Gezi Parkı için başlayan direniş devamında tam anlamıyla bir temel hak ve özgürlükler mücadelesine dönüştü. Bu mücadelede çok can aramızdan ayrıldı, çok can yaralandı. Oysa sadece sokağın sesine kulak vererek tek bir cana bile zarar gelmeden bu iş çözümlenebilirdi. Ancak iktidarın kibri buna engel oldu.
İnsanları sokağa çıkmaya iten nedenlerden birisi de zaten iktidarın bu kibriydi. Bu kibir kendi gibi olmayanı sadece ötekileştirmiyor, aynı zamanda da kendine benzetmek için türlü dayatmaları da her geçen gün hayatımıza sokuyordu. Muhalif her sesi kendi deyimi ile "bertaraf" etmek için amansızca saldırıyordu. İnsanlar sokaklarda bu kibre karşı direnirken iktidarın bu direnişten hiçbir ders çıkaramadığı son günlerde gündeme gelen bir olay ile bir kez daha kanıtlanmış oldu. Bu olay direnişi haber yapmayan NTV'ye konuşmayı reddeden Cenk Akyol'un milli takıma alınmamasıydı.
Bazı yorumlarda Cenk Akyol olayını reklam olarak yorumlayanlar oluyor ama biraz düşünelim. 19 yaşından beri milli takım forması giyen, bu sezonu şampiyon tamamlayan takımın kadrosunda yer alan bir oyuncunun reklama ihtiyacı var mıdır? Kaldı ki reklama ihtiyacı var diyorsanız bile bunu iktidar ve yandaşlarından yana tavır alarak mı yapmak daha kolay, yoksa kendisine sevgilerinden başka verebileceği çok fazla bir şeyi olmayan halktan yana tavır alarak yapmak mı? Bu sorumuzun yanıtını verirken Gezi direnişçilere hakaret eden Rıza Kayaalp'in yükselişi(!) de bizden size bir hatırlatma olsun.
Cenk Akyol yaptığı açıklama ile olayı zaten tüm açıklığıyla ifade etmiş. Dolayısıyla sözü daha fazla uzatmadan biz de kendisini bu cesur duruşu sebebiyle alkışlıyor, onun yanında olduğumuzu ifade ediyor ve Cenk Akyol'un konuya ilişkin yaptığı açıklamayı daha fazla insana ulaşması için sizlerle paylaşıyoruz.
KAMUOYUNA AÇIKLAMA
Son bir haftadır kamuoyunun gözleri önünde yaşanan sürecin içerisinde olmak benim için yeteri kadar üzüntü vericiydi. Keşke bu olayların hiçbiri yaşanmamış olsaydı... Ama madem yaşandı tüm gerçekleri bir de benim cephemden öğrenmenizde fayda var.
19 yaşımdan bu yana Türkiye Basketbol Milli Takımı'nın formasını büyük bir gururla taşıdım. Bu formayı taşıyan her sporcu gibi ben de milli takımımızın bir sporcusu olmayı diğer her türlü değerin üzerinde tuttum, tutuyorum. Nitekim bu yılın mayıs ayında Akdeniz Oyunları öncesi açıklanan 33 kişilik milli takım kadrosuna yeniden seçilmiş olmaktan da onur duydum. Ama şampiyon olup uzun bir final serisi oynayınca Galatasaray ve Banvit takımlarında oynayan diğer milli oyuncular gibi ben de nihai kadroda yer alamadım.
Bu arada Galatasaray Spor Kulübü'nün 23 yıl aradan sonra şampiyonluğu kazandığı final serisinin son maçında bildiğiniz olay yaşandı. Tüm Türkiye'nin üzüntüyle takip ettiği Gezi Parkı olayları sırasında sessiz kalan bir televizyon kanalına kendi özgür irademle konuşmama hakkımı kullandım. Konuşmak kadar bazen konuşmamak da demokratik bir tepkidir, saygısızlık değildir.
Ve son olarak milli takım kadrosuna alınmamam konusuna gelirsek... Kadro açıklanmadan bir hafta önce teknik ekipten Ertuğrul Erdoğan ile yüz yüze, Nihat İziç'le de telefonda konuşmam oldu. Benim kesinlikle kadroda olduğumu hatta bu sezon oynadığım basketbolun Avrupa Şampiyonası boyunca da sürmesi gerektiğini söylediler.
Kadro bir hafta sonra açıklandı. Yoktum. Nihat İziç'e telefonla ulaştım. "Ne oldu da kadroda yokum?" diye sordum. Bana sadece "Devlet" dedi. Ardından da "Senin kadroda olmayacağını öğrenince Tanjeviç de rahatladı." cümlesini kurdu.
Ama ben bir sporcu olarak "Devlet" seçeneğine inanmıyorum, inanmak istemiyorum. Çünkü düşüncemiz ne olursa olsun hepimiz aynı bayrak adına mücadele ediyoruz. Nitekim Sayın Bakan Suat Kılıç da attığı tweet ile benim düşüncemi doğruladı. Devlet milli takım seçimlerine karışmazdı. Nihat İziç'in "devlet" derken neyi kastettiğini kendinin izah etmesini bekliyorum.
Benim açımdan milli takım kadrolarının seçimi sportif ve teknik gerekçelerle milli takım teknik ekibince yapılır. Ben de kararlarına saygı duyarım. Ancak spor hayatımın en verimli döneminde kadroya niçin alınmadığımı bir yandan siyasi faktörlere, diğer yandan dedikodu düzeyindeki "İstediğimi yapmadı." biçimindeki izahlara dayandıran bir Milli takım teknik kadrosuna saygı duymam mümkün değildir. Benim Türk milli takımının formasına onlardan çok daha fazla değer verdiğimin bilinmesini isterim.
Değerlendirmeyi tüm spor kamuoyunun en iyi şekilde yapacağına eminim.
Saygılarımla
Cenk Akyol
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Küfür ve hakaret içeren yorumlarınızın yayınlanmayacağını hatırlatır, yorumlarınızı paylaşarak blogumuzu zenginleştirdiğiniz için teşekkür ederiz.