31 Ocak 2012

Necati Transferi: Hem Rahatlama Hem Sıkıntı

Yarın oynanacak Galatasaray maçı hakkında bir şeyler yazayım diye düşünürken önce Necati'nin dinlendirileceği haberi geldi. Sabahki son antrenmanı izlemeye gittğimizde Zitouni'nin kadroda olmayacağını öğrenmiştik ama takım otobüse binerken futbolcuların içinde Necati'yi göremediğimizde "Ya otobüse önceden bindi ya da takımdan ayrı gidiyor havalimanına." diye düşünüyorduk.

Bir iki saat sonra uzun zamandır aslında duymak istediğim haber geldi. Necati Galatasaray ile anlaşmış. Aldığımız haberle ilk başta bir "Oh be!" çektik Özgün ile. Çünkü bu transfer meselesi artık iyice bir kördüğüme dönmüştü ve Necati'nin Antalyaspor forması altındaki performansını gün geçtikçe zayıflatmaya başlamıştı. Sanki Necati'nin futbolunu ayakta tutan şey 'yuvasına dönme' hedefiydi. Bu hedefine ulaşamadıkça da ilerleyen yaşının da etkisiyle futbolunda bir düşüş ortaya çıkıyordu. Bunun yanı sıra Necati'ye benim zaten uzun zamandır hem blogta defalarca yazdığım, hem de dost meclisinde sürekli konuştuğum bir kızgınlığım var.

Necati 3 yıldır bu takıma emek vermiş bir futbolcu... Bu taraftar onu sevdi, onun hasta bir Galatasaraylı olduğunu kabul ederek sevdi. Hemen hemen her transfer döneminde adı Galatasaray ile anıldı ve bu durumda Antalyaspor taraftarının söylediği hep aynıydı: "Yolun açık olsun Necati!" Ancak bu son olay yenilir yutulur cinsten değil.

Transferin son günü olabilir, %1 gerçekleşme olasılığı olan bir olay gerçekleşmiş olabilir. Her şey olabilir. Ancak Necati'nin Galatasaray ile maçımız olduğu günün öncesinde hocaya gidip "Ben Galatasaray ile anlaştım, oraya gitmek istiyorum." deme lüksü olamaz. Sen eğer bu takımın formasını giyiyorsan sözleşmen olduğu sürece çıkıp aslanlar gibi topunu oynamalısın. Yıllarca sana bilinen Galatasaray sevgine rağmen sahip çıkan, destek olan, adına besteler yazan taraftarı böyle sırtüstü bırakamazsın. Bu ne futbolculuk etiğine sığar, ne de adamlığa.

Necati bu takımın abisi idi. Takım İstanbul'a maça gidiyor, o kadar arkadaşı İstanbul'a puan mücadelesine giderken onları yalnız bırakmak yakışıyor mu Necati'ye? Onu en kötü zamanında bile alkışlayan taraftara sırtını dönmek ona yakışıyor mu? Hadi Galatasaray ile anlaşamadı Necati, haftasonu Trabzonspor maçında sahada olursa tribünler ona nasıl sahip çıkacak?


Burada yönetime de bazı sorular sorulmalı. Aylardır bas bas bağırıyoruz forvet forvet diye. Siz bu durumu bilmenize rağmen Necati'nin her fırsatta "Galatasaray isterse giderim." demesine rağmen hiç B planınız yok muydu? Yoksa Zitouni ile müzmin sakat Mehmet Yılmaz'a mı güvendiniz? Apaçık bir forvet ihtiyacımız olduğu halde bu konuda bir transfer bu saate kadar yapılmadı. Bu saatten sonra yapılır mı emin değilim ama bana sorarsanız Necati gitmese bile kadro dışı bırakılmalıdır. Madem transferi gerçekleştiğinde biz bu futbolcularla ikinci yarıyı geçirecektik, yine geçiririz.

Bu forma bazıları için İstanbul formasına göre ikinci planda olabilir ama peşinden kilometrelerce gittiğimiz forma ile kimsenin dalga geçme lüksü yok. Değerlerimizi satmayalım.






 

3 Puanla İnşallah

Dün gece Galatasaray maçı hakkında konuşurken Küheylan "Lan neden takımı uğurlamaya gitmiyoruz ki?" deyince sabah saat 10:30'da soluğu tesislerde aldık. Antalyasporumuzun Galatasaray deplasmanı öncesinde Antalya'daki son antrenmanını izleyip ardından otobüsle havaalanına giden takımımıza Mevlana Kavşağı'na kadar bayrağımızla, atkılarımızla eşlik ettik. Keşke daha önce aklımıza gelseydi de daha kalabalık gitseydik ama en azından sessiz sedasız göndermemiş olduk takımımızı. İnanıyoruz ki bu deplasmandan yüzümüzü güldüren bir sonuçla dönecekler ve bu sefer de inşallah karşılamaya gideceğiz.

















 

29 Ocak 2012

3 Puan Kaçmamalıydı

Küheylan ve Deniz ile erken saatlerde buluşup Atatürk Parkı'nda muhteşem bir Antalya manzarası karşısında derin bir Antalya/Antalyaspor muhabbeti ile başladık maç gününe... Muhabbete öyle kaptırmış giderken geç kalmak üzere olduğumuzu anca fark edebildik ve hemen yola düştük. Stada doğru yol alırken maç yolculukları için hazırladığımız Antalya şarkıları eşliğinde bayrağımızı dalgalandırarak geçtik Antalya sokaklarından...


Falez Park'a geldiğimizde ise bir başka muhteşem Antalya manzarası karşısında ilk biralarımızı yudumlama zamanı gelmişti. Blogumuzun 1. yılını doldurduğu güne denk gelen maç öncesinde biralar hem 07harfli Blog'un 1. yılı şerefine hem de 3 puan için kalkıyordu havaya...


3 puan için kalkan biralara rağmen doğrusunu söylemek gerekirse Gençlerbirliği maçı öncesinde galibiyet için çok fazla umudumuz yoktu. Ligin 4. sırasında yer alan Gençlerbirliği'ne karşı kapalı bir futbol ile 0-0'ı korumaya çalışacağımızı tahmin ediyorduk. Ancak maç içerisinde öyle olaylar yaşandı ki maçın sonunda kaçan 3 puan için kahrolmamak mümkün değildi.

Uğur İnceman'ın şutu direkten dönmeseydi...

Ali Tandoğan ceza sahası içerisinde o topu boş kaleye gönderebilseydi...

Tita'nın son dakikadaki vuruşunda arka direkte boşta bekleyen iki Antalyasporlu oyuncudan biri yetişip topa dokunabilseydi...

Tüm bunlar maçtan aklımda kalan ve şansızlık diye tanımlayabileceğimiz anlar... Ancak maçın sonucunu asıl olarak belirleyen faktör hatalar oldu. Hata deyince bu maç için herkesin aklına ilk önce Cüneyt Çakır gelecektir. Tita'nın attığı golün öncesinde Uğur İnceman'ın hareketi, Minev'e gösterdiği kartlar, Gençlerbirliği'ne verdiği penaltı, Ali Tandoğan'ın penaltı pozisyonu... Hem lehimize hem de aleyhimize -ki genellikle aleyhimize- o kadar çok hata yaptı ki maçtan sonra herkes "Bu nasıl maç yönetmek? Türk futbolunun en iyi hakemi olarak gösterilen, Avrupa'da önemli maçlarda görev alan Cüneyt Çakır bu muymuş yahu?" diye soruyordu birbirine. Ancak kaçan bu 3 puanın faturasını toptan Cüneyt Çakır'a kesmek büyük yanlış olacaktır.

Cüneyt Çakır'ın tüm hatalarına rağmen maçtan 3 puanı çıkartabilir miydik? Evet. "Ee o zaman neden sadece 1 puan aldık?" diye sormamız gerekir kendimize. Cüneyt Çakır'a takılıp da işte kendimize bu soruyu sormayı unutmamalıyız. Çünkü bu maçta Gençlerbirliği ne ligin ilk yarısında bizi 3-0 yenen Gençlerbirliği gibiydi ne de ligin 4. sırasında olan bir takım gibiydi. İvme yakalamış bir Gençlerbirliği'ni sahamızda bu kadar kötü durumda yakalamışken sayacağım hataları yapmayıp 3 puanı almalıydık.

Mehmet Özdilek:
Minev'in kırmızı kart görmesinin ardından Emrah'ı sol beke çekerek Emrah'ın maç içinde kaybolmasına neden oldu. Oysa Emrah hücum bölgesindeki hareketliliğin en önemli parçası... Tita ve Uğur İnceman ile birlikte gerektiğinde inisiyatif alarak uzaktan şut çıkartabilen bir isim olan Emrah, bu taktik değişiklikle orta saha çizgisinin gerisine hapsoldu. İkinci yarıya bu sıkıntıyı çözecek bir Kerem Şeras-Musa Nizam değişikliği bekliyorduk. Musa sol beke, Emrah da yine hücum hattına diye düşünüyorduk ama Mehmet Hoca ikinci yarıya da aynı düzen ile çıktı. Beklenilen değişiklik 65'te oldu ama Kerem Şeras-Musa Nizam değişikliği yerine Emrah Başsan-Musa Nizam değişikliği şeklinde oldu. Bu da bir anlamda 1 puanı savunmaya yöneldiğinin göstergesiydi. Açıkçası böyle savunmacı bir yapıya dönmeye gerek yoktu. Çünkü sahada 10 kişi olmamıza rağmen Gençlerbirliği üzerimizde belli bir baskı kurmaktan çok uzaktı. Gençlerbirliği'nin de 10 kişi kalması ile Mehmet Hoca yeniden hücumu düşündü. Bu yönde değişiklikler yaptı. Bunun da doğru hamle olduğu Necati'nin golü ile 2. kez öne geçmemizle kanıtlanmış oldu.

Ömer Çatkıç:
Sakatlıktan döndü döneli yediği hatalı gollerin ardı arkası kesilmedi. Belki kaleyi genç bir isme kaptırmanın verdiği bir psikoloji ile bazı toplarda direkt topu kontrol etmek yerine iki hamlede topu kontrol etmek gibi bazı hareketlerle pozisyondaki rolünü büyültmeye çalışıyor. Böylece gereksiz bir risk almış oluyor. Tabii bu da kaçınılmaz olarak hata yapma olasılığını artırıyor. Yediğimiz ikinci golde hava topuna çıkan bir savunma oyuncusu varken kalesini terk etmesi de bu hareketlerine bir örnek... Kalede o eski güven veren Ömer'den gittikçe uzaklaşıyor. "Artık ilk 11 yerine takımda abilik rolünü üstlenmeli." diye yazmıştık daha önce. Galiba tribünlerle gerginlikler yaşamaya başladığı bu dönem bunu yapması için tam da uygun zaman...


Deniz Barış:
Beşiktaş maçındaki golle sonuçlanan hatasının etkisinden olsa gerek o maçtan sonra performansında bir düşüş var. Bu performans düşüklüğü defansif özelliklerinde pek belirgin değil. Ancak kaptığı toplarla çıkarken ya da kaptığı topları oyuna sokarken bu düşüş belirgin bir şekilde hissediliyor. Bugün de bu tarz çok pas kaybı yaptı ama eski performansına en kısa sürede dönecektir. Yeter ki aklında Beşiktaş maçı defterini kapasın.

Necati Ateş:
Attığı gole rağmen performansı zayıftı. Necati'nin son zamanlarda özellikle ofsayt konusunda ciddi bir sıkıntısı var. Genelde defansif karakterde oynadığımız için kaptığımız toplarda topu kapan oyuncu ilk olarak takımın en uç elemanı olan Necati'yi düşünüyor ama Necati ofsayt... Böylece pozisyon daha tehlikeye dönüşmeden bitmiş oluyor. Zihinsel olarak oyunun içinde daha çok olması gerekiyor. Bunların dışında maçta Ali Tandoğan'ınki kadar net olmasa da onun da kaçırdığı önemli bir pozisyon vardı. Altıpas içerisindeki bu pozisyonda affetmemeliydi o fırsatı.






 

27 Ocak 2012

Birinci Yılın Ardından

Bu yazıyı yazmayı uzun zamandır bekliyordum. 1 yıl önce bugünlerde aslında dertlerimizi dile getirmek için takip eden olur mu acaba düşüncesiyle açtığımız 07harfli blog, bugün 142 yayın, 50bin görüntülenme ile Blog İdman Yurdu bünyesine kabul edilerek de kendini kanıtlamış bir blog haline geldi.


Geçen 1 yıllık dönem içerisinde zaten günlük hayatta sürekli dilimizden düşürmediğimiz Antalyaspor’u, sanal dünyada da yazarak aşkımızı anlatmaya, yaşanan gelişmelere kendi yorumumuzu dile getirmeye çalıştık. Bunları yaparken olumsuz eleştiri aldığımız da oldu ama büyük çoğunlukla olumlu tepkiler aldık. Bu da bizdeki yazma isteğini körükledi.

Bu 1 yılda Antalyasporluluğumuzla, bu arma için yaptığımız ve bunu bu blogta paylaştığımız o kadar çok şey vardı ki... En büyük derdimiz, sıkıntımız stat meselesini bir gün olsun gündemimizden düşürmedik. Hep bu sıkıntı ile ilgili yazılar yazarak, Antalyaspor camiası dışından blogu takip edenlere de bu sıkıntımızı anlatmaya çalıştık. Akaydın’a dosya hazırladık ve verdiği sözleri sorduk. Meclise milletvekili gönderen 3 partinin il başkanlıklarını ziyaret edip onlar için hazırladığımız dosyaları da onlara sunup bu dönem stat ve tesis için yapacaklarını öğrenmeye çalıştık. Tesis için güzel haber 2 gün önce alındı, bununla nasıl mutlu olduğumuzu yazdık; inşallah stat için de mutlu bir yazı yazmak en kısa sürede nasip olur. Ayrıca Akaydın’a yaptığımız baskı yerel basında da oldukça ses getirdi. Tüm gazetelerde “Bahçelievler Stadı Sordu” başlığı altında bizden alıntılarla haberler yapıldı ve bu diğer mahallelere de örnek oldu. Bahçelievler Mahallesi’nden sonra Akaydın’a baskı yapan mahallelerin sayısı arttı. Sadece bu değildi yerel basında yer alışımız. Mehmet Özdilek hakkında yazdıklarımız da bizim ismimiz kullanılmadan yerel basında yer aldı. Yine stat için yapılan kampanyalarda da blog olarak yer aldık. Elimizden geldiğince yapılacak olan organizasyonlar hakkında bilgi vermeye çalıştık. Pankart kampanyasına kendi yaptığımız 5 pankart ile katıldık, ıslak imzaya Ankara ve Isparta’da topladığımız imzalarla katkıda bulunmaya çalıştık.


Sadece dertlerimiz sıkıntılarımız için pankart yapmadık tabii… Mehmet Özdilek’in Antalyaspor başındaki 100. maçı olan Manisaspor maçında 1, Eskişehirspor maçında 5 pankart ve bu sezonun ilk maçı Gaziantepspor maçında yaptığımız 3 pankart tribüne asıldı. Stat için yaptığımız pankartlarla birlikte 14 pankart ile bu bir seneyi doldurduk. Çünkü o tribün pankartlarla güzel olacağını savunduk durduk hep. Alışamadık bir türlü gri Mardan’a…

Bu blog için ne kadar zaman harcadıysak, ne kadar kendi derslerimizden, özel hayatımızdan feragat ettiysek aynı zamanda da bu blog sayesinde birçok güzel an yaşadık. En başta blog sayesinde yönetimin davetlisi olarak takımla birlikte Kayseri deplasmanına gittik. Orda camia içindeki havayı soluma fırsatı yakaladık. Ntvspor’un farklı renklere gönül vermiş insanları bir araya getirdiği programı Yenilsen de Yensen de’den davet aldık. İkimizde üniversite son sınıf öğrencisi olduğumuzdan İstanbul’a gidecek vakit bulmakta sıkıntı yaşadığımızdan daha katılamadık programa ama en yakın sürede gidip orada da anlatmaya çalışacağız Antalyaspor’u... Lig Tv’nin taraftarları anlattığı program olan Deplase Keyifler’in yapımcıları bize ulaştılar blog sayesinde. Program çekiminde Antalya’da onlara yardımcı olduk. Önümüzdeki günlerde yayınlanacak o program da... www.calcio-culinaria.de adlı sitelerinde Avrupa’da gittikleri maçlardaki tecrübelerini yazan Alman bir çiftin bizimle iletişime geçmesi üzerine onları Beşiktaş maçında misafir ettik. Onlar da bizimle blog üzerinden irtibata geçmişti.

Bunların yanında blogun bu bir yılda bize en büyük kazancı ise edindirdiği dostlar oldu. Zaten Antalyaspor’un ve tribünlerin bize kazandırdıkları dışında da çok fazla güzel insanla tanıştırdı bizi 07harfli… Başta yıllardır yazılarını okuduğumuz, zaman zaman “Tam benim düşündüklerimi yazmış.”, zaman zaman da “Yok abi bu böyle değil” dediğimiz yazılara imza atmış gazeteci abilerimizle tanışmamıza, onlarla zaman geçirmemize vesile oldu. Sadece Antalyasporlularla tanışmadık bu blog sayesinde. Ankaragüçlüsü, Ordusporlusu, Galatasaraylısı, Fenerbahçelisi, Bandırmasporlusu farklı renklere gönül vermiş, özellikle blogger olan birçok güzel insanla tanıştık.

Bu bir yıl içerisinde acımasızca eleştirildiğimiz zamanlar da oldu tabii ki. Elbette herkes yazdıklarımızı beğenmek zorunda değil. Ters düşeceğimiz insanlar da olacaktır. Bizi gerçek hayatta tanımayan insanların hakkımızda yanlış yorum yapmaları oldukça doğal. Blog dışında yazdığımız forumlarda direkt ismimize “Bunları burada yazacağınıza gidin para yediğiniz yönetime söyleyin, transfer yapsın.” diyenler de oldu, ulusal bir gazetenin Akdeniz ekinde “Yönetimin adamları bunlar.” diye yazanlar da oldu. Ancak bunların hepsi bizi daha da şevklendirdi. Demek ki düşüncelerimizi öyle ya da böyle insanlara okutuyorduk. Onların bizim gibi düşünmemesi çok önemli değildi. Çünkü biz hiç birileri mutlu olsun diye yazmadık. Biz hep düşündüğümüzü, doğru gördüğümüzü yazdık.

Blogu açarken de hep bir isteğimiz daha vardı. Antalyaspor ile ilgili blogların artması… Kırmızının Yanına Beyaz Blog geldi önce. Farklı bir renk getirdi, daha sonra Zek çıktı ortaya. Zek’in Gözüyle yazmaya başladı. Daha da artmalı blog sayısı… Daha organize olmalıyız Antalyasporlu bloggerlar olarak. 

Bizi üzen bir diğer konu ise üzerimize yapıştırılan “yazar”, “basın mensubu” damgası idi. Evet biz düşündüklerimizi yazıyorduk. Belki bir forum, Twitter kullancısından daha farklı, biraz daha kapsamlı yazıya döküyoruz düşüncelerimizi ama biz ne basın mensubuyuz, ne de gazeteci... Ne bloga reklam aldık, ne de yazdığımız yazılar için bir yerden gelirimiz var. Yine gidip herkes gibi kombinemizi satın alıyoruz, yine yeni çıkan atkılardan alıyoruz. Yine deplasmana giderken otobüs biletimizi alıyoruz ya da ayarlanan otobüslerden yer ayırtıyoruz. Yani değişen bir şey yok. Biz yine Antalyaspor’u elimizden geldiğince tribünden kovalıyoruz. Kaldı ki bize basın mensubu demek yıllarını bu iş için harcamış abilerimize büyük saygısızlıktır. Biz kendi kendimizin editörüyüz, amatörüz. Tıpkı tribüncülüğümüz gibi…


Burada yazdığımız bir yazının, kullandığımız bir fotoğrafın başka sitelerde kaynak belirtilmeden kullanılması hiç gocundurmadı bizi. Olumsuz eleştiriler gibi daha da şevklendirdi bizi. Çünkü bizim bunları yazma amacımız reklam değil; Antalyaspor düşüncesinin, Antalyalı bilincinin yayılması idi. Bu yazılar ne kadar çok kişiye ulaşırsa daha çok kişi düşüncelerimizden haberdar olacaktı. Ondan dolayı o yazmış, bu yazmış önemi yoktur. Gerçek olan ve baki kalacak olan Antalyaspor’dur. Antalyaspor için bir taşı yerinden kaldırmış insan bile bizim için çok önemlidir. Sahada ıslanan kırmızı-beyaz forma olduğu sürece, içimizdeki amatör ruh yaşadığı sürece biz bu blogu yazmaya devam edeceğiz. Sıkılmaz da okumaya devam ederseniz ne âlâ, yok okumazsanız da tribünde yine omuz omuza aşkımızı haykırmaya devam edeceğimize tüm Antalyasporluluğumla inandığım için sıkıntı yok.

Yaşa, varol Antalyaspor!

26 Ocak 2012

Antalyaspor İçin Milat

25 Ocak 2012

Bu tarih belki de geleceğimizin şekillendiği tarihlerden biri...  Sedat Hoca'nın gelişiyle tekrar atağa geçen altyapı ile beraber bu haber birleşince Antalyasporumuzun geleceğine daha güvenle bakabiliyoruz.

Stadyum sıkıntısından daha eski olan tesis probleminde bugün Ankara'da Maliye Bakanlığı'nda Yeşilbayır'daki arazinin Antalyaspor'a devri gerçekleşti.

Bu konu ile ilgili Hasan Akıncıoğlu yıllardır uğraşıyor, Mehmet Özdilek dilinden düşürmüyordu. Bu devrin gerçekleşmesinde kimin emeği varsa hepsine şükran dolu teşekkür boynumuzun borcudur.

Ancak burası Antalya... Bu şehir stat yapımına başladıktan sonra inşaatın durduğunu bile gördü. Bakalım neler neler çıkar önümüzdeki günlerde bilmiyoruz ancak çok önemli bir adım atıldığı bir gerçek...

Ne transfer haberleri, ne alınan bir 3 puan; son aylarda aldığımız en güzel haber budur sanırım. Yeşilbayır Atilla Konuk Tesisleri... Ne kadar da güzel geliyor kulağa.
 

25 Ocak 2012

Forvetsiz Takımın Halleri

Sivasspor'a yenildik. Aslında hepimiziN beklediği bir skordu ama işte "Yenilmenin de bir adabı var." derler ya, biz işin adabını uyduramıyoruz. Ayrıca üzülerek söylüyorum ki ne yazık ki futbolcular maç seçiyorlar. Hangi hava koşulları olursa olsun takım 5 gün içinde bu kadar farklı iki görünüm çizemez.

Evet dedik ya hava çok soğuktu. Biz televizyon başından izlerken bile, o soğuğu hissedebiliyorduk. Zaten bir ara soğuk yüzünden sıkıntı yaşanmış ve Lig TV'nin yayını bile gitti. Lig TV’nin o kadar para almasına rağmen sağlıklı yayını hangi koşulda olursa olsun sağlayamaması zaten ayrı bir tartışma konusu da kabloları donduran bir soğuk varmış Sivas'ta.

Ben direkt ikinci yarıdan başlamak istiyorum yorumuma. 1-0 mağlup şekilde ikinci yarıya başladık ve belki de ilk topta Necati kaleci ile karşı karşıya kaldı. 3 haftadır yaptığı gibi bizi şaşırtmayarak yine elimiz boş döndük bu ataktan. Hemen dönen pozisyonda bu sefer kafayı vurdu Necati ama bu sefer de ofsaytta idi ve bu maçta kaç sefer ofsayta düştü tecrübeli Necati ayrıntılı bakmak lazım.

Yediğimiz ikinci gol zaten evlere şenlik. Ali Turan'ın pası ile öyle bir vurdu ki Sivaslı futbolcu, top Ömer'in üstüne gelmesine rağmen kaledeki buzları aldı şutu. Herkes hemfikir idi kalede Sammy olsa çıkartırdı bu topu. Ömer bize Sammy'yi aratacağını belli etti.

Attığımız golü de sadece Antalyaspor atabilirdi zaten. Aylardır takımın forvet eksiğinden dem vuruyoruz. Tita ortalıyor, topa dokunamayan forvetlerimizin ıskası ile top salına salına kaleye gidiyor. Yani bizim forvetlerimiz bir nevi frikik çalışırken baraj olarak kullanılan mankenlerin yerini tutuyor. Son dakikada çizgi üzerinden çıkan top biraz heyecanlandırsa da maç beklediğimiz gibi mağlubiyetimiz ile sona erdi. Yazıyı bir Facebook klişesi ile bitirmek istiyorum: Gençlerbirliği'ni yenebileceğimize inananlar beğensin!

23 Ocak 2012

Başkent Derbisinden İzlenimler

Üniversite için geldiğim Ankara'da 5. yılım dolarken en sonunda nasip oldu başkent derbisine gidebilmek... Ancak bu seferde de pek kolay olduğunu söyleyemem. Stat çevresine ulaşabildiğimde maç başlayalı 20-25 dakika oluyordu ama o gün bugündü, kıracaktım şeytanın bacağını... Çünkü o statta sadece bir futbol maçına şahit olmayacağımı biliyordum, çok daha fazlası bekliyordu tribündekileri ve ben de onlardan biri olacaktım.

Beklediğim gibi de oldu. 90 dakikanın kaçırdığım 25-30 dakikalık kısmından geriye kalan dakikalar boyunca maçı 5 dakika anca izleyebildim.  Geriye kalan sürede ya gözüm tribünlere ya da aklım düşüncelere takıldı kaldı hep. Bu doğrultuda ilk önce tribünleri sonra da maç boyunca beni alıkoyan düşünceleri anlatayım.

Ankaragücü taraftarı takımlarının içinde bulunduğu zor duruma aldırış etmeden 80. dakikaya kadar tüm güçleriyle takımlarını desteklediler. Üstlerine çöken kara bulutlara inat bir umut ışığı aradılar ama bu maçta yüzleri gülmedi. Belki sezon sonunda da tablo değişmeyecek, belki yüzleri yine gülmeyecek ama son haftalarda olduğu gibi dün de gösterdilerdiler ki küme düşseler bile diz çökmeyecekler. İlk yarının sonuna doğru  maraton, ikinci yarının başında ise Gecekondu'nun soğuğa aldırmadan soyunması geçtiğimiz haftalarda yedek forma olmadığı için ikinci yarıya ıslak formaları ile çıkan futbolcular için anlamlı olmuştur.



80. dakikadan sonrası ise Ankaragücü'nü bu duruma düşürenlere ayrıldı. Bu dakikaya kadar Ankaragücü taraftarına genellikle alkışlarıyla destek veren Gençlerbirliği taraftarı bu dakikadan sonra bestelere de eşlik ediyordu. Onlar için sahada ezeli rakiplerine karşı verilen mücadeleden daha çok Ankara'yı satanlara karşı tribündeki mücadele daha önemliydi bu maçta. 

Maçı Gençlerbirliği taraftarının bulunduğu deplasman tribününde izledim. Benim tribüne girdiğim dakikalarda durum zaten 1-0 olmuştu. Ancak skor tabelasına bakmasam bunu anlamama olanak yoktu. Çünkü tribünde bir neşe yoktu. Ankaragücü bu haldeyken onlar da sevinemiyordu. Hatta bir ara sonuçsuz kalan bir Ankaragücü atağından sonra “Ah be!” diyenleri bile duyuyordum. Devre arası geldiğinde etrafımda ne Gençlerbirliği'nin ilk yarıdaki oyunu ne de beklenen oyuncu değişiklikleri konuşuluyordu, devre arasında konuşulan konu Ankaragücü'nün bu zor günlerden nasıl kurtulacağı oluyordu. İkinci yarıdaki bir pozisyonda top eline çarpmasına rağmen hakeme itiraz eden Gençlerbirliği futbolcusuna tepki gösterenlerin arasında yine Gençlerbirliği taraftarı vardı. Böyle böyle maç 1-0'lık skorla sona erdi. Gençlerbirliği kendisini ligin 4. sırasına taşıyan bir galibiyet alıyordu ama tribünde sevinçten daha çok hüzün vardı. Maçın ardından Gençlerbirliği taraftarı kendi takımlarını tribüne çağırdıktan sonra Ankaragüçlü futbolcuları da tribüne çağırdı. Ancak bu hareket Sokak tarafından bir süreliğine yanlış anlaşılmış olacak ki maç sonunda kısa süreli bir gerginlik yaşandı. Ancak bu sorun hemen çözüldü ve karşılıklı tezahüratlara kaldığı yerden devam edildi: "Ankara'yı satanlar hesap verecek..!"


Tribün işi hem bir sevda, hem de bir kavgadır. Her tribüncü farklı bir sevdaya ev sahipliği yapar yüreğinde, her tribüncü farklı bir kavgaya adamıştır ömrünü ama bu maçta 19 Mayıs Stadı'nın tribünleri farklı sevdaların peşinde koşanların omuz omuza verdiği ortak kavgaya tanıklık etti. Ben de bu anın tanıklarından biri olarak büyük bir mutluluk ile bu dayanışmayı izledim. İtiraf etmek gerekirse biraz da kıskançlıkla izledim bu dayanışmayı. Kıskançlığımın sebebi ise basittti. Antalyaspor maçlarında son 5-6 yıldır aynı armaya gönül vermiş insanların -hem tribün grupları arasındaki hem de bu gruplar içerisindeki- kavgalarını izlemekten bıkmış usanmış biri olmam her şeyi açıklıyor sanırım.

Maçın genelinde aklımı kemiren soru ise "Yahu ne olacak bu Ankaragücü'nün hali?" idi. Evet, ben de o statta olan ya da olmayan pek çok insandan farklı bir şey düşünemedim maçta. Herkes gibi ben de bu sorunun cevabını düşünüp durdum.

102 yıllık bir tarih... Kim bilir ne cefalar, ne fedakarlıklar ile dolu... Kendinizi düşünün. Sevdalısı olduğunuz arma için yaptıklarınızı... Bu 102 yılda sizin gibi kaç kişinin bir hikayesi olmuştur bu arma peşinde, kaç ömür tükenmiştir bu arma aşkıyla? Ama bugün Ankaragücü'nün kaderini belirleyen şey bu hikayeler değil ne yazık ki, 2-3 kişinin(!) yaptıkları... Peki, merak ediyorum. Acaba Ankaragücü'nü bu duruma getirenler sebep herhangi bir bedel ödeyecekler mi? Yoksa bu yaşananların bedelini ödeyecek olanlar harçlığını Ankaragücü için vermekten çekinmeyen Arda gibi bu arma sevdalıları mı olacak? Arda gibi sevdalılar bedel öderken asıl suçlular dışarıdaki hayatlarına aynen devam mı edecekler?

Bu kadar basit mi her şey? Bu kadar kolay mı 102 yılın emeğini harcayabilmek? Spor kulüpleri böyle 2-3 kişinin girip, istediklerini yapıp, daha sonra da elini kolunu sallayarak arkalarına bile bakmadan çekip gidebilecekleri yerler mi? Bugün her taraftar yaptığının bedelini kendi ödemek zorundayken onlarca yıllık camiaları enkaza çevirenlerin bedelini  kendilerinin değil de bu camiaların ödemesi normal mi?

Daha önce pek çok köklü camianın yaşamaya mecbur edildiği bir savaşı bugün Ankaragücü veriyor. Bizler de bu savaşın sonucunu bu soruların yanıtları ile beraber bekliyoruz. Bunları bize zaman gösterecek ama o zaman gelene kadar Gençlerbirliği taraftarının başkent derbisinde açtığı pankartta dediği gibi: Pes etme İmalat-ı Harbiye!


21 Ocak 2012

Hakemi de Yeneceksin

Maçtan önceki sohbetlerde verdiğimiz cevap hep aynı idi: Saçma sapan bir pozisyon olmazsa bu maç 0-0 biter. Ancak bunu bozan maçın başından itibaren Antalyaspor idi. Sürekli topa sahip olan, gol atmayı düşünen bizdik. Derken çok büyük tartışmalara neden olan verilmeyen golümüz geldi. Her yerde tartışıldı bu pozisyon, bizim burda tekrar tekrar yazmamıza gerek yok. Tabii ki bu verilmeyen gol futbolcuları da etkiledi bizi etkilediği kadar ama toparlanmamak için bir neden yoktu. İyi oynayan bizdik, galibiyeti hak eden bizdik.

Kişisel olarak Necati'yi çok seviyordum. Takımdaki varlığının bile bizim için kazanç olduğunu düşünüyordum ama bu yıl bu imajı tamamen sildi. Zaten tek forvet durumunda ama kaçırdığı goller, maç içindeki isteksiz tavırları, yorgun görüntüsü delirtiyor artık beni. Hadi goldür kaçar, pozisyon gereği ayağını sokamazsın da 1-0 mağlup durumda iken oyundan çıkarken galip takım futbolcusuymuşcasına sahayı ağır adımlarla terk edişi kabul edilemez.

Ali Tandoğan ile Deniz'e de yüklenmek yersiz gol pozisyonunda. İkisinin de takıma katkıları ortada. Bu tarz hatalar olabilir. Bu futbolculara daha çok sahip çıkmalıyız.

Ancak maçın en büyük kaybı Sammy oldu. 3 puan, takım istikrarı, moral... Bunlar tabii ki çok önemli detaylar ancak yükselen değer Sammy'nin sakatlığı çok üzdü beni. Herkesin takdirini kazanmış, bizim de kalede güven verdiğine inandığımız genç futbolcunun sakatlığı takımı kötü etkileyecektir. Sanırım 2 ay sahada olamayacakmış. Yani sezonu kapattı diyebiliriz. Artık gelecek sezona daha sağlam bir giriş yapar inşallah Sammy.

Mehmet Özdilek-Beşiktaş muhabbetleri yine başlamış. Biz yazmaktan sıkıldık, blogu takip edenler zaten hep benim hem Özgün'ün hoca hakkındaki düşüncelerini biliyor. Ondan dolayı yine burda aynı cümleleri tekrarlamak istemiyorum.

Son olarak da maçtan sonra çıkıp "hakem böyle böyle yaptı", "Almedia'ya ikinci sarıyı vermedi" tartışmaları bize birşey kazandırmayacak. Önce sen Beşiktaş'ı ardından yetmiyorsa hakemi de yeneceksin. Sonra daha bir gururlu hakem hatalarını eleştireceksin.

Ha bu kadar lafın üstüne maçın yıldızı kimdi diye sorucak olursanız da sahanın sağ taç çizgisinde bulunan yan hakemdi. Onu yenemedik işte biz.

19 Ocak 2012

Cennet Mekan Antalya


Yüzyıllar önce bir kralın cenneti bulduğu,
eşsiz bir liderin dünyanın en güzeli olarak betimlediği bir şehrin peşinden koşuyoruz.

Ne Mutlu Antalyalıyım Diyene!

15 Ocak 2012

Mersin İY Maçı Sonrası

Neler kaçtı be!

Antalyaspor güzel futbol oynamış, iki gol atmış... Bu ne şimdi diyeceksiniz. Neden hala eleştiriyorsun diyeceksiniz. Yok arkadaş yok. Eyvallah çok keyifli bir 25-30 dakika izledik. Takımla izlerken gurur duydum. Tita yerinde oynuyor, Emrah ilk 11'in hakkını veriyor, Doğa şahane bindiriyor derken keyif alıyoruz. 

Maçtan önce yazmıştım, en büyük handikabımız Minev olacak diye. Ancak onun yerine oynayan Antalya çocuğu Musa Nizam onu aratmadığı gibi, takımın en iyilerinden bir tanesi idi. Ali Zitouni'nin attığı gol onundu desek abartmış olmayız herhalde. Tabi burda Zitouni'nin kafası, dönen topu takip edişi alkışlanacak hareketlerdendi. 

İlk yarıda en üzüldüğüm an Ali Tandoğan ile Deniz arasındaki sürtüşme idi. Önceden de başka futbolcular arasında yaşanmıştı bu tarz olaylar. Mehmet Özdilek'in bu olaylara son vermesi gerekiyor. 

Mehmet Özdilek demişken de hocayı tebrik etmek lazım. Hoca Antalya'da çok seviliyor ancak çok da eleştirilmeye başlandı. Ancak hoca uzun zaman sonra herkesin üzerinde hemfikir olduğu bir kadro ortaya çıkardı ve değişiklikleri de yerinde kullandı. 

Necati yine yokları oynadı. Ne oldu bu adama anlamak mümkün değil. Zitouni'nin hala kendine güveni yok, durarak oynamaya devam. Doğa çıkana kadar oldukça iyi bir performans gösterdi. İnşallah sakatlığı ciddi değildir, Beşiktaş maçında lazım olacak bize.

Sammy hakkında da ne yazsak boş. Takım az pozisyon veriyor zaten ama yan toplardaki, uzaktan şutlardaki performansı tüm Türkiye tarafından alkışlanıyor haftalardır. Böyle devam etmeli. 

İkinci yarıdaki pozisyonlara değinmeye gerek var mı bilmiyorum ama bu akşamki galibiyetten çok fazla keyif almadıysam sebebi bu pozisyonlardır. Kaç tane kontra yakaladık, kaçırdık; kaç tane karşı karşıya kaldık, kaçırdık. Hadi bu maçta 2-0 önde idik de gelecek hafta Beşiktaş karşısında bu pozisyonları bulabilecek miyiz? Transfer dönemi bitmeden artık başkanın bunları görmesi lazım. 

Ne olursa olsun bize Akdeniz Akşamları'nın en güzel Antalya'da yaşandığını gösteren futbolculara teşekkürü bir borç biliriz.

14 Ocak 2012

Mersin İY Maçı Öncesi

Yine bir deplasman, yine korkulu dakikalar yaşatacak bir maç... Mersin ilk yarı sağlam bir çıkış yakaladıysa da son maçlarda özellikle düşüşte... Bir de bunun üzerine eksikleri eklenince bu maçtan Mersinlilerin umudu az... E bizim deplasman karnemiz de zaten ortada... Her an her şeyin olacağı bir maç bizi bekliyor.

Bizde tek eksik Kayseri maçında cezalı duruma düşen Minev... Şu günlerde takımın en formda isimlerinden biri olması da bizim için ayrı handikap. Özellikle deplasmanda gol yememeyi düşünerek oynadığımızı düşününce de oldukça canımı sıkıyor bu eksik. Dikkatli olması gereken bir başka futbolcu da Necati... Eğer bu maçta kart görürse Beşiktaş maçında cezalı duruma düşecek.

Yıllardır Antalyaspor ile Mersin İY taraftarı arasındaki sürtüşme de maç öncesi sanal ortamda başladı. Ben bu yazıyı yazarken de tayfalar yola çıkıyor olmalı. Oraya giden herkese 3 puandan önce iyi yolculuklar diliyorum, çünkü Antalya ile Mersin komşu olup da birbirine en uzak olan iki ildir herhalde. Bir de Mersin yolunu bilenler bilir. Bu hava koşullarında dikkatli olmak lazım.

Oraya gidenler için, burda güzel haberler bekleyenler için, Antalya şehri için kazanın gelin şu Akdeniz derbisini.

Akdeniz Akşamları Antalya'da bir başka güzel.


11 Ocak 2012

ZTK | Gaziosmanpaşa Maçı Sonrası

İsim olarak kolay gözükse de içten içe herkesin korktuğu bir rakibi geçtik. Böyle durumlarda alt liglerdeki kulüpler oldukça zorlayabiliyorlar. Bir de maçtan önce zeminin kötü olduğu haberleri gelince herkesi bir telaş aldı tabii...


Kadroda beklenmedik isimler vardı maç öncesi. Mehmet Yılmaz, yeni transfer Emre Torun kadroya girmiş; Hüseyin Atalay ise bu sezon ilk defa ilk 11'de sahaya çıkıyordu. Emre Torun'un performansını gerçekten merak ediyorum. O sahadaki performans ne kadar gerçeği yansıtır o ayrı bir tartışma konusu.

Korkularla başlayan maçın üstüne, bir de ilk golü yiyince acaba demeye başladık. Neyse ki ardı ardına goller gelmeye başladı. Ulusal basında iki golü de Radeljic attı dense de maçı yerinde takip eden Antalyasporlu basın görevlileri ikinci golü Uğur'un attığını söylüyor. Bu da ulusal basının ne kadar baştan savma iş yaptığının ayrı bir göstergesi... Çok zor olmasa gerek Antalyasporlu bir basın mensubundan bilgi almak. 

Rakibimiz belli olsun, kupa hakkındaki düşüncelerimi ona göre yazacağım. Ondan bu yazıyı uzatmak istemiyorum ama o sahada tur atlayan futbolcuları da tebrik ediyorum. Fotoğraflar geldi, saha berbat gerçekten... Sakatlık yaşanmadığına sevinmemiz lazım. 

Ne olursa olsun, 3 gol atmak güzel be.

10 Ocak 2012

Ruud Ruud Ruud

Henry'nin Arsenal'e dönüşü ile keşke Ruud da yuvaya geri dönse diye düşündüm. Eminim bir çok insan da istemiştir bunu, fena mı olur Old Trafford yine yankılansa Ruud, Ruud diye.

Nistelrooy'un United'ta oynuyorken attığı 20 golü izleyerek yetinelim bari.



08 Ocak 2012

Antalya Üniversite Kadar Olamadı

Antalyaspor ve hatta Antalya acınacak halde... Ancak bu kimsenin umrunda değil.  Koskoca Antalyaspor iki yıldır bir otelin yaptırmış olduğu tesislere mahkum. Koskoca Antalya 2 yıldır amatör futbol takımlarının maç yaptığı 800 kişilik sahalarda milli bayramlarını kutluyor ama kimse buna bir ses çıkarmıyor.

"Antalyaspor Mardan'dan kurtuldu!"

Antalyaspor Mardan'dan nasıl kurtuldu arkadaş? Biri çıksın anlatsın bana. Yer mi belirlendi, inşaat mı başladı, stat bitti de bugünkü Kayserispor maçını yeni stadımızda mı oynayacağız? Hayır Antalyaspor artık şehir merkezine döndü, Antalyaspor artık Akdeniz Üniversitesi'nin yaptırmış olduğu statta oynayacak maçlarını.

Yazıklar olsun be. Bir de bunu kutluyoruz. Ulan sen koskoca Antalyasın be. Seni geçici olarak önce elin Azeri'si kurtarıyor, şimdi de şehrinde bulunan üniversite... Bak bak bak koskoca Antalya... Turizm başkenti... Türkiye'nin gözbebeği... Akdeniz'in incisi...
 
Hadi diyelim bu stada iki yıl boyunca daha rahat maçlara gidelim diye taşınıyoruz. İki yıl içinde Antalya'ya stat yapılacak teminatı mı aldı başkanlar? Veya size sorayım. Aranızda iki yıl içerisinde Antalya'ya yeni stat yapılacağına inanan var mı? Bir de çıkıyoruz üniversite stadının fiziki şartlarını tartışıyoruz. Yok tribünler sahaya uzakmış da, yok şehir içindeymiş taraftar gelirmiş de... Taraftar gelse ne olacak? Sen yine kendi evinde olmayacaksın, tribünlerde Antalya yazmayacak.

Herkes kendi işine bakıyor. Herkes Antalyaspor üzerinden nemalanmaya bakıyor. Mardan'ın stadını biz kullanmadan önce kim biliyordu? Mardan'ın yaptığı reklam, bizden aldığı para, tesislere yapılan yol her şey yanına kâr kaldı. Şimdi gidiyoruz üniversiteye. Üniversite yapar bir ton reklamını, Antalyaspor'un bile Süper Lig'te kullanabildiği standartlara uygun spor alanları, gelin üniversitemizi tercih edin. Ooh belediye de yapar kale arkasını; tamam, iki yıl takılsın işte Antalyaspor. Ee bu Antalyaspor 2 yıl sonra nereye gidecek, takımı amatör kümeye düşmesine rağmen stadyumuna ışıklandırma yapılan Isparta'ya mı? Yoksa biraz da oranın reklamı yapılsın diye Alanya Oba Stadı'na mı?

Biz devam edelim bizi uyutmalarına, biz devam edelim "siyaset bizi bitirdi"cilik oynamaya. Biz devam edelim "Türel yapacaktı, Akaydın yaptırmadı." "Ama merkezi hükümet istemiyor" diye içi bir türlü doldurulamayan tartışmalara. Biz hala koskoca Antalya halkını bir araya getiremediysek, siyasi partilerin il teşkilatlarını bir araya getiremediysek daha çok taşınırız ordan buraya.


Başımızdakiler ne derse o. Hadi bakalım bugün burdayız, yarın ordayız. Biz gideriz canım ne olacak? Ne de olsa yörüğüz, alışkınız göçebe yaşama.

07 Ocak 2012

Finaller!


Yeni yıl ile birlikte final dönemine de girmiş bulunuyoruz.
Bu yüzden ocağın 20'sine kadar blog olarak çok aktif olamayacağız.

Bize finallerde, Antalyasporumuza yeşil sahada başarılar...
 

Kayserispor Maçı Öncesi

Çok önemli bir maça çıkıyoruz. Hani diyor ya Mehmet Özdilek "Her maçımız bir final."... Aynen öyle bir maç... Rakip son zamanlarda toparlanmaya başlayan Kayseri... İlk yarı güzel bir gol organizasyonuyla attığımız gol ile 3 puanla dönmüştük Kayseri'den hatırlayacağınız üzere.

Yarınki maç camia için çok önemli. Zaten karışık bir şekilde girmiştik araya, bu arada insanların beklentisi takıma yapılacak olan forvet transferi idi. Ancak şu güne kadar hala açıklanmış bir transfer yok. Her şey dedikodudan ibaret ama ne yazık ki artık taraftar dedikodu istemiyor. Geçen maç Antep'te son dakikadaki gol ile gelen mağlubiyet de tuzu biberi oldu karışıklığın.

Taraftardaki heyecan eksikliği için hiç şehirde şöyle bir tur atmaya gerek yok. Antalyasporlular olarak en kalabalık olduğumuz TribünDergi'de maç başlığına bir bakayım dedim. Dün akşam açılmış başlık... İçerisinde 7 tane post var. Ancak hiçbiri de yarınki maç ile ilgili değil. Acaba maçtan sonra hangi bahaneyi duyacağız diye.

Yarınki maçta yine eksiklerimiz var. Ancak Mehmet Eren ile Erkan'ı eksikten saymıyorum. Mehmet Yılmaz kim gerçi tanıyan var mı onu da bilmiyorum ama Uğur bizim için handikap olucaktır. Çünkü oynadığı zaman takımı taşıyan bir oyuncu. Hep belirttiğimiz gibi o gününde olursa takım da gününde oluyor. Ancak cezası nedeniyle oynayamayacak.

Yarın tüm Türkiye'de olduğu gibi Antalya'da da fırtına bekleniyormuş. Duyduğuma göre Antalya bugün de fırtınalıymış ama bildiğimiz üzere Antalya fırtınadan sonra sever güneşi... İnşallah yarın daha güzel bir hava olur da Antalyaspor'un alacağı 3 puan ile biraz da olsa rahatlarız.
 

05 Ocak 2012

Gaziantep Maçı Sonrası

Maçtan önce SevenAs grubunun twitter sayfasında "Bizi bulsun her cefa, razıyız saldır Antalya" yazıyordu. Ne kadar doğru ne kadar güzel bir söz. Yıllarca çekmedik mi zaten cefa?
 
Ama biraz saldır be Antalya!
 

02 Ocak 2012

Teşekkürler Başkan

Şike davası başladığından beri açıklamaları ile şikecilerin yanında olacakmış gibi gözüken Akıncıoğlu'na baskılar artmaya devam etmişti. Kulüpler Birliği'nin başkan yardımcısı olmasından ötürü yapacağı açıklama önemli idi. Biz de herkes gibi üzüntü verici bir açıklama beklerken, başkan bugün Antalya ve Antalyaspor'a yakışır şekilde, 58. yasasının değişmesini istemediğimizi açıkladı. Yani suçu yapan cezasını çekecek dedi.

10 yıl önce de şike karşısında onurlu duruş sergileyip, şikecilere dava açan Antalyaspor. Adı şikeye karışmayan iki kulüpten biri Antalyaspor. Ve bugün yine şikeye karşı duruş sergileyen Antalyaspor. Teşekkürler Akıncıoğlu.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...