29 Kasım 2012

Kıpkırmızı Tribün Hasreti

Zorlu 5 haftayı atlattık, kupa maçını atlattık ve beklediğimiz 4 hafta geldi çattı. Bu 4 haftada özellikle içerideki maçlarda tribün olarak yıldızımızın barışmadığı ekiplerle karşılaşacağız. Geçen hafta Beşiktaş'ı misafir ettiğimiz gibi. Beşiktaş maçında tribün olarak çok fazla hata yaptık. Tribünde değilken televizyona göre eleştirdiğim zaman "Önce maça gel de konuş" denildiği için Beşiktaş maçında tribünde olduğumdan eleştirme hakkım vardır sanırım.

Yazının başlığının asıl içeriği olan farklı atkı takma mevzusuna yazının sonunda ayrıntılı değineceğim ama Beşiktaş maçından başlamışken söze belirteyim. Tribün Dergi'de deplasman yapan bir Beşiktaşlı yazmış "Gökkuşağı gibi tribünüz var" diye. Sonuna kadar haklı adam. Buna bir son verip tribünlerde de Antalyaspor vurgusunu daha çok yapmamız lazım.

Zaten beste konusunda bitiğiz. Maç boyunca söylediğimiz bestelerin hiç devamı gelmiyor ne yazık ki. Bir beste en fazla 3 kez tekrarlanıp bırakılıyor. Bunda güçlü bir sesin çıkmamasının bağırma hevesini kırmasından da etkili olduğunu düşünüyorum. Yoksa Kasımpaşa maçında tek ses olunduğunda aynı bestenin 20 dakika boyunca söylenebildiğini de gördük.

Grupların başka yanlışı da beste seçimi... Daha maçın başında örneğin 10. dakikasında "Seviyorum seni" bağrılmasının hiçbir anlamı yok veya takım 2-1 mağlup iken bağrılan Sakarya bestesi "Maç günlerim elimde Efes Pilsen'im" gibi... Maç boyunca 10 defa Akdeniz Akşamları bağırmanın, hele hele bu Akdeniz'in rakip takım korner falan kullanırken seçilmesinin hiçbir anlamı yok.

Bizim tribünlerin en büyük sorunu da yıllardır ikinci yarı başlarkenki toparlanma süreci... Bu Işıklar'da iken Yeni Kale arkasında da böyle idi, Adopen'de de... Bu kötü alışkanlık ne yazık ki devam ediyor. Takımın yeni bir heyecan ile başladığı 2. yarıda ne yazık ki futbolcuların o heyecanına ortak olup onlara itici güç olamıyoruz.

Bir de gol sonrası "berbat" reaksiyonlarımız var. Tribünde yıllardır beraber olduğum çoğu kişi "Sex on the beach" diye bağırılmasından memnun değil. Tamam hadi yavaş yavaş kötü bir alışkanlığa dönüştüğünü kabul edelim ama 1-1'lik beraberlik yakalandığı zaman "sex on the beach" diye bağırmanın nasıl bir anlamı var? Birisi bana bunu açıklayabilir mi? Veya yine Beşiktaş maçına göre durum 1-1 iken rakip tribünle 15 dakika uğraşmanın ne anlamı var? E sonra golü yedik, ne oldu? Adamlar bağırdığımız her şeyi öne geçmenin gazı ile daha bir haklı olarak iade etmediler mi bize?

Ben 24 yaşındayım. Hala kendimi bu tribünde genç olarak düşünüyorum. Belki de maça gittiğim grup içerisinde en küçüğün 23 yaşında olmasından dolayıdır. Ancak şu an bakıyorum ki bizim abilerimizden öğrendiğimiz ve hala öğrenmekte olduğumuz tribün kültürü ile şu an Antalya tribünlerinde olan tribün kültürü arasında çok büyük fark var. Biz bundan 10 sene önce Adopen'e girdiğimizde ne olursa olsun takıma bağırmak öğretildi. Maç garanti altına alınmadan önce hiç dalga geçmedik biz rakip tribünle. "Önce maçı alalım, sonra kendimizi eğlendiririz." diye öğretildi bize. Playback yapıyoruz diye tokmak fırlatıldı, yeri geldi arkamızı döndük de bağırdık. Ancak şimdi bakıyorum da Antalyaspor tribünlerinde tribün kültürünün ilk kuralı farklı takım atkısı takmak...

Evet geldik malum konuya. Kimse beni Kocaelispor düşmanı falan sanmasın. Blogu takip edenler ya da gelenler bilir daha bu sezon başında Isparta'daki Kocaelispor-Emrespor maçında ordaydık. Maç öncesinde yaptığımız el emeği pankartımızla hem de... Yani Kocaelispor ve Antalyaspor kardeşliği için maça gitmek dışında emeklerimiz de oldu. Ancak seneler önce Kocaelispor bana göre son derece haklı bir karar aldı. Tribünlerde sadece yeşil-siyah atkı olacak, futbolcular sahaya çıktığı zaman tribünlerde Kocaeli'yi görecek diye. Evet, bunu dernek başkanları açıkladı. Aynı zamanda belirtmeden de geçmediler Antalya sevgilerini.

Bizim tribüne bir bakıyorum da benim diyen atkı koleksiyoncusunu kıskandıracak cinsten bir tribünümüz var. Başta Kocaeli, ADS, Ankaragücü ve diğerleri... Bir iki sefer Bozbaykuşlar atkısı bile gördü bu gözler. Hele Beşiktaş maçında ADS atkılarına çok şaşırdım. Adana Demir tribünü değil mi Beşiktaş Tribünü ile dost geçinen? Önceki sene Adana'da Konyaspor ile iyi muhabbetleri varken Demirsporlular açıklama yapmıştı "Antalya'da Kocaeli ile maçımız olsa siz kimi desteklersiniz?" diye. Bizden de kimse çıkıp laf etmemişti Adana'da Konya tribününe giren Adana Demirsporlulara. E şimdi Beşiktaş tribünü ile dost olan bir tribünün atkıları neden bizim tribünde idi? Bir de bu atkıyı takan özellikle liseli hatta ortaokullu arkadaşlardaki havayı bir görmeyin. Sanki bu tribüne yeni giren üstünde Antalyaspor forması olan 30 yaşında bir abimiz de sanki onlar yıllardır bu tribünü koşturuyor. Farklı atkı takan her kimse birden havaya giriyor. Sanki kendince "Ben bu tribünü biliyorum." havasına giriyor.

Liseli arkadaşlarımız okul tayfaları için pankart yaptırıyor. Hepsi dijital pankart... Bu mudur kale arkasında bulunan taraftarların tribün anlayışı? Ne oldu el emeği göz nuru pankartlara? Neden tribünde sadece Cihan Abi ve arkadaşlarının yaptığı Seni Çok Seviyoruz pankartı var bir tek el emeği? Bu arada Cihan Abi de sanırım tribünden pek anlamıyor boynunda kırmızı-beyaz atkı olduğuna göre... Tribünü bilse eğer şeklini koymak için Kocaeli, ADS atkısı takardı boynuna, değil mi?

Bizim tribün tipik Akdeniz insanı özelliğini taşıyor. Anında parlayan bir tribünüz. Dostluğun da düşmanlığın da cılkını çıkartana kadar yaşıyoruz. 2-3 sene sonra Ankaragücü tribünü ile sorun yaşarsak anlık bir parlamayla küfürler havada uçuşabilir. Bunu 2008 senesinde Işıklar'da oynanan Antalyaspor-Ankaragücü maçında da yaşadık. Bizim kendi işimize bakmamız gerekiyor. Maç öncesi Adanalıları karşılarız, beraber yer içeriz, gerekirse kendi evlerimizde bile misafir ederiz; ancak ne gerek var tribünde atkısının olmasına. Keza Ankaragücü de öyle... Siz bir gün olsun Ankara'da ya da Adana'da Antalyaspor atkısı gördünüz mü?

Benim Ankaragüçlü de, Adana Demirsporlu da, Kocaelisporlu da çok fazla arkadaşım var. Eminim tribünden de çok kişinin vardır. O adamlar bizimle maça geldiğinde tabii ki atkısını takmak isteyecek, ona lafım yok ama ben takmam atkısını. Çünkü ben Antalyalıyım, benim rengim kırmızı-beyaz... Yine aynı şekilde ben misafir olduğumda onların yanında ben de Antalyaspor atkısı takmak isteyeceğim tabii ki. Bundan da doğal bir şey olamaz ama o tribündeki dostlar "Kusura bakma tribün kararı" derse de hediye ettikleri kendi atkılarını da takarım onların maçında.

Hadi Antalya'yı da geçtik diyelim. Deplasmanda daha da kötü gözüküyor. Sen oraya Antalyaspor için gitmişsin ama tribün sanki toplama adamlarla dolu gibi. Futbolcu tribüne bakıyor, orada "Antalya" diye bağıran bir grup var ama rengarenk. Kıpkırmızı bir tribün olsa inanıyorum ki insanlardaki aidiyet daha da artacak, daha da güçlü bir tribün olacak.

Antalyaspor'u sadece Antalya'nın bir değeri, Antalyalı'nın son kalesi olarak gören bir kardeşiniz olarak çağrımdır. Herkes önce Mersin maçı olmak üzere stadyuma sadece Antalyaspor diyerek sadece Antalyaspor atkısı takarak gelsin. Önemli Akdeniz derbilerinden addedilen bu maçta kıpkırmızı bir tribün olsun. Mersin İY tribünleri ile uğraşmadan onların sataşmalarına aldırmadan sadece takımımızı destekleyerek Akdeniz Akşamları'nın en güzel Antalya'da yaşandığını gösterelim tüm Türkiye'ye. Biz de bunu yapacak güç var. Haydi Antalya, kıpkırmızı bir tribünle zirve yürüyüşü için üniversiteye.

 



 

28 Kasım 2012

ZTK 4. Tur | Tavşanlı Linyitspor Maçı Sonrası

Maçtan önce herkes temkinli konuşuyordu ancak işin aslı benim çok fazla korkum yoktu bu maçtan. Karşımızdaki ekip PTT 1. Lig'de küme düşmemeye oynayan bir ekipti çünkü. Tek korkum yaşanabilecek sakatlıklardı.

Maçın kadrosu da beklediğimiz gibi alıştığımız 11 değildi. Sadece Ali Tandoğan ile Deniz Barış vardı as kadrodan. Onun dışında yedek kadroyla sahadaydık. Forvette Ömer ile başlayacak olmamız ve bu sene hiç göremediğimiz Murat Akın'ı izleyecek olmak da değişik bir duruma sokuyordu maçı.

Bu tarz maçlarda önemli olan golü erken bulup karşı takımın direncini kırmaktır. 10. dakikada Ömer'den beklediğimiz gol geldi ve takım rahatladı. Ancak Tavşanlı beklediğimden daha dirençli gözüküyordu. 16. dakikada Linyitsporlu Mesut ile Zizic ceza sahamızda karşı karşıya geldi, Mesut itirazdan dolayı sarı kart gördü; ancak bence de doğru karar penaltı olmalıydı.

Bu dakikadan sonra hakem kaçırdığı penaltıdan dolayı mıdır bilmem ama Antalyaspor için özellikle kartlarda çok cömert davrandı. Ömer'in sonradan vurduğu pozisyonda kart verilebilir miydi bilmem ama eğer düdüğü duymasına rağmen topa vurduysa çok gereksiz bir kart oldu.

İkinci yarıda da beklediğimiz maça döndü görüntü. Art arda gelen goller ile maç bir anda antrenman maçı havasında oynanmaya başladı. Özellikle arkadaşlarımın ve blogu takip edenlerin bildiği gibi en eleştirdiğim Mehmet Eren'e bu maç için hakkını teslim etmemiz gerekir. Attığımız her golde neredeyse parmağı vardı. Ayrıca bu sene ilk defa izlediğim ve sene başında Bursaspor'dan aldığımız Deniz de fena bir görüntü çizmedi ancak girdiği dakikada zaten sahada oynanan futbolun durumu da belli idi.

Antalyaspor Ömer Şişmanoğlu'nun 3, Emrah Başsan ve Mehmet Eren'in ise 1'er golü ile 5-0 geçmesini bildi Tavşanlı'yı. Antalyaspor bu maçla beraber bu sene oynadığı 3 kupa maçında toplam 17 gol atıp 3 gol yemiş oldu. Bu yediğimiz 3 gol de ilk maçta ki Menemenspor'dan hatırlarsınız.

Kuralar 6 Aralık'ta çekilecek ve Antalyaspor seribaşı olmadığı için bu sefer bir Süper Lig ekibi ile karşılaşacak. Bu sene başka sene, bu sene kupayı daha bir ısrarlı istiyoruz.




27 Kasım 2012

Yeni Blog: Kale Arkası

Antalyaspor yazım dünyasında yeni bir blog daha yayına girdi. Daha önce Sivasspor maçı için yaptığı videoyu blogdan da paylaştığımız Mehmet Köse'nin sahibi olduğu blog 19 Kasım itibari ile açıldı.

Mehmet Köse'nin yazı dışında multimedya olarak da yararı olacağını düşünüyorum. Ayrıca şu anda aktif olarak yazan Antalyasporlu Blog'dan sonra şu anda tek tip yorumların yapılmaya çalışıldığı camiada farklı bir ses getireceğine inanıyorum Kale Arkası'nın.

Diğer açılan bloglarda olduğu gibi temennimiz aynı. Aktifliğini inşallah korur. Başarılar Kale Arkası...

----------------------------------------
             kalearkasi.org
Twitter: @mehmetkose
----------------------------------------




 

24 Kasım 2012

STSL 13. Hafta | Galibiyete Gitmemişiz

Maçın başında yapılan röportajlarda Mehmet Özdilek "Buraya kazanmak için geldik." diyordu. Söylerken de oldukça kararlı gözüküyordu; ondan dolayı umutla başlamıştı maç benim için.

Ancak maçın başındaki futbola baktığımız zaman dersine iyi çalışan ekip Bursaspor'du. Antalyaspor'un bugüne kadar bu kadar puan toplamasına olanak sağlayan açık alan yakaladı mı tehlikeli oluşunu çözmüşler; faul gerekiyorsa faul ile, pres gerekiyorsa iki kişi ile basıp alan daraltarak Antalyaspor'un ayağında top tutmasını engellediler. Bu engellemelerden iki kez kurtulduk. Birinde Uğur 15 metre top sürdükten sonra şansını kaleye şut atarak değerlendirdi, diğerinde ise organize atakla geldiğimiz pozisyonda Tita'nın sol çaprazdan şutunu Carson çıkardı.

Gol anında ise yine bir defans hatası vardı. Şut çekiliyor, top direkten dönüyor, 3 futbolcunun olduğu yerde top Bursasporlu futbolcuda kalıyor ama Allah'tan Hakan Arıkan çıkıyor sahneye. Top dönüyor, yine geliyor Bursa, Bursasporlu futbolcu geçen hafta Beşiktaşlıların kaldığı gibi bomboş kalıyor ve yine benzer gol yiyoruz. Golden 5 dakika sonra Bursaspor orta sahadan bizim ceza sahamıza dolduruyor 3 Bursasporlu futbolcu topa hamle yaparken bizden yalnız bir kişi ceza sahasında topa hamle yapıyor. Bu hatalar gün geçtikçe artmaya başladı. Mehmet Özdilek'in buna bir çare bulması gerekiyor.


İkinci yarıya başlarken bu sefer biz daha üstün gözüküyorduk. Bu üstünlükten sonrasında gol zorla da olsa geldi. Isaac toplu alanlarda yok, Tita toplu topsuz hiç bir şekilde yok. Gol gelmesine geldi ama Antalyaspor'un çöküşü başladı. Zaten golden sonra gelen Tita-İbrahim Dağaşan değişikliği bu çöküşün habercisi olacağını da gösterdi. Galibiyet için geldiğini açıklayan, ikinci yarıda tamamen üstün oynarken bir de golü bulan Antalyaspor neden ikinci için kötü Diarra veya Isaac yerine Ömer'i almıyor da Tita yerine İbrahim Dağaşan'ı alıyor? Golden sonra Diarra'nın kaçırdığı gol dışında Antalyaspor topu kaç dakika ayağında tutmuştur acaba?

Bursaspor ortalıyor, Hakan çıkıp topu alıyor. Hakan degaj yapıyor top ya taca gidiyor ya da Bursasporlu futbolcularda kalıyor. İnanın kaç kez tekrarlandı bu pozisyon hatırlamıyorum. Tamam, bana göre de Hakan Arıkan bu maçın en iyi futbolcusu idi ama bir tane elle maçı oyuna sokup organize olamaz mıydık son 20 dakikada?

Ey Mehmet Özdilek. Haftaya Mersin geliyor, ardından Akhisar'a gidiyoruz. Yani bu maçlarda yaşayacağımız puan kayıpları sürpriz olur. Önümüzdeki şu 3 maçtan sadece Eskişehir ile beraber kalsak 7 puan mutlu eder bizi. E Galatasaray bu hafta Elazığ deplasmanında. Yani bir bakıma bu maçı kazansan belki lider olacaksın. Bursa galibiyeti ile şehre dönen bir Antalyaspor'un şehirde nasıl bir heyecan yaratacağının farkında değil misin? Nedendir bu korkak oyun? Nedendir 87. dakika oyunu soğutmak için oyuncu değişikliği? Saldırsana golden sonra daha da kuvvetli. Sen bu ligin en seri forvet hattına sahip takımın başında değil misin? Neden frenliyorsun takımı?

Gelecek eleştirileri tahmin ediyorum. "Bursa deplasmanı" falan filan... Siz sevgili Antalyasporluların bu takımdan beklentisi ne bu sene için? Avrupa'ya gitmesi değil mi? Avrupa hedefinde olan takımlar kimler bu sene? Beşiktaş, Bursaspor, Kasımpaşa, Orduspor, Fenerbahçe, Eskişehirspor... Bakın biz bu takımlardan 3'ü ile geçtiğimiz 3 hafta oynadık ve aldığımız puan 2... Tamam; bu puanları deplasmanda aldık, ikili averajda belki iyidir, ancak gelecek hafta kendi evimizde oynayacağımız Mersin maçının garantisi yok. Deplasmanda Akhisar'dan mağlup dönmeyeceğimizin garantisi yok. Dolayısıyla rakibimizden alabildiğimizce puan almalıyız.

Bu akşam maçı izlerken kendimi Mardan Stadı'nın Maraton tribününde gibi hissettim. Aynen geçen seneki Antalyaspor vardı sahada. Bir iki tehlikeli atak yakalayan, attığı golden sonra defansa yönelik oyuncu değiştiren ve maçı kendi sahasına kapanarak bitiren bir Antalyaspor... Eğer geçen sene olsaydı bugün takımı tebrik ederdik. Hatta isteyenler geçen seneki maç hakkında neler yazdığımızı da okuyabilir. Ancak bugünkü Antalyaspor Avrupa'ya gitmek için oynuyor. Dolayısıyla biz Bursa'da 1 puan kazanmadık, biz Bursa'da 2 puan kaybedip geldik.




 

22 Kasım 2012

Yürüyüş İle İlgili İddialar

Cumartesi günü uzun bir aradan sonra Antalyaspor taraftarı şehirdeki en yüksek katılımlı yürüyüşünü gerçekleştirdi. Benim hatırladığım en kapsamlı hareketlerden biri 2009-2010 senesinde yapılan sezon öncesi konvoyuydu. 

Kasımpaşa maçından sonraki bir muhabbetten sonra Umut Abi'nin dile getirmesi ile bir Facebook etkinliği oluşturularak yürüyüşün ilk adımları atıldı. Birden herkese ulaşan yürüyüş grupların da katılım göstermesi ile gündemin ilk sırasına yerleşti. Nereden yürüneceği, nasıl bir yürüyüş olacağı şekillendi. 


Yürüyüşün amacı belli idi. Takımın liderlik yolunda ilerlemesiyle Antalya halkına Antalyaspor diye bir gerçeğin olduğunu bir kez daha göstermek, İstanbul'da Kasımpaşa'dan son dakikada yedikleri gol ile 1 puanla dönen futbolculara arkandayız mesajı vermek ve 16 senedir yenemediğimiz Beşiktaş maçı öncesi takıma inanç aşılamak...

Burüyüş için herkes tanesi 5 TL'den meşalelerini aldı. Biz de kendi arkadaş grubumuzla 10 tane meşale aldık. Ersan Göbelek ve arkadaşları, nam-ı diğer Oças, kendi ceplerinden uzun zamandır Antalya tribünlerinde göremediğimiz bayrakları yaptırdı. Yani herkes elinden geldiğince yürüyüş için emek harcıyordu. 

Yürüyüş günü geldiğinde ise uzun zamandır maçlarda görmediğimiz insanlar bile Cumhuriyet Meydanı'nda idi. Tek bir amaç vardı; Antalyasporlu futbolculara zorlu zirve yürüyüşünde yalnız olmadıklarını göstermek...

Yürüyüş boyunca hepimiz çok heyecanlı idik. Hiç küfürbeste girilmiyor, halktan da olumlu tepkiler alıyorduk. Tesislerdeki futbolcu-taraftar kucaklaşması yanan yüzlerce meşalenin altında gerçekleşiyor ve ardından diğer günkü maç için herkes dağılıyordu.

Basında bu yüyüş mükemmel lanse ediliyor, herkes yürüyüşten bahsediyor, bir anda ülke düzeyinde bile özellikle diğer tribünler tarafından konuşulur oluyordu. Ancak ne olduysa 19 Kasım Pazartesi günü VTV'de yayınlanan Spor Sever programından sonra oluyordu.

Twitter üzerinden sorduğumuz soruları içtenlikle cevaplayan taraftar sorumlumuz Yıldırım Cömertoğlu 'sanıyorum ki' kayıt dışı olarak bu yürüyüş hakkında İhsan Coşkun ve Koray Geçgel'e bilgi veriyordu. Cömertoğlu'nun iddiası şu: Antalyaspor taraftarı bu yürüyüşü aslında protesto amaçlı düzenliyor. Daha sonra verilen biletler karşılığında bu yürüyüş destek yürüyüşüne dönüşüyordu.

Sayın Cömertoğlu'ndan aşağıdaki soruları kendi düşüncesine göre bir mantık çerçevesinde açıklamasını isityorum.     

  • Antalyaspor taraftarı madem protesto için yürüyecekti, neden etkinliğin adını Antalyaspor'un zirve yürüyüşünde "Bir Meşale de Sen Yak!" olarak seçti?
  • Antalyaspor taraftarı bu etkinliği 12 Kasım günü başlattığına göre Kasımpaşa deplasmanı öncesi pazarlığın yapılmış olması gerekiyor. Antalyaspor taraftarlarının ileri gelenleri 1000 kişilik İstanbul deplasman organizasyonu yerine diğer haftaki yürüyüşü mü planlıyordu? 
  • Antalyaspor taraftarı bir protesto yürüyüşü için harçlıklarından keserek mi meşale aldı, onlarca bilet alacak paraya bayrak yaptırdı?
  • Ve en önemlisi Antalyaspor taraftarı kisvesi altında sizinle görüşen, bu yürüyüş organize edilmeden önce sizi "protesto ederiz" diye tehdit eden kimdir?  
Sayın Cömertoğlu bunları açıklamalıdır. Son yıllarda basın yoluyla da "bazı Antalyasporlular" diye isim vermeden ortalık karıştıran Antalyaspor yönetimi artık korkak oynamayı bırakmalıdır. Eğer gerçekten böyle bir pazarlık döndüyse saf Antalyaspor sevgisi yüzünden neye alet edildiğini bilmeye hakkı olan yüzlerce Antalyaspor sevdalısı vardır. Sayın Cömertoğlu bu insanların adını temize çıkarmak zorundadır. Bunun da yolu görüştüğü kişileri açıklamaktan geçmektedir. 

Sadece Antalyaspor'un başarısını isteyen insanlar olarak bunları sorguluyoruz. Lütfen ortaya attığınız iddiaları açıkça belirtin. Eğer dediğiniz gibi bir şey var ise zaten Antalyaspor taraftarı bunun karşısında durmasını bilir. Eğer yok ise bu yaptığınızın Beşiktaş maçında yaşanan yönetimsel ve güvenlik saçmalıklarını örtbas edip gündem değiştirmek ve hatta o gün olan olayların tamamının Antalyaspor taraftarına yıkılması için düzenlediğiniz bir kumpas olduğunu düşüneceğiz.

Lütfen iddialarınızın arkasında durunuz.




 

21 Kasım 2012

Bilet, Biber Gazı ve Sorular

17 Kasım 2012... Taraftar kendi arasında organize oluyor ve liderlik kovalayan Antalyaspor'a Beşiktaş maçı öncesi moral vermek, İstanbul yalakası olmuş sözde Antalyalılara da Antalyaspor gerçeğini haykırmak için yürüyüş düzenliyor. Cumhuriyet Meydanı'ndan tesislere kadar 4 km'lik yol boyunca caddeler "Burası Antalya, başka takım yok!" diye yankılanıyor.


Tesislere varılınca meşaleler yanmaya başlıyor. Ortam kızıla boyanırken bir kez de takımla birlikte haykırılıyor Antalyaspor sevdası... Taraftarın, oyuncuların, teknik ekibin keyfi yerinde... Bu görüntülerle yürüyüş herhangi bir tatsız olay yaşanmadan tamamlanıyor.



18 Kasım 2012... Bir gün önceki yürüyüş maç heyecanını zaten kat be kat artırmışken maç saatinin yaklaşmasıyla heyecan artık iyice tavan yapmış. Üniversitenin girişine geliyor, biletini/kombineni göstererek ilk kontrol noktasından geçiyorsun. Turnikelerden geçip liderlik için takım sahada sen tribünde savaşmaya hazırsın ama turnikelerden geçmeye izin verilmiyor. Yine biletini/kombineni gösteriyorsun ama fayda yok. Etrafında senin gibi yüzlercesi var zaten.


Sonra ortam geriliyor. Senin elinde biletin/kombinen, polisin elinde copu... Derken ortam biraz daha geriliyor ve sonrasında bir koku: Biber gazı... Genzin, gözün yanmaya başlıyor ama dert etmeye gerek yok. Çünkü birazdan panzer imdada yetişecek, tazyikli suyu sıkacak, biber gazından eser bırakmayacak.


Bu sırada tribüne girebilmiş olanlardan fotoğraflar geliyor. Arasında bir tanesi var ki Açık Tribün içerisinde Beşiktaşlılara ayrılmış saçma sapan bir alanı gösteriyor. Sezon başında biz de Maraton Tribünü için Bir 'Orta Yol' Önerisi başlıklı yazımızda pek çok taraftar gibi söylemiştik "Kombine fiyatlarının her kesime hitap etmesi için kademeli fiyatlandırma olsun" diye ama yönetim o zaman "Tribünü bölme şansımız yok" demişti ama görüyorsun ki isteyince gayet de 'güzel' bölünebiliyormuş.


Neyse sözü daha fazla da uzatmayalım. İki farklı gün, iki farklı olay... Peki, bu farkın sebebi kim? Bir gün önce kendi başına olaysızca sevdasını haykıran taraftar ne oluyor da ertesi gün bu olayların içinde yer alıyor veya yer almak zorunda kalıyor? Elinde bileti varken biber gazı ve tazyikli suya maruz kalan taraftara kim hesap verecek? Beşiktaşlıların bulunduğu bu tribünsü saçmalık nedir? Kendi şehrinde deplasman taraftarı muamelesi yapılmasını Antalyaspor taraftarına kim reva görüyor? Umarım bu soruların cevabını veren birileri çıkar.




20 Kasım 2012

STSL 12. Hafta | Liderlik Kaçtı Ama

Bizim için tarihi bir maçtı. Alacağımız bir puan ile tarihimizde ilk kez Süper Lig'in liderlik koltuğuna oturacaktık ama olmadı. “Neden olmadı?” sorusuna verilebilecek belki pek çok yanıt var ama öyle ikisi var ki mağlubiyetin temelinde bu iki yanıt yatıyor.

Bu yanıtlardan ilki belki kendimize biraz fazla güvenmekten, belki de liderlik fırsatının yarattığı stresi kaldıramamaktan dolayı her iki devreye de konsantre başlayamadık ve bunun bedelini de kalemizde gördüğümüz iki golle ödedik. Bu da bizim maçın büyük bir kısmını skor dezavantajıyla oynamak zorunda kalmamıza neden oldu.

İkincisi ise savunmamızın yaşadığı sıkıntı... Performans bakımından zaten savunmamızın hücuma göre daha zayıf olduğu her maçtan sonra dillendirdiğimiz bir gerçek ama bu maçta savunmamız tam anlamıyla darmadağındı. Beşiktaş geldiği hemen hemen her pozisyonda golü buldu. Maçın ardından eleştiriler kaleci Hakan Arıkan üzerinden dile getirilse de bence asıl sıkıntı savunmadaydı. Aşağıda da son pas anında göstermeye çalıştığımız gibi yediğimiz 4 golde de gol vuruşunu yapan oyuncu bomboş... Böyleyken de kaleciye ne kadar suç bulabiliriz ki?


Liderliği kapma heyecanıyla çıktığımız maçtan 5-3'lük mağlubiyetle ayrıldık ama canın sağolsun Antalyasporum. Kaçan liderliğe üzüldük belki ama başımızı eğmedik. Çünkü son dakikaya kadar mücadelemize devam ettik, savaştık.

Olsaydı, etseydi muhabbetini sevmem ama son dakikalarda Diarra'nın boş kaleye kaçırdığı pozisyon, Uğur İnceman'ın kalecinin omzundan seken topu, Ömer Şişmanoğlu'nun direkten dönen pozisyonu, Beşiktaş'ın başı faul sonu ofsayt olan golündeki hakemin hatalı kararı ve benzerlerinden biri lehimize olsaydı, şimdi burada liderliğin keyfiyle yazacaktık ama hani hep diyoruz ya bizim görmek istediğimiz mücadele diye... Tamam, bu maçta da bazı hatalar yapıldı, bazı yanlışlar vardı, daha önemlisi liderlik fırsatı kaçtı ama bu maçtaki mücadele bize yeter...






13 Kasım 2012

İstanbul'a "Fanatik"

Fanatik gazetesinin geçtiğimiz pazar günü oynanan Fenerbahçe-Orduspor maçından sonra kullandığı haber başlığı sosyal medyada büyük yankı buldu. Gelen tepkiler üzerine Fanatik Orduspor camiasından özür dileyerek başlığı atan personelleriyli yollarını ayırdığını duyurdu. Peki bunlar bu ayıbı telafi eder mi? Etmez. Çünkü bu olay ne sadece bugünün ne de sadece bir personelin ayıbı... Bu ve benzeri ayıplara Anadolu takımları yıllardır maruz kalıyor.


Bir yandan "Türkiye futbolda neden başarı elde edemiyor?" diye sorup bir yandan 18 takımdan 3'ünü kayırmak için çırpınan bu ikiyüzlü basına karşı tüm Anadolu'nun ortak bir duruş sergilemesi gerekir. Anadolu kulüplerinin bu ligde figüran değil, bu ligin birer aktörü olduğunu göstermek için Anadolu taraftarlarının omuz omuza hareket edebilmesi gerekir.

Bu bağlamda bir örnek de henüz geçtiğimiz hafta yine Fanatik'in Antalyaspor ile ilgili yaptığı bir haber üzerinden verelim. Ligin 10. haftasında iç sahada oynadığımız ve son dakikalarda gelen gollerle 1-0'dan 2-1'e çevirdiğimiz maçtan sonra Fanatik aşağıda görseli yer alan haberi yapıyor. Başlık: "Lidere ilgi yok"... Haberin içeriğindeyse tribünlerin büyük bölümünün boş kaldığı yazıyor.


Anadolu takımları ile ilgili tek tük haberin yapıldığı bir düzende böyle bir haber yapıldığına göre demek ki tribünler gerçekten boş olmalı, değil mi? Hele hele bu "tribünlerin büyük bölümünün boş" olduğunu iddia eden bir haber ise... Ancak bakıyorum tribünde boşluk olarak söyleyebileceğimiz sadece açık tribünün kenar kısımları var. 

E o zaman böyle bir haber yapmanın gereği nedir? "Lidere ilgi yok" deyip Antalyaspor tribünlerinin boş olduğunu yazdıktan sonra haberin altına neden o 'boş Antalyaspor tribünleri' değil de deplasman tribününün fotoğrafı konulur? O fotoğrafta da neden deplasman tribünün en boş kısmı kesilerek kullanılır? Yaratılmak istenen algı ve bundaki amaç nedir?





Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...