31 Mart 2011

Milli Maçlardaki Renk Cümbüşü


Yukarıdaki fotoğraf İstanbul basınının çok seveceği türden bir fotoğraf... Çünkü Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe taraftarları kol kola, omuz omuza... Her yerde yazmışlardır şimdi: “Avusturya maçında tribünlerde özlediğimiz görüntüler vardı. Farklı renklere gönül veren...”

Benim şahsi görüşüm milli maçlara giyilen takım forması insanların gösteriş merakından kaynaklanıyor. Örneğin; maç Şükrü Saraçoğlu Stadyumu'nda... Galatasaray, Beşiktaş taraftarı giyiyor formasını, bakın ben Şükrü Saraçoğlu'na formamla girdim diye arkadaşlarına gösteriş yapıyor. Fenerbahçeli giyiyor formasını, “Kendi stadımda rengimi her türlü korurum.” hissiyatı uyandırmaya çalışıyor.

İnsanlar milli maça giderken bile bir topluluğa ait olduğunu hissetmek istiyor. Milli bilinç ne yazık ki hala oluşmamış. Stadyuma girdiğinde bir Türk olarak değil de yine tuttuğu takımın taraftarı olarak düşünüyor kendisini. İçeride ona göre bağırıyor. Örneğin; Arda Turan golü milli futbolcu olarak değil de Galatasaray futbolcusu olarak atıyor. E hali ile insanlar bir olması gereken yerde daha evden çıkarken ayrılıkçı bir düşünce ile başlıyor maç gününe...

En başında basından bahsettik. Basının bunda suçu var mı? Yukarıdaki fotoğraf için “Güzel görüntüler” diyen Türk basını değil miydi 2002 yılında kıpkırmızı Kore tribünlerine bakıp bizim ülkemizde neden böyle olmadığını sorgulayan; Hollanda tribünlerine bakıp herkes turuncu giyip bir oluyor ama bizim ülkemizde neden olmuyor diye hayıflanan?

Sen haftalar öncesinden başlarsan milli takıma neden 6 tane Galatasaraylı futbolcu seçiliyor da Beşiktaşlı 2 tane futbolcu seçiliyor diye tartışmaya, sen yaparsan neden Trabzonsporlu X futbolcu forvet oynuyor da Fenerbahçe'nin golcüsü Y oynamıyor tartışmasına insanların kafasına sokarsın bu ayrımcılığı...

Bunun önüne geçmeye çalışacak ilk kurum TFF'dir. Her hafta kulüplere uçuk rakamlarla cezalar kesiliyor. Çok zor olmasa gerek düşük kalitede 20 bin, 30 bin forma bastırıp maç girişinde dağıtmak. Belki görmüyorsunuz ama dağıttığınız Türk bayrakları ne yazık ki ayaklar altında kalıyor bir süre sonra. Onun yerine biraz daha masrafa girip forma veyahut tişört bastırabilirsiniz.

3 İstanbul kulübünün her yerde mağazası bulunuyor. Yapın dayatmanızı, zorlayın milli takımı ürünü de satsınlar. Özellikle maç günleri ucuz tişört ve formalar satılsın. Bir maç alınmaz iki maç alınmaz ama illaki birilerinin dikkatini çeker.

Eğer bu kulüp ürünleri kullanımının önüne geçilirse, özellikle son dakikalarda çok yaşanılan stat sahibi takım lehine tezahüratların da önüne geçilecektir. Etrafına bakıp sadece Türkiye ürünleri gören insanlar bağıramayacaktır takımları lehine.

Biz tribünde tek renkliliği, birlikteliği sağlayamazsak futbolculardan o birlikteliği nasıl bekleyebiliriz?

29 Mart 2011

Antalya Stat İsteğini Haykırıyor

Antalya'dan uzak olduğumuzdan Antalya halkındaki stat heyecanı ne durumda bilemiyoruz ama seçimin yaklaşması ile özellikle sanal dünyada stadyum baskısı artmaya başladı.


Önce sanal imza kampanyası ile başlayan kampanyalar daha sonra bir bildiri ile toplanan imzalara dönüştü. Antalya dışında Afyon'da, Bucak'ta, Ankara'da, Isparta'da imzalar toplanmaya devam ediliyor.

 Özellikle son günlerde twitter dünyasında çok çalışmaya başladık Antalya aşıkları olarak... Ulusal basına sesimizi duyurmak için en kısa yol olan twitterda #antalyayahemenstad trend çalışmaları başladı.

 Bu kavgada bizimle birlikte olan Antalyaspor1966, ozersozers, 07as1966, gokce_mehmet, zevren07, tHeFaNoF07, yusufkaplaan, krchsyn, mahmutdundar, mrt_zgn, firatgunayer, hsnsari, u_aydin88, celepcelep ve daha niceleri ile bu isteğimizi sürekli gündemde tutmaya çalışıyoruz.


Bunun yanında sevdalılardan isteğimiz yazabildiğimiz, sesimizi duyurabileceğimiz her platformda bu stat meselemizi dile getirmeniz... Örneğin; çok fazla insan tarafından ziyaret edilen Ekşi Sözlük, Tribün Dergi gibi sitelerde açılan Antalya Stadını İstiyor başlıkları gibi...

Bu şehir bizim şehrimiz, bu stadı biz yaptıracağız..!

24 Mart 2011

Yeni Beste


Ecel gelirse gelsin,
Alıp canımı gitsin.
Allahımdan tek dileğim
Şampiyonluklar göstersin.

Bu şanlı arma uğruna,
Deplasman yollarında...
Aklımda tek bir sevda,
Sakarya'da Bursa'da...

Konya deplasmanına giderken Baha Abi ile Halit Abi bir gece öncesinde bir besteye başlamışlar. İlk kıtası arabada çok beğenildi, ikinci bölüm için çalışmalar başladı ve beste ortaya çıktı. İnşallah tribünlerde söylenir.

22 Mart 2011

Konya Deplasmanı

Kesin gidiyoruz Konya'ya diye daha Beşiktaş maçında konuşulmaya başlanmıştı. Maç günü cumartesi olarak açıklanınca ah dedik gidecek adam zor buluruz. Antalya'da maçlara beraber gittiğimiz abilerimizin toplantıları çıktığı için kalkacak araba da yalan oldu. Sonra yine bir şekil ayarlandı. Özgün ile beraber ödenecek olan kirayı yalan edip bir otobüs firması ile o Ankara'dan ben Isparta'dan yola çıkıp Konya'da buluşmak üzere anlaştık. Özgün biletleri aldı. En son konuşmamızı yaptık internette, yarın görüşürüz dedik ki bu vedalaşmadan yarım saat sonra Özgün'den acı haber geldi. Özgün'ün büyükannesi ne yazık ki vefat etmiş. Haliyle bizim deplasman da yalan oldu deyip biletleri iptal ettirdik. Ancak gece içim içimi yediğinden olsa gerek ilk işim sabah 05:00'da uyanıp ilk otobüsle Antalya'ya gitmek oldu.

Red Soldiers'tan abilerimin ayarladığı arabayla gidicektik Konya'ya. Yola çıktığımızda daha Manavgat'a gelmemiştik ki geceden Baha ve Halit abilerin başını getirdiği bestenin sonunu bağladık hep beraber. 10 numara deplasman bestesi çıktı ortaya. İnşallah ileride söylenir tribünlerde de. Manavgat'ta alışveriş yapıldı, iddaa oynandı, tekrar yola çıkıldı. Konya'ya yaklaştıkça her 5 km'de bir duran jandarmaya şaşırırken Seydişehir girişinde polis ile ilk münasebetimiz oldu. İyi niyetli, sanırım biraz da canı sıkılmış bir polis aracı bize eşlik etmeye başladı ama esas bomba polislere rakı alabileceğimiz yer soran Cüneyt Kaptan'dan geliyordu. Acaba bu polis bize ne kadar eşlik edecek diye düşünürken kendimizi 60-70 polisin beklediği bir karakolun önünde bulduk. Biz şaşkındık şaşkın olmasına ama bekleyen polis daha şaşkındı. Polisin gidin, gelmeyin buraya işaretlerinden sonra yolumuza devam ettik.

Konya'ya 30 km kala mangal için mola verildi. Seyit Abi'nin hazırladığı tavuklar Halit Abi'nin aşçılığı ile birleşince ortaya az pişmiş bir ziyafet çıktı. Ne yapalım kömürler bu kadarına yetti. Tayfada herkesin karnı doyduktan sonra maça yarım saat kala herkesin uykusu geldi. Hafif hafif esen rüzgar altında acaba maça girmesek de uyusak mı diye düşünülmedi değil yani.

Konya girişinde 07 Gençlik'in otobüsü ile buluşulduktan sonra polis eskortu ile stada varıldı. Biletler alındı, maça girildi. Daha pankartları bağlarken Konya tribünlerinden gol sesi yükseldi. Allah yedik golü derken hakemin golü vermediğini görüp rahat bir nefes aldık. Grup 1966'nın maçın 15. dakikasında girmesi ile daha güçlü hale geldik ve desteğe hep bir ağızdan daha sağlam devam ettik.


Devre arasına 0-0 giderken sağ tarafımızda açılan Denizlispor atkıları bir an tribünlerimizi galeyana getirse de herkes sonra sakinleşti. İkinci yarı başlarken Antalyaspor taraftarı resmen Konya Atatürk Stadı'nı esir almıştı. Özellikle ilk 15-20 dakika sadece bizim sesimiz duyuluyordu tribünlerde. Gol gelmedikçe daha da arttı desteğimiz, ah bir de gol olsaydı....

Son dakikalara girerken Konyaspor taraftarı ile dalaşmalar başladı. "Konya Gol Gol Gol" girişimleri sayemizde hüsranla sonuçlanıp duruyordu. Küfür eden Konya tribünlerine cevap Konya havası ile geliyordu. Ardından Konya Atatürk Stadı'nda Akdeniz Akşamları yaşanmaya devam ediyordu.

Maç 0-0 bitti. Kaçırdığımız 2 puandan ziyade bizi takımın oyunu üzüyordu. Vasatın çok altında olan Konyaspor'dan 3 puanı almamız lazımdı. Özellikle forvet hattında oynayan oyuncularımızın kendilerini bir an önce toparlaması gerektiği aşikar...

Statta Antalyaspor taraftarı 19:30'a kadar bekletildi. Bu sırada tribün içerisinde ilk gergin anlar yaşanırken daha sonra yerini eğlence aldı. Dakikalarca beste söyleyip dans eden Antalyaspor taraftarları çıkışı bekledi. Özellike 07 Gençlik üyelerinin tek tip görüntüleri görülmeye değerdi.


Stadyumdan çıktıktan sonra Antalyaspor takım kafilesi ile beraber gideceğimizi anlayınca daha da bir heyecan kapladı içimizi. Çünkü Konyaspor taraftarının ilk maçta taşlanan Konya otobüsünün intikamını(!) alacağını biliyorduk. Aslında bir yerde iyi olmuştu takım ile gideceğimiz... En önde takım otobüsü, arkasında gazetecilerin arabası onun da arkasında bizim araba yola çıktık. Konya polisi gerçekten iyi iş çıkarmıştı. Her köşede bir ekip arabası, her sokak başında polis bekliyordu. Yavaş yavaş merkezden çıktıkça taşlayacak adam toplayan polisler de görülüyordu.


Tam bir benzinliğe geldiğimiz sırada eli kapı açma tuşunda olan 4-5 tane Konyalı gören Cüneyt Kaptan direkt durdurdu arabayı. Çocuğun bir tanesi ilk taşı attığında bizim araba boşalmıştı. En önde olduğumuzdan sadece biz varız zannediyordum ama arkamı döndüğüm anda gördüğüm görüntü inanılmazdı. 2 otobüs, 2 Volt'ta bir tek adam kalmamıştı. Herkes Antalyaspor kafilesine taş gelmesin diye kendini öne atmıştı. Özellikle 07 Gençlik polarları bir garip parlıyordu. Gerçekten etkilenmemek imkansızdı.

Burda taraftara ayrı bir paragraf açmak gerekiyor. Stadyumdaki destekten sonra bir kez daha o olayda gurur duyduk taraftarımızla. Belki az kişiyiz ama herkes birbirini kolluyor, armayı taşıyan diğer kişiye bu Red Soldiers'tan, bu 1966'dan demeden herkes kardeş gözü ile bakıyor. Kimse gözünü kırpmıyor bir olay olduğu sırada. Antalyaspor taraftarı bir bütündür, bizi yıkmak çok zordur.

Taraftarımızın o kovalaması sayesinde sadece ilk başta bahsettiğimiz taş gazetecilerin arabasına denk geliyor, oradan hasar yiyorduk. Onun dışında hiçbir otobüste ani durmadan kaynaklanan ufak bir kazadan başka hasar meydana gelmiyordu.

Bu olaydan sonra küçük taşlama girişimleri olsa da açık giden arabaları gören Konyasporlular ellerindeki taşları bırakıp kaçtıklarından başka olay olmadan şehirden çıkılıyordu. Artık bize de dinlenme vakti gelmişti. Isparta'da saat 06:00'da başlayan deplasman yolculuğu 00:30'da Antalya'da son buluyordu.


18 Mart 2011

Antalya Stadını İstiyor, İmzalar Toplanıyor

Stat meselesi uzun zamandan beri Antalya'nın en büyük sorunlarından birisi olmasına rağmen kentten bu yönde bir talep daha önce hiç bu kadar yüksek sesle dile getirilmemişti. Kent uyanmaya başlayınca yetkililerden bu konuda bir bir açıklamalar gelmeye başladı. Çünkü Antalya hiç kimsenin göz ardı edebileceği veya duymazdan gelebileceği bir şehir değil.

Ancak henüz hiçbir şey bitmiş değil. Bu yüzden stadın kapısından girdiğimiz güne kadar bu mücadeleyi sürdürmeliyiz. Bu konuda şu an destek olunması gereken en önemli etkinlik ise İnşaat Mühendisleri Odası Antalya Şubesi ve antalyasporum.com'un öncülüğünü yaptığı imza kampanyasına destek olmak...

Biz de Antalya'da olmamıza rağmen Küheylan Isparta'da, ben Ankara'da elimizden geldiğince imza toplamaya çalışıyoruz.

16 Mart 2011

Konya Maçı Öncesi

Rakip ligte kalmak için neredeyse son şanslarını kullanacak olan Konyaspor... Bu karşılaşmada Antalyaspor'dan ayrılışına herkesin üzüldüğü Ertuğrul Arslan Konyaspor formasıyla sahada, Yılmaz Vural da Konya takımının başında...

Ligin ilk yarısı oynanan maçta istenmeyen olaylar yaşanmış, Konyaspor takım otobüsü taşlanmıştı ve 2 otobüs taraftarımız sabaha kadar jandarma karakolunda bekletilmişti. Şu anda da Konyaspor taraftarlarınca intikam çığlıkları atılıyor. Antalyasporumuz bu maçı kazandığı taktirde oldukça rahatlayacak. Bu yüzden Antalyaspor taraftarı olarak bunların hiçbirine kulak asmadan bu deplasmanda takımımızı en güzel şekilde desteklemeliyiz.

Konya deplasmanı bizi en fazla heyecanlandıran deplasmanlardan bir tanesi... Zira günübirlik gidip geldiğimiz nadir deplasmanlardan... Aslında herkes bu maçı bekliyordu ancak cumartesi olması biraz sıkıntı yaratacak gibi gözüküyor. Bu deplasmana gitmeyi çok fazla isteyip de işten dolayı gidemeyecek bir sürü insan tanıyorum. Şu ana kadar duyduklarımıza göre 07 Gençlik organizasyon yapıyor. Münferit organizasyon haberleri de var. İnşallah güzel bir sayı ile Konya'da takımımızı destekleriz.


Tam Destek, Tek Yürek!


15 Mart 2011

Yönetim ve Mehmet Özdilek

Hasan Akıncıoğlu başkanlığındaki yönetimler görev aldıkları ilk günden son güne kadar bildikleri işi yapmaya çalışıyor ve mali konular üzerinde duruyorlar. Amaç borçsuz ve ekonomik istikrarı yakalamış bir Antalyaspor... UEFA tarafından 2013'te yürürlüğe konulacak olan Finansal Fair-Play uygulamasını göz önüne alırsak bu son derece mantıklı bir tercih... Zaten ortada Finansal Fair-Play gibi bir uygulama söz konusu olmasaydı da Antalyaspor gibi darboğazdaki bir takım için öncelikli olarak mali konulara eğilmek gayet mantıklı bir tercih olurdu. Çünkü ekonomik istikrar sağlanmadan kalıcı başarıların elde edilmesi olanaksız... Yönetim bu konuda hedeflerine tam olarak ulaşmış değil ama aldıkları ödül bu hedefe doğru ne kadar başarılı bir şekilde ilerlediklerinin en somut kanıtı...

Ne yazık ki yönetimin mali konulardaki bu başarısını taraftarlarla olan ilişkisinde gösterdiğini söyleyemeyiz. Burada ilişkiden kastım ne taraftara bilet inmesi, ne de herhangi bir rant olayı... Zaten yönetimin bu konulardaki tavrını en az %5 konusu kadar destekliyorum. Benim söz etmek istediğim yönetimin taraftarı yeterince sahiplenmemesi... Belki yönetim bunu bilerek yapmıyor ama taraftar olarak çoğu kişi böyle hissediyor. Bu konuda yönetimin biraz empati yapabilmesi için durumu şöyle özetleyeyim: Yıllarca sevinçlerimize, hüzünlerimize, dostluklarımıza, kavgalarımıza ev sahipliği yapmış Işıklar'dan ayrılıp Mardan'a kiracı olarak gitmek bir Antalyasporlu için zaten ızdırap... Buna bir de orada özel güvenlik ve jandarmanın anlam verilemeyen tavırları eklenince taraftar olağan bir şekilde birilerinin kendisini sahiplenmesini bekliyor. Haksız bir durumla karşılaşınca kendi sesinden başka birisinin de sesini yükselttiğini duymak istiyor. Ancak yönetim bu konularda sessiz kalarak taraftarın böyle hissetmesine neden oluyor. Bu sorunu aşmak için yönetim içinden bir isim bu konularla ilgilenmek için görevlendirilibilir veya tribün gruplarından belli temsilcilerle belirli periyotlar halinde görüşülebilir. Bu sayede aradaki ilişkiler daha sağlıklı bir şekilde kurulacaktır.

Yönetim mali hedeflere doğru ilerlerken futbolu da Mehmet Özdilek'e emanet etti. Jarabinsky ile 8 maçta sadece 2 puan alarak felaket bir sezon geçirirken böyle bir takımın sorumluluğu üstlenmek açıkçası yürek isterdi. O hem bu yürekliliği gösterdi hem de kesin düşecek denilen takımımızı kümede tutmayı başardı. Bir sonraki sezon ise lig tarihimizin en iyi sezonlarından birini geçirmemizde başrol sahibi isimlerindi ki bunları yaparken hep kısıtlı bir kadrosu oldu Mehmet Özdilek'in... Yukarıda bahsettiğim ekonomik hedeflere ulaşılabilmesi için transfer dönemlerinde tabiri caizse bir kemer sıkma politikası izlendi. Bonservisi elinde olan ve kulübe fazla ekonomik sıkıntı yaratmayacak isimler tercih edildi. Bu durum Mehmet Hoca'yı önemli anlamda kısıtlamasına rağmen sergilediği performansla iyi bir hoca olduğunu ve neler yapabileceğini gösterdi.

Mehmet Özdilek genç de bir isim... Bu yüzden bazı konularda hatalar yapabiliyor. Antalya tribünlerinin Mehmet Özdilek konusunda en çok eleştiriği konulardan ilki oyuncu değişiklikleri... Oyuna müdahale etmek için genellikle son dakikaları bekliyor. Hatta bazen karşılaşma bitmeden giren oyuncunun ayağına top gelecek mi diye beklediğimiz bile oluyor. Bu değişiklikleri daha erken yaparsa hem tribünlerden “Hoca yap artık bir şeyler.” eleştirilerine maruz kalmaz, hem de oyuna giren yeni bir isim bu süre içerisinde mutlaka saha içerisinde bir şeyleri değiştiricek, oyuna bir parça da olsa bir hareketlilik getirecektir. Diğer bir konu ise genç isimlerimize şans vermek konusunda... Genç yıldızlarımızın olgunlaşmasında mutlaka emek harcıyor, o da mutlaka bu isimlerden en iyi şekilde faydalanmak istiyordur ama bu konuda biraz daha cesur davranmalı. Şampiyon bir A2 takımımız var ve tribünler bu gençleri artık sahada görmek istiyor. Çünkü onlara güveniyor. Bugüne kadar izleme şansı bulduğumuz Musa Nizam da Hüseyin Atalay da oynadıkları maçlarla bu güveni boşa çıkartmayacaklarını gösterdiler. Zaten hata yapsalar bile onların yaptığı hatalara tribünlerden daha toleranslı yaklaşılacaktır. Çünkü herkes bu forma için mücadele edecek bu şehrin çocuklarını da sahada görmenin heyecanını taşıyor.

Konuyu şöyle bir toparlarsak yönetim de Mehmet Özdilek de kendi bildikleri işlere yoğunlaşıyorlar ve genel anlamda gösterdikleri başarıyla da camiayı gelecek için umutlandırıyorlar. Yönetim ve Mehmet Özdilek arasında da örnek bir uyum var. Bu da dikkat çekilmesi gereken bir diğer nokta... Yönetim kulübü ekonomik olarak belli bir düzlüğe çıkardıktan sonra vites yükseltecek ve sportif başarı için daha iddialı söylemlerle taraftarın karşısına çıkacak, teknik direktör bu söylemleri hayata geçirebilmek için daha iddialı bir kadro oluşturabilecek. Bu sezon sonu sözleşmesi bitecek olan Mehmet Özdilek eğer taraftarın onu görmek istediği gibi Antalyasporumuzun Ferguson Mehmet'i olur ve bu yönetimin orta ve uzun vadeli planlarında üzerine düşen sorumluluğu üstlenirse bu uyumlu ikili ile daha önceden yaşamadağımız tüm başarılara aday bir kulüp ortaya çıkacaktır. 

14 Mart 2011

Hüseyin Atalay


İleride çok canlar yakacak bu genci bugün yarım saat de olsa ilk defa bir lig maçında izledik. Zaten önceki maçlardan iyi futbolunu keyifle izlediğimiz Hüseyin, Gençlerbirliği maçında da oyuna girdikten sonra takıma hareket getirdi. Tek paslarla oyunu hızlandırdı, çekinmeden şut attı. Bu yolda devam et Hüseyin...

09 Mart 2011

Hayatın İçinden Antalyaspor

antalyasporum.com'un bir iletisi var “Sanatta, sporda, siyasette, sokakta Antalya sevgisi ile yaşamak; Antalya sevgisini yaşatmak...” diye... Düşündük ki gündelik hayatta Antalyaspor ile ilgili yakaladıklarımızı ya da Antalyaspor'u, Antalya'yı hatırlatan anları fotoğraflandırıp burada yayınlasak güzel olabilir. İnşallah güzel bir dizi çıkar ortaya...

İlk fotoğraf Antalya'da oynadığımız ve 0-2 yenildiğimiz Beşiktaş kupa maçının ardından Özgün'ün bir fast food restaurantında ketçap ve mayonez ile yaptığı kalp... Varsın yenilsin Antalyaspor yalnız bırakır mıyız hiç?
2. sınıfta aldığım en ağır derslerden biri idi malzeme bilgisi... Çalıştım çıkacağını düşündüğüm sorulara ağırlık da verdim ama bir türlü ısıl işlemleri adlı konuyu anlamıyordum. Ben de napayım yazdım kağıda sınavda lazım olur diye. Lazım da oldu gerçi...
Isparta'ya geldiğim ilk sene... İlk defa yağarken kar görüyordum. Her Antalyalı çocuk gibi heyecanlı idik. Tabii ki ilk iş sevgilimizin adını balkona yazmak oldu.
Yine ağır bir ders olan termodinamik finaline çalışırken kitabın sayfalarına dersin birinde yazdığım Antalya SK yazısı dikkatimi çekti. Ders çalışmaktan kaçmak için fotoğrafını çekeyim dedim. Arkada kareye giren Antalyaspor bardağını gördüğümde güzel bir süpriz oldu benim için...

Eski Bir Hikaye: Yeni Kale, Yeni Heyecan

Antalyaspor taraftarı denince tüm ülkede Curva Nord yani kuzey kale arkası cehennemi akla gelir. 07 Gençlik Türkiye'deki ilk curva gruplarından bir tanesidir. Tüm Türkiye'de Adopen denince akla 07 Gençlik geliyorsa demek ki abilerimiz bu tribün işini başarmıştır.

Yaşımız dolayısıyla Adopen'in açılışına ilişkin çok fazla anım yok. Açılış maçını babamla beraber her zaman maçları izlediğimiz kapalı tribünden izlemiştim ama çok bir anı kalmadı aklımda...

Ancak Antalyaspor tribünleri büyüyordu. Artık Atatürk Stadı ve Adopen Tribünü bize yetmemeye başlamıştı. Yeni kurulan Red Soldiers grubu için bir tribün lazımdı ve Yeni Kale Arkası Tribünü kısa sürede tamamlandı. Artık Antalyaspor'un yeni bir kalesi daha vardı. Artık Antalyaspor tribünlerinin kale arkası cehenneminin gücü ikiye katlanmıştı.

Yeni Kale'nin açılış maçı Antalyaspor'un ezeli rakiplerinden Bursaspor ile oynanacak maça denk geliyordu. Maç tarihi 16 Eylül 2006... O gün herkeste normal bir Bursa maçı heyecanından farklı bir heyecan vardı. Yeni kale arkasına kavuşucaktık. Biletler alındı ve ilk defa ileride nice zaferler yaşayacağımız yeni mekanımıza giriş yaptık.
Açılış maçı olmasına rağmen hemen bulunduğu yere alışmış, orayı benimsemiş bir grup vardı. Güzel bir kalabalıkla keyifli başlamıştı maç... Ancak ilk yarı beklemediğimiz olaylar yaşanıyor, takım ezeli rakibimiz karşısında 0-2 geriye düşüyordu. Yeni tribün konusunda tecrübesiz olan Antalya emniyeti tampon bölge kurmuyor ve iki takım taraftarları birbirine çok yakın duruyorlardı. Antalyasporluların telleri yıkıp Bursasporlulara saldırmaya çalışması üzerine araya polis giriyor; biber gazı, coplarla Antalyasporlu taraftarları püskürtmeye çalışıyordu. Bunda çok başarılı olamamaları üzerine kapalı tribüne geçişlere izin veren polis bir nebze olsun tribünü boşaltıp olayların önüne geçmişti.

Ancak uzun uğraşlar sonucunda tribünlerine kavuşan Kızıl Askerler'den bir grubun tribünlerini bırakmaya hiç niyeti yoktu. Takım 0-2 mağlup... Şenlik havasında başlayan maç polis terörü ile can sıkıntısına dönmüştü ama Kızıl Askerlerin pes etmete niyeti yoktu. Belki de bu askerlerdeki inanç futbolcusuna geçiyor ve takım müthiş bir geri dönüşle 3-2 kazanıyordu maçı... Hem sahadaki futbol hem de tribünde yaşanılan olaylarla unutamadığımız 5 maç içerisinde yer alıyordu bu Bursaspor karşılaşması...

Atatürk Stadı'ndan taşındıktan sonra kale arkasında yaşadıklarımız da tarihin tozlu sayfalarındaki yerini aldı. İlk kareografinin yapıldığı Fenerbahçe maçı, Yılmaz Vural dönemlerindeki dev bayraklar, kırmızı-beyaz şeritlerle yapılan şovlar, tribünün üstünün kapandığı Ankaragücü maçı, acı bir şekilde ligten düştüğümüz Gençlerbirliği maçı, tekrar Süper Lig'e çıktığımız İstanbulspor maçı, acısıyla tatlısıyla bir ton anı...




Burası Antalya'nın Yeni Kalesi...

04 Mart 2011

Kasımpaşa Maçı Öncesi

Camia karışık. Uzun zamandır galibiyete hatta şöyle rahatça geçen bir 10 dakikaya bile hasretiz. Yönetimin mali konularda başarısı futbol olarak sahaya yansımayınca tabii ki sesler de yükselmeye başlıyor. Ancak ortada hakemlerin etkisi ile kaybedilen puanlar ve özellikle ikinci yarının en iyi futbol oynayan ekiplerine karşı yapılan maçlar var. Beşiktaş maçı ile beraber kağıt üzerinde zorlu maçları atlattık gibi gözüküyor. Özellikle önümüzdeki 3 hafta alt sıralarda kaynayan kazanda yer almamak için rekabete girdiğimiz rakiplerle yapılacak maçlar var. Ondan dolayı artık her şeyi bir kenara bırakıp 2006-07 sezonunda yaşadığımız acı tecrübenin tekrar etmemesi için birlik olmalıyız.

07 Gençlik cuma günü takımı ziyarete gidiyor. Hem de eski zamanlardaki gibi futbolcu dövmek, tehdit etmek için değil; tatlı ikram etmeye... Futbolculara size güveniyoruz demeye... İstanbul'daki Antalyasporlular harekete geçiyor artık takımımız İstanbul'da yalnız kalmasın diye. Özlediğimiz, istediğimiz görüntüler bunlar... Madem takım şehirden uzaklaştı, o zaman onları biz tekrar indirmeliyiz şehire.

07 Gençlik, Grup 1966 cumartesi gecesi İstanbul'a otobüs kaldırıyor. Gruplar kendi sayfalarından bildirilerini yapmaya başladı. İstanbul'daki Antalyaspor sevdalıları da bir araya geliyorlar. Kocaeli'den bile destek için gelecek kardeşlerimiz var. İnşallah bu güzel birliktelikle İstanbul'dan 3 puanla dönüp yeni bir başlangıç yapıcaz 2. yarıya...

Tam Destek Tek Yürek!!!







* Fotoğraf İstanbul Antalyasporlular Birliği Facebook hayran sayfasından alınmıştır.

2013 U20 Dünya Kupası Türkiye'de..!

FIFA, en önemli 2. organizasyonu olan ve geleceğin yıldızlarının vitrine çıktığı U20 Dünya Kupası'nı düzenleme görevini 2013 için Türkiye'ye verdi.

Türkiye'nin bu organizasyon için verdiği adaylık dosyasında Antalya, Bursa, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kayseri, Manisa, Rize, Şanlıurfa ve Trabzon illeri yer alıyordu. Ancak bu organizasyona hangi illerin ev sahipliği yapacağı FIFA yetkililerinin incelemelerinin ardından netleşecek ama Antalya favori iller arasında... Hatta herhangi bir değişiklik olmazsa Antalya iki statla bu organizasyonda yer alacak ki bu statlardan ilki Mardan, diğeri ise henüz belli değil. Şu an için ya Atatürk Stadı yenilecek ya da şehir merkezine yeni bir stat yapılacak görüşü hakim... Daha açık bir deyişle Akrep şehre geri dönecek heyecanı hakim... Ancak Alanya'ya yeni yapılan Oba Stadyumu da bir yandan  kafaları karıştıyor. Acaba hevesimiz kursağımızda kalır mı korkusu var herkeste...

Bu yüzden bu süreci Antalyaspor camiası olarak dikkatle takip etmeli ve bu tarihi fırsatı iyi değerlendirmeliyiz. Çünkü bu turnuvayla hem hakkımız olan stadı elde etme, hem de Antalyamızı ve ülkemizi tüm dünyaya en iyi şekilde tanıtma şansına hiç bu kadar yakın olmamıştık.

Antalya Stadı İçin 5 Pankart

Beşiktaş maçında Antalya'da olamayacağım kesindi ama pankart yapıp yapmayacağım kesin değildi. En son “Zaman, para duruma göre bakayım.” demiştim ama maç günü yaklaştıkça beklenen oldu tabii ve pankart alışverişi başladı.

Ne yazacağımızı Akaydın'a Stadyumu Sorduk haberindeki Akaydın'ın "Stat 15 günde 1 lazım." sözünden hareketle seçtik ve çalışmalar başladı.

Kargoya yetişmesi gerektiği için hızlı kuruması gerekiyordu. Ondan bu sefer spreyle yapalım dedik. Gece ölçme, biçme ve şablon çıkarma işleri ile geçti.


Ertesi gün sabah pankart hazırlıkları tekrar başladı.

Bezi önce balkona sermiştim ama ilk satır biterken yağmur başlıyordu. Bir yandan da rüzgar balkonu iyice yalan etti.


O kadar niyetlendikten sonra bırakmak olmaz. Kargo için de son saatler... Odanın birini ayarlanıp çalışmaya orada devam edildi.


Oda sprey boyanın kokusuyla dolarken pankart da yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyordu.


En son bittiğinde hem zaman hem de yer nedeniyle işçilik adına pek memnun etmese de kargoya yetişecek olmasının keyfiyle yollara düşüldü. Kargoya verdikten sonra düşünmem gereken artık kargonun Küheylan'ın eline maça gitmeden yetişmesi idi. 


Küheylan da Ünal Aydın ile birlikte koyulmuştu pankart işine... Fikirler yavaş yavaş oluşmaya başlayınca onlar da güneşli bir Antalya pazarında boyamaya başladılar. Kıskanmamak mümkün değildi. İki sağlam Antalyasporlu, güzel Antalya güneşini arkalarına alarak diğer gün maça gitme heyecanı ile pankart yapıyorlardı. Ben ise gri Ankara havasında tek başıma...



Onlar da pankartları hazır ettikten sonra Ankara'dan gelen pankart sanırım kargodan dolayı sıkıntı yarattı ki Hasan ile Küheylan maça kargo beklemekten 20 dakika geç girebildiler. Bazı renktaşların pankartları güvenliğin nedeni bilinmeyen engellemelerinden dolayı içeri sokulmamış ama bizim pankartlar bir şekilde içeri girmiş, devre arasında da olsa asılmışlardı. 


Galatasaray maçında yine aynı yerde sallanacaktır pankartlar...


03 Mart 2011

Türk Futbolu ve Hakem Hataları

Antalyaspor-Beşiktaş maçı öncesinde okuduğum en doğru yorumlardan birisi de "Bu maçta hakem olmak asla istemezdim." idi.

Neden böyle düşündüğümü anlatmak için maçtan önce iki takımın ligteki durumlarına şöyle bir bakalım.

Antalyaspor son 13 maçta sadece 1 galibiyet almış. O da ligin 15. haftasında Herve Tum'un kendi kalesine attığı golle İBB'ye karşı... Ligin ikinci yarısı için "17'de 17" diyen Beşiktaş ise bu maça kadar oynadığı maçlarda ancak 5'te 1 yapabilmiş.

Yani iki taraf için de oldukça kritik bir karşılaşma...

Bu kritik karşılaşmanın 43. dakikası...




İsmail Köybaşı'nın ceza sahası içerisinde Kenan Özer'e yaptığı bu harekette hakemin kararı devam...

Bu sefer dakika 56...



Bu pozisyonda yan hakem ofsaytı görmüyor ve Ekrem Dağ'ın attığı golle Antalyasporumuz 1-0 geriye düşüyor.

Şimdi tekrar maç öncesine dönelim ve iki camianın hakemlere karşı tavrına şöyle bir göz atalım.

Bu konuda daha önce Mehmet Özdilek ve Hakemler diye bir yazı yazmıştım ama  konuyu özetlemek gerekirse Mehmet Özdilek, Antalyaspor teknik direktörü olarak görev aldığı 97 maç boyunca hakemler hakkında hiç konuşmamış, ilk kez 98. maçı olan Sivasspor maçının ardından konuşmuştu. Konuştu dediğimiz de "Oyun içerisinde irdelenmesi gereken çok kararlar var. (...) Maçtan sonra çok fazla bir şey söylemek de doğru değil ancak hakemlerin daha dikkatli olmaları gerekiyor." demiş olması...

Sadece Mehmet Özdilek de değil, yönetimden de hiç kimse maçlardan sonra hakemler hakkında konuşmuyordu. Bu sezon pek çok maçta canımız yanmasına rağmen...

Beşiktaş tarafında ise haftalardır hakemlere yönelik yapılan eleştiriler ile spor gündemine adeta ambargo konulmuştu. Eleştiri dedim ama Serdar Adalı'nın "Mesele soyunma odası basmaksa en iyisi biz yaparız." açıklaması bir eleştiri midir, yoksa bir gözdağı mıdır buna herkes kendisi karar verebilir diye düşünüyorum. Diğer yandan Beşiktaş tribünleri de "Futbolun katili Türk hakemleri..." tezahüratları ile bu açıklamalara katkısını koyuyordu.

İki taraf için de böylesine kritik bir karşılaşma böyle bir atmosfer de oynanınca  Antalyaspor aleyhine olan yukarıdaki hakem hataları açıkçası bir Anadolu takımı taraftarı olarak beni şaşırtmıyor.

Diğer yazımda yazmıştım, yine yazacağım. Kasıt olduğunu düşünmediğim sürece bir hakemin hata yapması, bir futbolcunun hata yapması kadar normal bir şey... Ancak buradaki konu sadece bir hakem hatası değil, Türkiye'deki İstanbul masalı temelli futbol algısının bir neticesi... Tepkili olmamın asıl nedeni de bu... Ali değil, Veli olsaydı da değişmeyecekti bu hatalı kararlar...

Tüm bunlara rağmen hala birileri çıkıp da soyunma odası basmaktan söz ediyorsa biz kimseyi tutmayalım.

Bu ülkenin anlatılmayan masallarından biri olarak biz  böyle bir yarışın(!) içerisinde olmayız. Çünkü oynadığımız maçları bazen kazanırız bazen kaybederiz ama efendiliğimiz asla kaybetmeyiz.

Bloguma Dokunma

02 Mart 2011

U20 İle Gelen Stat Umudu

3 Mart 2011 Perşembe gününün önemi gündemi yakından takip eden Antalyasporlular tarafından bilinmekte... FIFA tarafından düzenlenen 20 Yaş Altı Dünya Kupası'nın düzenleneceği şehrin açıklanacağı gün çünkü...


Bu turnuvayı düzenlemek için Türkiye de aday... Seçilen illerden birisi de Antalya... Eğer bu turnuva bize verilirse Mardan Stadyumu'nun yanında Antalya Atatürk Stadı kullanılacak. Dolayısıyla stadımız bakım altına alınacak ve bize de Işıklar'a dönme şansı doğacak.

İnşallah yarın Zürih'te Türkiye açıklamasını duyarız da bu sayede biz de Işıklar'a döneriz.


   Not :  
Kararın açıklanacağı basın toplantısını saat 15:30'dan itibaren www.fifa.com ve www.antalyasporum.com üzerinden canlı takip edebilirsiniz.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...