu. Ancak maçtaki tablo bu beklentilerin oldukça uzağında kalıyordu. Bucaspor maçın son dakikalarına girerken etkisini iyice artırdıkça taraftar olarak kolay geçmesini beklediğimiz bu deplasman için de “Deplasmanda alınan 1 puan iyidir” demeye başlamıştık ki sezon başında Antalyasporumuzdan Bucaspor'a giden Orhan Ak'ın 89. dakikada attığı gol ile o 1 puan da ellerimizden kayıp gidiyordu.

Beklenmedik Buca mağlubiyeti ile moraller iyice bozulmuştu ve bu defa rakip ligte belirli bir istikrarı yakalamış olan İstanbul Büyükşehir Belediyespor'du. Durum böyle olunca bu kez içeride oynayacak olmamıza rağmen sanırım pek çoğumuz bu maçta 1 puana razıydık ama Herve Tum'un kendi kalesine attığı gol sayesinde maçı 1-0 kazanıyor, 5 haftalık bir aranın ardından kendimizi galibiyet sevinci yaşarken buluyorduk.


16. haftadaki rakibimiz Kardemir Karabükspor'du. Yeni olduğu Süper Lig'te beklenilenin üzerinde bir performans sergileyen Kardemir Karabükspor karşısında bir önceki hafta ligin istikrarlı takımlarından İBB karşısında aldığımız galibiyeti tekrarlamak istiyorduk. Ancak 2-0'lık mağlubiyet ile bu isteğimizi gerçekleştiremeyecektik.

Lige verilecek aradan önce son maç... Rakip Ankaragücü... Ankara ekiplerine karşı son yıllarda ortaya koyulan üstün performans bu maçta alınacak bir galibiyeti için Antalyaspor taraftarını daha da iştahlandırıyordu ama Necati'nin attığı 2 gol ancak beraberliğe yetiyordu. Bu maçta attığı iki golle kalitesini bir kez daha ortaya koyan ve geldiği günden itibaren Antalyasporumuza çok büyük katkı sağlayan Necati'nin bu maçta kale arkası tribünüyle yaşadığı atışma da maçın bir diğer önemli olaydı.

Sezon başı beklentilerin üzerinde bir performans sergileyerek ligteki ilk 9 haftanın sonunda Antalyasporumuz ligin 5. sırasına yerleşmişti ama girdiğimiz duraklama dönemindeki 1 galibiyet, 3 beraberlik, 4 mağlubiyetlik performans ile 8 maçta sadece 6 puan toplayabiliyorduk ve kendimizi bir anda puan tablosunda 10. sıraya düşmüş halde buluyorduk.

05 Haziran 2011

Antalyaspor Twitter Dünyası


Twitter günümüzde artan kullanıcı sayısı ile birlikte önemi de artan bir mecra... Eğer düzgün kullanılırsa çok yararlı olabiliyor. İlk başlarda 3-5 Antalyaspor olarak kullandığımız Twitter'da şu anda 45 kişilik bir Antalyaspor listemiz bile var. Gündemimizde olan bir konuyu anlık paylaşımlarla milletvekillerine, bakanlara, gazetecilere, televizyonculara anında ulaştırabiliyor ve sesimizi daha rahat bir şejilde duyurabiliyoruz. Özellikle Türkçe dil desteğinin de eklenmesinden sonra Antalyasporlu kullanıcı sayısının daha da artması hepimizin dileği... İnşallah daha da artacak bu sayı...



Takip edilmesini önereceğim kişilerden bazıları;

* Antalyaspor'un sesi antalyasporum.com için Antalyaspor1966

* Antalyasporluluğu tartışılmayacak gazeteci yazar Murat Özgen

* antalyasporum.com'dan Murat Duymuş

* antalyasporum.com'dan Mehmet Öztürk

* kırmızınınyanınabeyaz blog yazarı Hasan Sarı

* yıllarca Antalyaspor kovalamış Kenan Göktürk

* özellikle deplasmanlardan gönderdiği anlık fotoğraf ve videolarla Murat Şimşek 

ve daha nicelerine Antalyaspor listesinden ulaşabilirsiniz:




03 Haziran 2011

Bir Bandırmasporlu'dan Mardan Çilesi

15 Mayıs Pazar sabahı 7.30'da Antalya'ya İstanbul'dan geldim. Gider gitmez otele yerleşemediğimden sırtımda çanta Antalya merkezde epey bir dolaştım. Öncelikle şunu söylemeliyim ki her yönüyle gerçekten çok güzel bir yer Antalya...

İlk maçımız saat 20.30'da Beypazarı Şekerspor'laydı. Maçtan evvel şehir merkezinde bir cafede internete girerken ADS'li arkadaşların yemek ve su sıkıntısı yaşadıklarını duydum ve Bandırma'dan gelmekte olan arkadaşlarımızı bu konuda haberdar etmeye çalıştım. Saat 17.30-18.00 civarında stada doğru gitme hazırlıklarına başladım. Stada nasıl ulaşacağımızı Antalyalılara sorduğumuzda çoğundan bir bilgi alamamamız nasıl çileler çekeceğimizin habercisi oldu bir nevi...

Lara'dan rahat gidilebileceğini duyduğumdan Lara minibüslerine bindim fakat yolun yarısındayken yanlış minibüste olduğumu ve Kundu minibüslerine binmem gerektiği söylendi. Yolda inip Kundu otobüslerine bindim fakat şöför bize stada gitmediğini sadece köy içine gidebileceğini oradan da taksiye binmemi ya da yürümemi söyledi.

Kundu köy içinde minibüsten indim. Mardan Stadı tabelasında 5 kilometre yazınca her gün yürüdüğüm mesafe deyip yürümeye başladım ama zamanla sıcaktan olsa gerek yorgunluk belirtileri başladı. Yoldan geçen -sonradan oyuncumuz Orhan'ın eski takım arkadaşları olduğunu öğrendiğim- kişiler halime acıyıp beni arabalarına aldılar ve bu sayede stada ulaşabildim.

Biletimi alıp stada girme hazırlıklarına başladım. Girişte yanımda olan çantamı arayan görevliler lens suyumu ve deodorantımı sahaya atabileceğim ihtimaline karşı kapıda bırakmak zorunda kaldım. Neyse ki maçtan sonra onları bulabildim.

Stada girdiğimde ADS-Yeni Malatya maçı oynanıyordu ve Malatyalı taraftarlar bizim yan tarafımızdaydı. Sebebini bilmediğim bir anda ortalık karıştı.

Sonra biz maçımızı oynadık ve 1-0 kazandık. Araç bulamadığım için dönüşte Alanya'dan desteğe gelen Alanyasporlularla Aksu'ya kadar gittim. Aksu'da sabahtan beri aç olduğum için yemek yedim. Oradaki garsona merkeze nasıl gideceğimi sorunca aldığım "Bu saatte otobüs bulamazsın." cevabı resmen şok etkisi yarattı. Orada yemek yiyenlerden birinin arabasıyla Kepez'e, oradan da taksiyle merkeze gittim. Merkezde bulduğum bir otele yerleştim.

İlk gün benim için gerçekten çok yorucu geçmişti. Öyle ki ayağımda yürümenin etkisiyle nasır çıkmıştı. 2. maçımız ADS ile yine Mardan Stadı'ndaydı. Maç gününe kadar gezme fırsatı buldum yine. Antalya Atatürk Stadı yanındaki AntalyasporStore'dan atkı kolleksiyonum için atkı aldım. Bu arada Atatürk Stadı'nı görme fırsatım da oldu tabi. Keşke burada oynasaydık maçlarımızı dememek elde değildi.

ADS maçı için tekrardan yollara düştüm. Bu sefer daha tecrübeli olduğumdan direkt Kundu minibüslerine bindim. Köy içinde denk gelen Bandırmalı bir abimizle stada gittim. Bu sefer daha sorunsuz geçti ilk maça nazaran fakat stat görevlilerinin büfeleri kapatıp bizlere su bile satmaması çok büyük bir fiyaskoydu! Musluklardan su içmek zorunda kaldık. Maçı 3-1 kazanarak finale çıktık. Maçtan sonra denk gelen bir araçla döndüm Antalya merkeze...

Final maçı Sakarya ileydi ve bu maçta bu stadın eksiklerini tekrardan görme fırsatı bulduk. Yine aynı yolculuk Kundu'ya kadar... Sonrasında da yolda denk gelen Alanyalıların beni yoldan stada kadar götürmeleri... Bandırma'dan gelen 2,500-3,000 taraftara tek bir bilet satış noktasından bilet verilmesi tam bir sıkıntıydı ama daha büyük sıkıntı girişteydi. 2 tane kapısı bulunan Kapalı tribün gelen taraftarın kapasitesini kaldıramadı ve bu büyük bir izdihama sebep oldu. Yaklaşık 30 dakika kadar stat kapısında sıkış tıkış bekledik sıranın bizlere gelmesini. Modern olarak gördüğümüz bu Süper Lig stadı SINIFTA KALMIŞTI..!

Nihayet stada girmiştik ama güvenlik görevlileri her şeyimize karışıyordu. Yok 3.sıradan aşağı inme, yok şurada oturma, burada bunu yapma, vs... Nitekim normalde sakin biri olan ben bile çileden çıkıp en sonunda tepki göstermiştim. Maçta yenilip üzgün bir şekilde merkeze doğru tekrardan yola çıktım. Aksu'ya kadar yine Alanyalılarla gittim. Oradan da bir Manavgat otobüsüyle merkeze gittim.

Stat dediğim gibi dışarıdan çok modern duruyor ama tamamiyle bir fiyasko... Girişi, çıkışı, ulaşımı, stat çevresi, her anlamıyla sınıfta kaldı. Bizlere her sene stat konusunda şu eksiğiniz var, bu eksiğiniz var diyen Türkiye Futbol Federasyonu nasıl oluyor da Antalya'yı bu statta oynatıyor anlayabilmek mümkün değil. Stadın uzaklığından öte ulaşımının olmaması daha büyük bir fiyasko..! Antalya Belediyesi'nin burada play-off maçlarının oynanacağını bile bile buraya bir otobüs bile koymaması da belediyenin bir fiyaskosuydu. Yazık çekilen bunca çileye, gerçekten çok yazık... Mustafa Denizli Maraton ekranlarından sizlere "Stadı neden doldurmuyor Antalyalılar?" diye çıkışırken haklı buluyordum ama gerçekten yaşamayan bilemez derler ya hakikaten durum öyle. Allah sizlerin yardımcısı olsun.

ANTALYA'YA HEMEN STAT..!


- Kerim Karabağ -



       NOT:       
Antalya'da oynanan TFF 2. Lig Play-Off maçları öncesinde tribündergi'de Antalya'ya gelecek takımların taraftarlarından Mardan Antalyaspor Stadı ile ilgili yaşadıklarını bizimle paylaşmalarını rica etmiştik. Bu yazı da bu ricamıza geri dönüş yapan Bandırmaspor taraftarlarından banban1965 nickli Kerim Karabağ tarafından yazılmıştır. Kendisine stat sorunumuza gösterdiği duyarlılık ve ayırdığı zaman için teşekkürler...


02 Haziran 2011

Sezon Değerlendirmesi: 1-9

Sezona başlarken yönetimde ve teknik ekipte devamlılık sağlanmıştı. Ancak yeni sezon gelirken Antalyasporumuz daha önce hiç yaşamadığı köklü değişiklikleri de yaşıyor, camia bu değişikliklerin getirdiği bazı belirsizliklerle yeni sezona doğru gün sayıyordu.

Önce takımın arma ve renklerinin değiştirilmesi gündeme geldi. Bunu atlattık. Ardından Medical Park ile isim sponsorluğu konusunda anlaşma sağlandığı açıklandı. Bu gelişmeyi kimileri tepkiyle karşıladı, kimileri destekledi. Bu sponsorluğa rağmen yapılmayan flaş transferlerden ötürü camiada sesler yükselmeye başlarken Antalyaspor olanca borcundan yavaş yavaş kurtulmaya başlamıştı.

Yeni sezonda bizim için en önemli sorun Mardan'a geçiş idi. Antalya Atatürk Stadı'nın miadını doldurması üzerine 2 milyonluk Antalya gibi bir şehirde geriye tek seçenek olarak Azeri işadamı Telman İsmailov'un sahibi olduğu Mardan Oteli'nin sahası olan Mardan Stadı kalıyordu. Şehirden 35 km uzakta olup tek bir köy yolu haricinde yolu bulunmayan bu stada geçişte çok fazla taraftar kaybedeceğimiz, ev sahibi avantajından olacağımız aşikardı.

Defans hattı dışında takımın kadrosu korunmuştu. Ancak defans herkesin aklında büyük soru işaretleri yaratıyordu. Ligin ilk maçı olan İstanbul'daki seyircisiz Fenerbahçe maçının ilk yarısında yenen 4 gol herkese "N'oluyoruz lan?" dedirtmişti. Tabii bu maçın sonrasında da felaket senaryoları yazılmaya başlanmıştı hemen. Daha ilk haftadan bazıları Antalyasporumuzun düştüğünü ilan etmeye yarışına girmişti. Fenerbahçe maçındaki Antalyaspor, her ne kadar benim de şu ana kadar izlediğim en kötü Antalyaspor olsa da takıma güvenmek lazımdı. Çünkü sezonun ilk maçından böyle karamsar bir hava yaratmak Antalyasporumuza asla fayda sağlamazdı.

Böyle facia bir maçla ve arkasından gündeme getirilmeye çalışılan felaket senaryoları ile 2010-2011 sezonuna başlayan Antalyaspor, taraftarının karşısına ilk defa Sivasspor maçında çıkıyordu. Bunaltıcı Antalya sıcağında, Antalya'ya 35 km uzaklıkta sevgilimize kavuşmuş, hasret gidermeye çalıştığımız bu maçta Tita'nın müthiş golü ile öne geçmemize rağmen skor üstünlüğümüzü son düdüğe kadar koruyamayarak sahadan 1-1'lik beraberlik ile ayrılıyorduk. Ancak bu maçta sahadaki futboldan çok çektiğimiz çile konuşuluyordu. Olmayan yolu, kapıları önce kilitli olup sonra kilitler açılınca ücretli olduğu anlaşılan tuvaletleri, yakıcı Antalya sıcağında alev alev akan muslukları... Mardan bize o maç çok çektirmişti. Hele yaşanan toplu taşıma rezaleti isyana sürüklüyordu insanları...

3. haftaya bu sıkıntılarla gelirken rakip sezona iyi başlayıp Ankaragücü ve Fenerbahçe'yi güzel bir futbolla geçen Trabzonspor oluyordu. Golsüz beraberlikle sonuçlanan bu karşılaşmada Antalyasporumuz beklenilenin aksine iyi bir futbol ortaya koyarak Mardan'da galibiyeti kaçıran taraf oluyordu.

Manisa maçı öncesinde artık Antalyasporlu taraftarlar olarak "Sıra galibiyette" diyorduk. Çünkü rakip lige çok kötü bir başlangıç yapan Manisaspor'du. Maç bu beklentilerimizi karşılıyor; taraftarının da desteği ile 1-0 geriden gelip Necati'nin 2 golü ile Antalyasporumuz sezonun ilk 3 puanını alıyordu. Ancak deplasman tribünde kendi kendimize yaşadığımız sıkıntılar yine canımızı sıkıyordu. 


Bir hafta önce Manisa'dan mutlu dönmüştük ama bu sefer rakip Bursaspor ile beraber namağlup iki takımdan biri olan Kayserispor'du. 4 maçta toplam 1 gol yemişlerdi ve göze hoş gelen bir futbol oynuyorlardı. Ancak buna rağmen Antalyasporumuz sahadan 2-1'lik galibiyetle ayrılıyordu ve Antalyaspor'da 3. yılını yaşayan Sedat Ağçay ilk defa gol atıyordu.

4 haftadır yenilmeyen Antalyaspor 6. haftada İstanbul'da şansımızın tutmadığı Beşiktaş'a konuk oluyordu ve yine son dakikalarda yediğimiz bir gol ile 2-1'lik mağlubiyetle ayrılıyorduk İstanbul'dan.

Beşiktaş maçının ardından rakip bir başka İstanbul ekibi olan Kasımpaşa'ydı. Bu maçta Yılmaz Vural'ın takımına resmen ders veriyor ve 0-1 mağlup duruma düşmemize rağmen 3-1 alıyorduk maçı. Mardan'da yenilmeme serimiz devam ediyordu. 

Sıra son yıllarda en sevdiğimiz deplasmanlar listesinde kafaya oynayan Ankara deplasmanına gelmişti. Gençlerbirliği ile tarafsız gözle izleyenler için süper bir maç ortaya koyuyorduk. Sahada 2 sefer yenik duruma düşmemize rağmen ortaya koyduğumuz mücadele, kaçırdığımız penaltılar ve yine Tita şov vardı. 3-2 kazandığımız bu maçın ardından tribünde Süleyman Turhan son noktayı "Ankara'ya boşuna gelmeyelim bir daha. Zaten hep kazanıyoruz. diyerek koyuyordu.


İlk 8 haftayla birlikte karşımızda beklenenden iyi bir Antalyaspor vardı. 8 haftada 2 kez yenilmiş, 2 kez berabere kalmış ve 4 kez galip gelmiş bir Antalyaspor vardı. Mehmet Özdilek'in geldiği yıl 8 haftada 2 puanımız vardı, şimdi ise 8 haftada 14 puanımız vardı. Antalyaspor'daki gelişim açıktı. 9. haftada da Antalya'da Konyaspor'dan alınan 1-0'lık galibiyete saha dışında yaşananlar gölge düşürse de evlerimize Avrupa muhabbetleri yaparak dönüyorduk. Ancak 2 kişi yüzünden sabaha kadar karakolda bekleyen 2 otobüs Antalyaspor taraftarında kalıyordu aklımız bir yandan da...

Antalyasporumuz bu 9 haftalık süreçte 17 puanla 5. sıraya başlıyor ve tarihinin en iyi başlangıcını yapıyordu lige. Antalya'dan koparılmış, kendi evinde ortalama 3 bin kişiye maç yapan, kısıtlı imkanlarla oluşturulmuş Antalyaspor için oldukça iyi bir başlangıçtı bu...

01 Haziran 2011

El Emeği, Göz Nuru

Romantizm, isyan, tutku... Hepsi tribünde vardır. Genelde bestelerle dile getirilir bu duygular ama en vurucuları pankartlara saklanmıştır. Pankarttır esas sesi tribüncünün... Kiminin yapımı saatlerce sürer, kimi günlerce uğraşıldıktan sonra kuruma sırasında yağmura kurban gider.

Deplasman ile beraber tribün kültürünün temelini oluşturur pankart ama öyle 3-5 lira para biriktirip bilgisayarda çizilen reklamcıda çıkartılan pankartlar değildir bu kültürün temeli... Aşk için uğraşmak lazımdır. El emeği, göz nurudur pankartın hası...


Önemli bir maç vardır, haftaiçi takım içinde bir sorun yaşanmıştır ya da gündeme dair çok önemli bir olay olmuştur. Veya aşıksındır bir kıza, tribünden dile getireceksindir romantik tribüncü...

Anlaşırsın iki, üç gün öncesinden arkadaşlarla... "Buba boyayalım mı bir kaç söz haftasonu için?" "Tamamdır ne yazacağız?" "Akşam düşünelim." derken arkadaşlarla buluşulur, Akdeniz'e karşı içilen biralarla düşünülmeye başlanır pankart için uygun bir söz... Tabi düşünme işlemi saatler sürer. Alkol güzeldir, arkadaşlık güzeldir, sohbet güzeldir. Ancak Antalyaspor hepsinden güzeldir ve en son hadi usta dökülün bakalım düşünceleri diye başlanır pankart tartışması:

"Yok abi çok klişe be", "Haha, çok iyiymiş ama astırmazlar tribüne", "Off, kudurur var ya dingiller bunu görse", "Yok lan onu şu tribün kullanmıştı", "Ulan ne güzel söz bulmuş adamlar", "ha bak fena değil bu olabilir", Dur ama biraz daha düşünelim"...


Uzar gider bu muhabbet de... Sabah iki arkadaş buluşup bez almaya gidilir. Antalya için yer bellidir Bursa Kumaş Pazarı... Boyunlarda Antalyaspor atkısı ile girerken dükkana Bursaspor'un da kulakları çınlatılır tabii ki. Aslında gelmeden önce kaç metre alınacağı kararlaştırılmıştır ancak yine "Fazla mı alsak lan, n'olur nolmaz." düşüncesi geçerken akıldan "Gençler yönetim karşılamıyor mu, alın gitsin." der tezgahtar abi. "Yok abi, ne yönetimi..." diyip çıkılır dükkandan.

Önceki pankartlardan kalma boyalar düşünülür yeter mi acaba diye, ancak nolur nolmaz diye bir kutu daha alınır boya. Tabii aşina olunmayan boyacıya gidildiyse, anarşik mi lan bunlar bakışları altında...

Elde boyalar, bez, siyah poşet içerisinde alkol, bezin altına serilecek gazeteler... O ilk boya vurulurken beze, heyecan tavandır maçtaki ilk düdük gibi... 3'lü çekilmez belki pankarta başlanırken ama şişeler birbirine tokuşturulur haydi gazamız mübarek olsun diye. 1 saat önce geyiğin dibine vuran insanlar yavaş yavaş iş ciddiye bindikçe birbirine kızmaya başlar. "Abi çok atmışsın işte tineri", "Of o nasıl S lan, 5 gibi olmuş", "İşin gücün etiket, sadece fotoğraf çek; gel iki fırça da sen vur" diye diye uzar gider bu muhabbetler... Beller ağrımaya başlamıştır bile sürekli eğilmekten.

Pankart yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladıkça neşeler tekrar yerine gelir. Ara verilir. O arada apartmanın damından yine kopamadığımız Akdeniz izlenerek...


Pankart biter. Kuruması için kapalı bir alan yok ise yağmur duasına başlanır yapanlarla. Belli olmaz Antalya havasına, her an yağabilir. Üst-baş kontrol edilir boya sıçramış mı diye, eğer varsa çok da sıkıntı olmaz, demek ki bundan sonra pankart yaparken bu kotu giyicez diye güzele yorulur düşünceler... Bedenler yorulmasına yorulmuştur ama tatlı bir huzur vardır. Deplasmandan dönmüş gibi, takımına hizmet etmiş gibi bir düşünce vardır akıllarda.

Bütün bu telaştan sonra en güzeli pankartı içeri sokup tribünün demirlerine bağladıktan sonra imkan varsa şöyle bir uzaktan bakmaktır. Saatlerce uğraşarak namusa dönüşen bez parçası yerini bulmuştur. Artık gönül rahatlığı ile arkasında gırtlak patlatmaya devam edebilirsin.

Endüstriyel futbola karşı, yaşasın tribün kültürü..!


07 Gençlik Atatürk Stadı İçin Yürüyor

Finallerin stresi ile duymamışız bu organizasyonu. 07 Gençlik üyeleri Işıklar özleminden ötürü pazar günü Atatürk Stadı'nda toplanıyormuş. İstekleri Atatürk Stadı'na geri dönmek, yine o eski coşkulu günlerden birini yaşamak. 

Kendi görüşümü söylemem gerekirse Işıklar çoktan bitmiştir Antalyaspor için... Çünkü o güzel araziyi yedirmek istemiyorlar. Ha keşke orda olsa tekrar maçlar ama bu saatten sonra pek de mümkün durmuyor.

En azından bir adım atılmış Antalya'nın stat sorunu ile ilgili... İnşallah ses getirir. 



Facebook Etkinlik Sayfası:
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...