19 Ocak 2013

Rezalet 1: Mondial Antalyaspor

Perşembe günü maça giderken biraz geç kaldık. OÇAS'ın yaptırdığı bayraklarla içeriye girmeye çalışmak, 3 defa aranmak da bu geç kalışı daha da arttırdı. Bu 3 aramaya rezalet demiyorum tabii ki, başka şehirde olsa "rezaletin büyüğü" olarak addedilecek olan bu olay biz de alışagelmiş bir durum oldu artık.

Neyse bayrakları taşırken Maraton tribününe giden bölümün yanındaki tırda siyah şal tarzında bir atkı gördüm. Çok hoşuma gitti ama vaktim olmadığından çıkışta alırım diye düşündüm. Maç bitti, içeride yaşanan güvenlik rezaletinin üstüne galip gelmemizin sevinci ile yine bayrakları taşıyarak çıkarken baktım bir tane atkı kalmış, onu da Ercan Göksel alıyordu. Artık geçti deyip yürümeye devam ettim ama baktım orada bir hareketlilik devam ediyor. Herhalde bir daha çıkardı dedim. Almaya giderken Ercan abi tuttu "Oğlum alma o atkıyı. Takarsan bir daha tribüne sokmam seni." diyor gülerek. Abi "Niye ya?" diyorum tam atkıya uzanıyorum pat armanın üstünde Medical Park yazıyor. "Yok abi almam zaten. Manyak mıyım?" derken "Ne Medical Park'ı oğlum? Mondial yazıyor, iyi bak." diyorlar. 


O an bir durdum, düşündüm. Gerçekten anlayamadım. Ne alaka diyorum, şaşıyorum, babamla seneler sonra maça gitmişiz, gidip store'da çalışanlara da çıkışamıyorum, babam bekliyor. 

İnternete 10 gün sonra bugün bilgisayardan girebildim. Sağolsun Özgün araştırmış biraz. Mondial Hüseyin Acarlıoğlu'nun deri ve pırlanta işleri yapan firması. Yurt dışında Mondial ismi ile yurt içinde de Alice ismi ile satış yapıyorlar. Yabancı turiste satmak için yapacaklarını düşünsem daha da canım acıyor. Neden yabancı turist sırf Mondial var diye alsın atkıyı? En iyi düşünceyi takınmak istiyorum, olmuyor.

Resmen canım acımaya başladı. Artık bizim tribünde bile herkes dalga geçiyor. Tepkisiz bir topluluk olduk. Adamlar -evet Antalyaspor yönetiminden adamlar diye bahsediyorum- babasının çiftliği gibi yönetiyorlar kulübü. Antalyaspor bir amaç değil, bir araç hepsi için. Bizden büyük abilerimizin senelerce kanını akıtarak kovaladığı armayı reklam panosu olarak kullanıyorlar. Sen kendi store'unda işportacılık yapar gibi nasıl atkı satıyorsun? Bu nasıl bir mantık, bu cesareti nereden alıyorsun Acarlıoğlu?

Antalyaspor Store'un işletme hakkını Fahrettin Takma aldı. Çıkıp bu atkılarla ilgili açıklama yapmak zorundadır. Taraftarlığı, sevdayı, her şeyi bir kenara bıraktım. Bu işletme mantığına aykırıdır. Sen taraftarın nefret ettiği bir şeyi satmaya çalışıyorsun. Bu satış stratejisi aptallıktır, iflası hazırlamaktır. Kimler yönetiyor bu store'u, bu kulübü? 

Kimse açıklama yapmaz zaten de yaptığını varsayalım. Desin ki Acarlıoğlu "ben kulüp kazansın diye yaptım." ama 300 tane atkı yaptırmakla katkı yapılmaz. 300 atkının maliyeti en fazla 900 liradır. Madem o kadar delikanlısınız, madem o kadar kulübü düşünüyorsunuz neden hiçbiriniz forma sponsoru olmuyorsunuz? Böyle ucuz populizmlerle bize gelmeyin.

Bu takımı taraftarı için yönetmeyecekseniz defolun. Gerekirse 2. Lig'de olalım ama onurlu olalım. Takım bizim olsun. Bizim böyle şeylerle başarı isteğimiz yok. Senelerce takım kafaya mı oynadı da biz bu takıma sevdalandık?




  

17 Ocak 2013

ZTK B Grubu | 2013'ün İlk Galibiyeti

İki mağlubiyetle başladığımız 2013'ün ilk galibiyetini Eskişehirspor karşısında aldık. Bu ilk galibiyet camiamıza hayırlı olsun ve bu galibiyetin devamı gelsin inşallah.  Maça gelince maç Isaac'in 32. dakikadaki golü ile 1-0 sonuçlandı ama daha farklı skor da olabilirdi Maç içerisinde farkı artırabileceğimiz fırsatları değerlendiremedik ama bu galibiyetle puan durumunda fırsatı kaçırmadık ve Trabzonspor'un yenilgisiz devam ettiği B Grubu'nda gruptan çıkma adına Eskişehirspor'un bir adım önüne geçtik.


Maç sonunda topla oynama istatistikleri öğrendiğimde aslında şaşırdım. Eskişehir %64'e %36 üstündü çünkü. Doğruyu söylemek gerekirse ciddi bir fark ama oyuna baktığımızda bu farkı hiç hissetmedik neredeyse. Bunun en önemli nedeni de aslında son iki maçtır eleştirdiğimiz topu öldürme olayına girmeyip bu maçta kazandığımız topları etkili kullanmaya çalışmamızdı. Orta sahayı tek toplarla hızlı bir şekilde geçtik ve Eskişehirspor buna bir çözüm bulamadı ve pek çok etkili atağımız oldu. Bir kez daha gördük ki marifet topla çok oynamak değil, topla verimli oynayabilmek.

Ancak maçın istatistikleri arasında beni düşündüren bir tanesi var ki teknik kadronun da üzerinde durması gerekiyor. Eskişehirspor ceza sahasına 30'un üzerinde orta gönderirken Antalyaspor için bu sayı 10 civarındaydı. Bizim ceza sahasına ortaların sayıca düşük olmasına lafım yok. Yukarıda yazdığım oyun anlayışına göre bu zaten normal bir sonuç olarak kabul edilebilir. Ancak Eskişehirspor'un 30 ortası pek de normal değil. Ha sorarsanız ceza sahamızda sıkıntı yarattı mı diye yaratmadı, hatta şöyle bir düşününce Eskişehirspor'unyarattığı en ciddi tehlike Dede'nin uzaktan şutunun direkten dönmesiydi diyebiliriz ama yine de ceza sahana 30'dan fazla orta geliyorsa bunlar bu maçta başını yakmadı ama bir diğer maçta yakar.

Gelelim bireysel birkaç değerlendirmeye... Sammy üzerine çok fazla sorumluluk düşmese de performans açısından olumlu bir tablo çizmeye bu maçta da devam etti. Şu an için en göze batan eksiği topu oyuna sokması... Önüne gelen topa öylesine vurmak yerine biraz daha oyunu okuyarak topu değerlendirmeli. Özellikle kontra atağa döndüğümüz dakikalarda böyle birkaç top çok işimize yarayabilirdi.

Son günlerde adı transfer dedikodularına karışan Musa Nizam hatasız top oynadı. Daha çok forma şansı bulmayı hak ediyor, çünkü oynadıkça performansını yükseltiyor. Ali Tandoğan bu sezon genelde kupa maçlarında forma şansı bulsa da gördük ki geçtiğimiz sezonki performansını koruyor. Aissati iki önemli fırsatı harcadı ama son iki maçtaki formsuzluğundan kurtulmuş gibiydi. Maçın yıldızı kimdi derseniz ben Zeki Yıldırım derim. Trabzonspor maçında oyuna girmesi gerektiğini düşündüğüm isimlerdendi ama bir yandan da tecrübe konusunda bir sıkıntı yaşar mı diyordum. Bugünkü performansıyla öyle düşündüğüm için beni utandırdı. Fazlası vardı, eksiği yoktu bile diyebiliriz bugünkü performansı için.

Yeni transfer Mehmet Sedef sol bekteki performansı ile ilk maçta umut verdi. Umarım diğer maçlarda bu performansını artırarak devam ettirir. Ergün Teber'in düşüşle başladığı bu devre için sol bekte böyle bir alternatifin olması Ergün'ün de performansını yukarı çekecektir diye düşünüyorum. Ayrıca sol bekte sıkıntı yaşamamamız Murat Duruer'in de performansını da olumlu etkiliyor. Murat Duruer arkasındaki oyuna güvendiği sürece daha çok koşuyor, hücuma daha çok katkı sağlayabiliyor.


Bir istisna hariç geriye kalan diğer isimler hakkında da olumlu cümleler yazmak mümkün. O istisnam da Mehmet Eren... İndirdiği toplar hep rakibe gitti, pek çok pozisyonda yine atağın kesildiği isim oldu. 2 sezondur olumlu katkı koyduğu maç sayısı bir elin parmağını geçmez ama Mehmet Özdilek nedense ısrar ediyor onda. Çoğu maçta yedekten oyuna dahil etmişti, bu maçta ise ilk 11'de başlattı Mehmet Eren'i. Oyundan almasını ben beklemiyordum ama beni şaşırttı Özdilek ve doğru olanı yaptı. Ancak en doğru olanı Mehmet Eren'in yerine Emrah Başsan'ı ilk 11'e koymaktı.

Tam olarak tatmin etti diyemeyiz belki ama ilk yarıdaki performansımızı hatırlatan bir maç oldu. Daha da önemlisi gruptaki kaderimizi belirleyecek maçlardan birisiydi, kazanmamız gerekiyordu ve kazandık. Bu maçla birlikte de yoğun ocak ayı fikstürümüzün de ortalarına geldik sayılır, önümüzde kaldı 5 maç...

Son olarak da tribünlere değinmekte fayda var. Yaşanan olaylara detaylı bir şekilde Küheylan değinecek ama ben bu yazıdan bir giriş yapmış olayım. Polisin ve özel güvenliğin Antalyaspor taraftarına zulmü devam ediyor ve yönetim taraftarı sahipsiz bırakmaya daha doğru bir ifade ile bu zulmü reva görmeye devam ediyor. Buna artık birileri sesini çıkarmalı ve bir son vermeli.




 

15 Ocak 2013

Antalyaspor'dan Sosyal Medya Atağı

Sosyal medyada yer alan resmi Antalyaspor hesaplarını sırf resmi hesap oldukları için uzun zamandan beri takip ediyordum ama şu son bir haftaya kadar bu hesapların aktif olduğunu söylemek çok da mümkün değildi. Öyle ki bu hesaplardan haftalarca paylaşım yapılmadığı oluyordu. Zaten takipçi sayılarının oldukça düşük oluşu da bunun bir göstergesi...

Son günlerde ise bu hesaplar daha aktif bir şekilde kullanılmaya başlandı. Resmi sitede yer alan haberler eskisine göre çok daha güncel şekilde paylaşılıyor, son gelişmelerle ilgili daha detaylı bilgiler paylaşılıyor. Bu yazıyı yazma ihtiyacını da bugün Antalyaspor resmi Facebook hesabından perşembe günü oynayacağımız Türkiye Kupası maçı için etkinlik açıldığını görünce hissettim. Bu alanda bir şeyler yapılmak isteniyorsa desteğimizi vermiş olalım istedim.

Başlığı "Antalyaspor'dan Sosyal Medya Atağı" olarak attım ama yazıyı okuyunca bu muymuş atak diyenleriniz olabilir. Ancak sosyal medya alanında atılan en ufak adımı bile çok önemseyenlerdenim. Bu yüzden en ufak adımın bile değerli olduğunu düşünüyorum. Çünkü iletişimin önündeki hemen hemen tüm engelleri kaldırmasıyla çok güçlü bir iletişim aracına dönüşen sosyal medyanın sunduğu fırsatları doğru kullanabilmek son derece önemli... Yönetim açısından da taraftar açısından da...

Sosyal medyayı doğru kullanabilmek adına tabii ki yukarıda söz ettiklerimden çok daha fazlasını yapmak gerekiyor. Sadece maç ve transfer haberlerini paylaşmak, özel günler için kutlama mesajları yazmak ve benzeri hareketler yeterli değil. Örneğin anlık fotoğraf ve videolarla da bu iletişime daha fazla görsellik katmak gerekir. Yine de son günlerdeki bu girişim için emeği geçenlere şimdilik teşekkür edelim.


Sosyal medyadaki bu gelişmelere ek olarak geçtiğimiz günlerde Antalyaspor iPhone uygulaması kullanıma sunuldu. Bu da oldukça önemli bir hamle ve -her ne kadar MP ibaresi taraftar için sinir bozucu bir görüntü oluştursa da- umarım Android için de uygulama kısa sürede çıkar. Takip etmek isteyenler için sosyal medyada yer alan Antalyaspor hesapları:

Antalyaspor Resmi Facebook Hesabı: 

Antalyaspor Resmi Twitter Hesabı:
       https://twitter.com/AntalyasporAS

Bu arada son olarak da hem bir hatırlatma hem de ufak bir reklam yapmış olalım. Resmi hesaplar da dahil olmak üzere Antalyaspor camiası ile ilgili Twitter hesaplarını geçtiğimiz  günlerde açtığımız @AS_Camia hesabından takip edebilirsiniz.


Dileğimiz her yerde olduğu gibi sosyal medyada da çok daha güçlü bir Antalyaspor...




  

13 Ocak 2013

ZTK B Grubu | Trabzonspor Maçının Ardından

Yeni yılın ilk 2 maçında da yüzümüz gülemedi. Üstelik bu maçlarda oynanan futbol da hiç tatmin edici değildi. Genel yorum "Takım rehavete kapılmış" olsa da ben bu yoruma kısmen katılıyorum. Oyuncu bazında baktığımızda evet bir rehavetten bahsedebiliriz ama takım olarak çizdiğimiz tablo rehavetten daha çok tedirginlik... Bu tedirginlik içerisindeki Antalyaspor'un son iki maçtaki görüntüsü bu sezon 17 maçta 30 puan toplayan takım gibi değil de geçen sezonun can cekişen takımı gibiydi.


Sezonun ilk yarısında dikine oynayan takım gitti, geriye paslarla topu öldüren Antalyaspor geldi. Trabzonspor maçının ilk 35 dakikasında da bunu sıkça gördük. Zaten orta sahayı zarzor geçiyorduk, o pozisyonları da ceza sahasına nadiren gören topları geri paslarla yeniden orta sahaya göndererek tükettik. Hücumumuzu orta sahadan şişirme toplara emanet ettik. Bu taktikle nasıl gol bulmayı umduğumuzu anlamış değilim. Madem böyle bir oyun oynayacağız o zaman 1,75'lik Diarra değil de bir pivot forvetimiz olması gerekmez mi?

Tüm bunlar aslında dostlar alışverişte görsün hesabı yapılan hücum organizasyonlarımızdı. Aslında hücumu düşünen bir oyun sergilemiyorduk. Hücumu düşünmeyi bıraktığımız anda da hem zaten zayıf olan defansa daha çok yük binmesine neden oluyoruz, hem de bu sezonki performansımızla karşımızdaki rakiplerin bize karşı oynarken hissedebilecekleri baskıyı kendi kendimize yok etmiş oluyoruz.

Golü yedikten sonra yenik duruma düşmemize rağmen bu korkak oyun nedeniyle Trabzonspor kendi yarı sahamızda baskı yapmaya ve gol aramaya devam eden taraftı. Bu dakikalarda Uğur İnceman'ın uzaktan şutu hariç pozisyona giremedik. Ancak ilk yarının son 10 dakikasına girilirken bir kıpırdanma oldu takımda. Sanırım bu kenardan bir müdahaleydi ama bu eğer kenardan bir müdahale ise neden maça böyle başlamadık?

İlk yarının son dakikalarıyla ikinci yarı için daha ümitli başladık, beraberliği de yakaladık ama bu beraberliği sadece 8 dakika koruyabildik. Bir kez daha geriye düştükten sonra bu gole nasıl tepki vereceğimiz önemliydi ama yediğimiz ikinci gol bizim ritmimize sekte vurdu. Oyunun geri kalan kısmında yine ilk yarıya döndü maç. İlk yarıya göre daha istekliydik ama yine de kazanmayı istemedik. Örnek vermek gerekirse kanat organizasyonu yapıyoruz ama içeriye hareketlenen tek Antalyasporlu ya Diarra oluyor ya da Trabzonspor ceza sahası bomboş kalıyordu. Kalan dakikalarda karşılıklı 1'er gol daha izlerken Trabzonspor hak ettiği bir galibiyet alırken biz ise 2013'ün 2 maçından da puansız ayrılmış olduk.


Maçtan sonra maçın hakemi hakkında eleştiriler var ama hakemin performansına laf söylemek için önce takımın sahada görevini tam olarak yapmış olması gerekir. Yine de bir şeyler yazmak gerekirse gereksiz sertliğe izin vermesi hakemin temel hatası olmakla beraber diğer pek çok kararındaki hataları da bana göre karşılıklıydı. Örneğin Tolga Zengin'e sarı kartı gösterirken Tolga Zengin'in elini indirmeye çalışmasına 2. sarıyı düşünmeden vermeliydi. Buna karşılık Sammy'nin penaltı çalınan müdahalesinde de kırmızı kart gerekiyordu.

Hazır laf Sammy'ye gelmişken bir paragraf da ona ayıralım. Geçen sezon sakatlık öncesinde genç yaşına rağmen çok iyi performans çıkarıyordu ama sakatlık sonrası bir türlü o eski görüntüsüne kavuşamamıştı. Bu maçta hataları olmasına rağmen o eski Sammy'yi biraz hatırlatır gibi oldu. Umarım daha da toparlayıp en kısa zamanda o eski performansına ulaşır.

Bu maçta 3 puanla birlikte kaybettiklerimizden biri de Tita oldu. Sakatlığı nedeniyle 1,5 ay sahalardan uzak kalacak. Performans açısından o da eskiyi aratan isimlerdendi ama sakatlığı tabii ki hiç kimseyi memnun etmedi. Ömer Şişmaoğlu'nun sakatlığının takıma etkisini hissediyoruz. Mehmet Özdilek'in oyun içinde kullandığı nadir silahlardan biriydi çünkü. Tita'nın sakatlığı ile hücum hattında bir darbe  daha yemiş olduk. Ona da geçmiş olsun diyelim ve sakatlıktan iyi bir dönüş yapmasını dileyelim.

5 golün, 2 penaltının, 2 kırmızı kartın olduğu maçla ilgili bu satırları not düşerken belirtelim ki bu 2 maç ikinci yarı performansımız açısından bizi umutsuzluğa sürüklememeli. Takımımıza güveniyoruz. Zaten bu iki maçla ilgili eleştirilerimizin temeli Antalyaspor'un kendi gücünü kullanmaktan kaçınması... Artık gücümüzün farkına varıp güzel bir başlangıç için önümüzdeki ilk fırsat olan iç sahada oynayacağımız Eskişehirspor maçına odaklanmalıyız.





 

10 Ocak 2013

STSL 15. Hafta | Sahada Değil, Kafada Yenilmek

Tita yine "Nerede o eski Tita?" dedirtti, Isaac yine kendisinden bekleneni veremedi, Uğur İnceman sahada yoktu diye diye hemen hemen sahadaki tüm futbolcular için sıralayabiliriz bu listeyi. Böyle bir tablo önümüzdeyken genelde "Futbolcu oynamıyorsa hoca ne yapsın?" diyerek mağlubiyetin faturası takıma çıkartılır ama bence bugün bu faturanın çıkarılması gereken ilk yer takım değil.

Devre arasından dönüş yapıyorsun, üstelik 17. dakikadan başlayan bir erteleme maçı oynuyorsun, rakibe bakarsan -ilk yarı performansına göre- ligdeki takımlar içinde en zayıfı... Bu şartlar altında takımın maça tam olarak motive olamamasını anlıyorum demeyeyim ama bir parça anlayabilirim. Peki sahada böyle bir tablo varken durumu bizim lehimize değiştirebilecek ilk kişi kim olmalı? Elbette ki Mehmet Özdilek...

Sahada takım adına aksayan bu kadar ismin olması demek Mehmet Özdilek'in oyuna müdahale edebileceği pek çok seçenek var anlamına gelir. Ancak bu kadar aksayan isme rağmen Mehmet Özdilek bu maçta ne yaptı? 3 oyuncu değişikliği hakkının 2'sini kullandı. Diğer oyuncu değişikliği hakkı bir sonraki maça devrediyor gibi bir şey olsa belki anlarım bu tercihteki mantığını ama böyle bir durum olmadığı için anlayamıyorum. Üstelik belki de ligin en iyi katkı veren yedek kulübesine sahipken bunları kullanmamayı anlayamıyorum.

Bugüne kadar oyuncu değişiklikleri konusunda pek çok kez eleştirdiğimiz Mehmet Özdilek zaten -birkaç maçlık istisna haricinde- çoğunlukla oyuna müdahaleleri ezbere yapıyor. Oyuncu değişikliğini ne zaman yapacak, kim çıkıp kim girecek neredeyse artık hepimiz tahmin edebiliyoruz. Çok rahat oynadığımız bir maçta da, çok sıkıntılı dakikalar oynadığımız bir maçta da aynı hamleleri yapmak ne kadar mantıklı buna siz karar verin.

Ayrıca bu ezbere değişikliklerin iki dezavantajı var. İlki rakibin Antalyaspor'a karşı oyun stratejisini kurmasını kolaylaştırıyor. Rakip karşısında nasıl bir takım olacağını bilerek çıkıyor sahaya. Klasik tabirle kartlarımızı hep açık oynuyoruz. Örneğin bugün bizi çok iyi çözmüştü. Oysa Akhisar gibi motivasyonu düşük olabilecek ve diğer maçlara görece biraz daha risk alınabilecek karakterdeki bir maçta sahada sürpriz isimler kullanılabilirdi.

İkinci olarak oyundan çıksa bile dakika 65-70'ten önce çıkmayacağını bilen bir oyuncuda illaki bir rahatlık oluyor. Örnek vermek gerekirse ilk 30 dakikada çok kötü oynayan bir oyuncu biliyor ki önünde en az bir bu kadar daha süre var hatasını telafi etmek için. Oysa üst üste birkaç hata yaptığı anda gözü hemen hocasında olmalı. Her an oyundan alınabileceği düşüncesiyle bir an önce hatasını telafi etmek için uğraşmalı.


Oyuncu değişikliklerini yazıyorum, çünkü bu maçtaki bu hataları görmezden gelemeyiz. Çünkü bu hatalar sadece bu maça özgü değil, ne yazık ki pek çok maçta karşılaştığımız hatalar... Ancak bu maçla ilgili oyuncu değişikliklerinden önce sorgulanması gereken konu bu maçtaki hedefimizdi. Bu maçta neden 1 puana bu kadar razı oynadık? Neden kazanmak için bir varlık gösteremedik?

Bu çarpıklığı daha iyi anlatmak için hatırlatayım: Maç öncesinde Akhisar'ın ligde en az galibiyet alan takım olarak son sırada yer alıyordu, biz ise ligde -Galatasaray ile birlikte- en fazla galibiyet alan takım olarak liderlik için maça çıkıyorduk. Ancak gelin görün ki kaçan pozisyonlardan sonra kahrolanlar Akhisarlı futbolcularken Antalyaspor'da böyle bir arzuyu göremedik. Son dakikada gelen golle 1 puanda elimizden kayıp gidiyordu ama biz zaten maçı sahadan önce kafada kaybetmiştik.

Neyse daha fazla uzatmadan umarım bu yazdığımız sıkıntılara en kısa sürede bir çözüm bulunur ve ligde ikinci yarıya başlarken bu maç sadece bir kaza olarak kalır. Bu arada Akhisarlıları da tebrik ederiz. Centilmenliklerini bu maçta da sürdürdüler ve hak ettikleri bir 3 puan sevinci yaşadılar. Bundan sonraki maçlarda yolları açık olsun.




 

08 Ocak 2013

"İstanbul başarısız olduğu için" Saçmalığı

Ligde devre arasına girilmiş olması sebebiyle pek çok kişi ilk yarıya ilişkin değerlendirmeler yapıyor. Kimileri için bu değerlendirme "İkinci yarıda İstanbul takımları neler yapmalı ki şampiyon olabilsin?" hesabından öteye geçmezken kimileri de bu değerlendirmede İstanbul takımlarını uzun uzun konuşup Anadolu takımları için de kıymetli 2-3 dakikalarını ayırma lütfunda bulunuyorlar. "Bu sezon çok iyi top oynuyorlar.", "Takımdaki birlik-beraberlik..." ve benzeri klasikleşen birkaç lafı ezbere söyledikten sonra Anadolu takımlarının sıralamadaki yeri hakkındaki gerçek görüşlerini şu cümleyle ortaya koyuveriyorlar: "Tabii bunda Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray'ın puan kayıpları da önemli."

Yani demek istiyorlar ki Anadolu takımlarının sıralamada yukarıda olmasının nedeni Anadolu takımlarının başarısı değil, İstanbul takımlarının başarısızlığı... İşte o dakika kan beynime sıçrıyor. Bu kadar aptalca bir yorum olabilir mi, bu kadar şuursuzluk olabilir mi? Anadolu takımları da İstanbul takımları da aynı ligde oynadığına göre birinin başarılı olması için diğerinin puan kaybetmesinden daha doğal ne olabilir? Anadolu takımları başarılı olmak için yurt dışından takımları mı yenecek, nedir bu yorumdaki mantığınız?

Anadolu taraftarları olarak biz maç sırasında İstanbul takımlarına galibiyet taktikleri veren yorumculardan, maç sonu atılan gazete manşetlerinden ve daha pek çok örnekten iyi tanıyoruz bu İstanbul odaklı zihnniyeti. O yüzden aslında sinirlenmeyeyim diyorum ama onca emeğin böyle görmezden gelinip hiçe sayılmasına da dayanamıyorum. Kolay mı böyle kokuşmuş bir ligde her şeye rağmen bir şeyler başarabilmek? Hiç değil. Dolayısıyla bu emeği kimse küçümseyemez.

Bu düzende bizim Antalyaspor'dan ve Anadolu'dan başka güvenecek hiçbir şeyimiz yok. Sadece Antalyaspor için değil tüm Anadolu kulüpleri için dileğim zaferlerine zaferler ekleyip bu İstanbul düzenini yerle bir etmeleri... Başrolü İstanbula verip Anadolu'yu figüran olarak gören medyanın cümlelerinde belki hiçbir zaman özne olamayacağız ama o cümlelerin yüklemini biz belirlediğimiz sürece bu hedefimize her gün bir adım daha yaklaşmış olacağız. Ölümüne Antalya, ölümüne Anadolu..!




  

Fikstür Fikstür İçinde

09.01.2013 - 19.00: Akhisar Belediyespor - Antalyaspor (Ertelenen STSL 15. Hafta maçı)
12.01.2013 - 20.30: Antalyaspor - Trabzonspor (ZTK B Grubu'nda 2. maç)
17.01.2013 - 20.30: Antalyaspor - Eskişehirspor (ZTK B Grubu'nda 3. maç)
20.01.2013 - 13.30: Antalyaspor - Gençlerbirliği (STSL 18. Hafta maçı)
23.01.2013 - 00.00: Eskişehirspor - Antalyaspor (ZTK B Grubu'nda 4. maç)
27.01.2013 - 00.00: Kayserispor - Antalyaspor (STSL 19. Hafta maçı)
30.01.2013 - 00.00: Antalyaspor - Mersin İY (ZTK B Grubu'nda 5. maç)
03.02.2013 - 00.00: Antalyaspor - İstanbul BB(STSL 20. Hafta maçı)

Futbola verilen ara Antalyaspor için yarın bitiyor. Sezonun ikinci yarısına geçerken önümüzde öyle bir fikstür var ki 25 günde tam 8 maç oynayacağız. Başlıkta da dediğim gibi fikstür fikstür içinde adeta... Bu 25 gün boyunca takım neredeyse antrenman yapmaya fırsat bulamadan diğer maça çıkacak.

Ertelenen Akhisar maçı sebebiyle bizim 8 maçımız var ama kupada yer alan diğer takımlar için de fikstür çok farklı değil. Onlar da bu süreçte 7 maç yapacak. Üstelik bu fikstür sadece yoğunluğu ile değil, lige verilen arayı kısaltması ile de bir dezavantaj yaratabilir. Çünkü sadece STSL'de mücadele eden bir takım için devre arası 28 gün iken bu ara hem STSL hem ZTK'de mücadele eden bir takım için 20 güne düşüyor. Antalyaspor içinse daha da kısa: 17 gün...

Fikstüre bu haliyle bakınca kupada gruplara kalmak bir parça cezaya dönüşmüş gözüküyor. Elbette iki kulvarda birden mücadele etmek her şekilde ekstradan bir yoğunluk yaratacaktır ama böylesine bir yoğunluğa gerçekten gerek var mı? Örneğin grup maçlarını daha erken bir dönemde başlatarak daha geniş bir takvime yayılabilir, bu kadar yoğun bir fikstür oluşturulmayabilinirdi.

Her şeye rağmen takımımıza güveniyoruz. İlk yarıda as kadro-yedek kadro demeden iyi işler yapmayı başardık, ikinci yarıya da inşallah bu fikstüre rağmen ilk yarıda bıraktığımız yerden devam edeceğiz. Ligde de kupada da inadımızı sürdürüp hak ettiğimiz yerlerde olmaya sezonun ikinci yarısında da devam edeceğiz. Sen güldür yüzümüzü Antalyasporum.






 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...