Cuma günü sabahının ilk ışıklarıyla başladı Bursa maceramız... Geceyi geçireceğimiz arkadaşımızın Görükle'deki evine eşyalarımızı bırakıp kahvaltı yaptıktan sonra Bursa merkezi gezmek için yola çıktık.
İlk durak bir dersim sebebiyle gezmek istediğim Basın Müzesi'ydi. Ancak BursaRay'a bindiğimiz Üniversite durağında başlayan yağmur Ataevler'de indiğimizde daha da hızlanmıştı. En son iyice hızlanan yağmur karşısında bir markete sığındık. Bursa insanının yardımseverliği ile burada tanıştık. Önce bizim için taksi çağırmak için uğraşıldı ama taksiye ulaşılamayınca marketten bir kişi bizi kendi arabasıyla gideceğimiz yere kadar bıraktı.
Müzeyi gezdikten sonra şehir merkezine geçtik. Stat tarafındaki durağı kaçırınca Heykel tarafında inip tekrardan stada doğru yürüdük. Tabii bu hareketimiz güzelce ıslanmamıza sebep oldu. Stat tarafına yeniden ulaştığımızda önce BursaStore'dan hatıra atkılarımızı aldık, sonra da biletlerimizi almak için Kültürpark'ın içinden Asayiş tarafına geçtik ama biletlerin maç günü satılacağını öğrenmemimizle eli boş ve daha da ıslanmış şekilde arkadaşlarımızın yanına döndük.
Müzeyi gezdikten sonra şehir merkezine geçtik. Stat tarafındaki durağı kaçırınca Heykel tarafında inip tekrardan stada doğru yürüdük. Tabii bu hareketimiz güzelce ıslanmamıza sebep oldu. Stat tarafına yeniden ulaştığımızda önce BursaStore'dan hatıra atkılarımızı aldık, sonra da biletlerimizi almak için Kültürpark'ın içinden Asayiş tarafına geçtik ama biletlerin maç günü satılacağını öğrenmemimizle eli boş ve daha da ıslanmış şekilde arkadaşlarımızın yanına döndük.
Karnımızı doyurduktan sonra hava koşulları nedeniyle amacımız dolaşmak değildi, bir çay içip İddaa yapabileceğimiz bir mekan bakınıyorduk ki sıcak olur diye diye çarşılara girmeye başladık. İvazpaşa Çarşısı, Bakırcılar Kapalı Çarşısı, Uzun Çarşı derken en son kendimizi Ulu Camii'nin önünde buluverdik. Kötü hava koşulları nedeniyle pek dolaşamadığız Bursa'da Ulu Camii'yi de böylece görmüş olduk.
Gecenin sonu için adres elbette belliydi: Arap Şükrü... Şişeler devrildi, şarkılar söylendi. Derken kurulduğu günden bu yana neredeyse hiçbir Bursaspor maçını kaçırmayan Mustafa Kemal Abimiz ve eşi ile tanıştık, muhabbet daha da şenlendi. Uzunca bir futbol muhabbetinin ardından karşılıklı “Bu maçı biz alalım da diğer maçlarda başarılar” dilekleriyle beraber gece de artık son buluyordu.
Cumartesi sabahına uyandığımızda ise hemen İznik hazırlıklarına başladık. Günün ilk sürprizi kiraladığımız aracın benzininin full olduğu sanıp Görükle'den çıkıp İstanbul yoluna girdiğimizde benzinin bitmek üzere olduğunu fark etmemiz ve yol üstünde Bursa Otogar'a kadar tek bir benzin istasyonunun olmamasıydı. İznik'e varıp Köfteci Yusuf'ta güzel bir yemek yedikten sonra küçük bir İznik turunun ardından Bursa merkeze doğru yeniden yola çıktık. Artık vakit maç saatine giderek yaklaşıyordu.
Stat çevresine geldiğimizde biletlerimizi almak için Asayiş tarafına gittik. Ancak bilet satılan konteynırın bulunduğu alana girmek istediğimizde görevli polis konteynırda bilet satışının bittiğini söyleyerek bizi alana almadı. Maçın başlamasına 1,5 saat kalmıştı ve biletimiz yoktu. Deplasman tribünün girişine gittik. İlk güvenlik kontrolünü yapan görevli polise durumu anlattığımızda ilk başta biletimiz yok diye geçmemize izin verilmedi ama sonra nüfus cüzdanlarımızdan kütük kontrolü yapılarak ilk kontrol noktasından geçtik. Ancak hala çözmemiz gereken bir bilet sorunu vardı. İkinci kontrol noktasına geldik. Burada da derdimizi anlatıp yetkili birisiyle görüşmek istedik. Burada tribünden abilerimizin de yardımıyla geçerek yetkili birisiyle görüşme fırsatını yakaladık. Bizim gibi bu sorunu yaşayan başka Antalyasporlular da varmış. Böylece Antalya'dan devreye girildi ve gişeler yeniden açıldı. Gişelerin açılması, bir kez daha Asayiş'e koşturmaca derken maçın başlamasına 5 dakika kala tribüne girebildik.
Maça dair bir şeyler yazmak gerekirse ilk yarıda rüzgara karşı oynadık ama gol atmayı düşünerek oynuyorduk. İkinci yarıdan rüzgarı arkamıza almanın da etkisiyle ümitli başlamıştık. Tribün olarak da maçın ikinci yarısına ilk yarının aksine etkili bir başlangıç yapmıştık. 15 dakika kadar güzel tribün yapıldı ama 2. yarıda sahada gol atmayı değil de gol yememeyi düşünen bir Antalyaspor karşılamıştı bizi. Bunun sonucu olarak da tribündeki o heyecan kayboldu ve ikinci yarıyı adeta maçın 0-0 bittiğini resmen ilan eden son düdüğü bekleyerek geçirdik. Maç da beklediğimiz gibi 0-0 bitti.
Açıkçası yönetimin ekonomik önceliklerini anlıyor ve destekliyorum. Bu desteğimizi de pek çok kez yazdık. Öyle anlık sportif başarıların peşinden koşmak yerine sağlam adımlarla ilerlemenin gereğine ben de inanıyorum. Bu yüzden Mehmet Özdilek'in transfer tercihlerini de anlıyorum ama ikinci yarıdaki oyunu anlayamıyorum. İlk yarıda kafa kafaya oynayıp ikinci yarıda kendi sahamıza kapanmayı anlamıyorum. Hele ki ciddi bir rüzgar avantajını kazanmışken... İkinci yarının ortalarına doğru oyuna hareketlilik getirecek bir oyuncu yerine +90'da oyundan süre çalsın diye kullanılan bir oyuncu değişiklik hakkını anlayamıyorum. Tamam, deplasmanda 1 puan iyidir ancak 3 puan çok daha iyi değil mi? Haa, 3'e giderken 1'den de olmak da var belki ama bazı deplasman karşılaşmalarında bu riski almaya değer. Bursaspor'u bu kadar moralsiz yakalamışken bu da o karşılaşmalardan biriydi ama biz 1 puana razı olduk.
Yazımı bitirmeden bir de maç sonu yaşanan olaylara değinmek istiyorum. Maçın son düdüğü ile beraber Bursaspor tribünleri Antalya tribünü arasında karşılıklı jestler yapılıyordu. Bursaspor tribünleri Antalya lehine tezahürat yaparken olay çıkan Texas tribünündeki polis müdahalesine Antalyaspor tribünleri “Taraftara uzanan eller kırılsın” diyerek karşılık veriyordu. Derken asıl korktuğumuz başımıza gelmişti. “Bir olay çıkarsa artık Bursa tribünü ile değil de kendi içimizde çıkar” diye maç öncesinde konuşmuştuk ki tribünde bu sefer kan aktı. Bir anda tribüne çevik kuvvet doldu, üst araması yapıldı, gözaltılar oldu.
Olayın sonrasını takip etme fırsatım olmadı ama denk geldiğim kadarıyla iki taraf arasındaki gerginlik devam ediyor. Peki bu gerginlikten kim kazançlı çıkacak? Antalyaspor mu? Hiç sanmıyorum. İhtiyacımız olan birlik beraberlikken birbirimize düşmenin bize faydası olacağını hiç sanmıyorum. Antalyaspor camiası olarak en aşina olduğumuz örneği vermek gerekirse siyasi çekişmenin Antalya milletvekillerini nasıl 'Antalya milletvekili' olmaktan çıkarıp şu veya bu parti milletvekili haline dönüştürdüğünü stat konusunda görüyoruz. Biz de tribünde her ne zaman Antalyasporluluğumuzu 2. plana koyar; farklı sevdaların, farklı kavgaların peşinden koşmaya başlarsak o zaman Antalyasporlu olmaktan uzaklaşırız.
Olayın sonrasını takip etme fırsatım olmadı ama denk geldiğim kadarıyla iki taraf arasındaki gerginlik devam ediyor. Peki bu gerginlikten kim kazançlı çıkacak? Antalyaspor mu? Hiç sanmıyorum. İhtiyacımız olan birlik beraberlikken birbirimize düşmenin bize faydası olacağını hiç sanmıyorum. Antalyaspor camiası olarak en aşina olduğumuz örneği vermek gerekirse siyasi çekişmenin Antalya milletvekillerini nasıl 'Antalya milletvekili' olmaktan çıkarıp şu veya bu parti milletvekili haline dönüştürdüğünü stat konusunda görüyoruz. Biz de tribünde her ne zaman Antalyasporluluğumuzu 2. plana koyar; farklı sevdaların, farklı kavgaların peşinden koşmaya başlarsak o zaman Antalyasporlu olmaktan uzaklaşırız.
Yazıya da bir son nokta koymak gerekiyorsa keyifli başlayan Bursa macerası da bu üzücü olayla sona eriyordu demek yeterli olacaktır sanırım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Küfür ve hakaret içeren yorumlarınızın yayınlanmayacağını hatırlatır, yorumlarınızı paylaşarak blogumuzu zenginleştirdiğiniz için teşekkür ederiz.