29 Kasım 2011

Fever Pitch



Kırmızı-Beyaza adanmış bir hayat...

Çocukluk yıllarından başlayan, son nefes verilene dek süreceği bilinen bir tutku...

Futbol maçı olduğunda bütün işleri iptal etmemin sonsuza kadar süremeyeceğini biliyordum. Ama maç olduğu günler başka bir iş asla düşünmem..Kadınlar size ihanet edebilir ama futbol size asla ihanet etmez.. ileride bir gün mutlaka oğlumun mezuniyeti, kızımın balosu gibi elzem şeyler futbol maçına denk gelecekti ve ben ikisi arasında seçim yapmak zorunda kalacaktım... 2025 yılında oğlumun ya da kızımın, psikiyatristin koltuğuna uzanmiş "babam futbolu bana tercih etti" dediğini görebiliyorum...

19 Kasım 2011

Olmadı Akıncıoğlu

Akıncıoğlu son açıklamasında geçtiğimiz nisan ayında yürürlüğe giren 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun'un tam olarak uygulanmadığından yakınmış ve gereken cezaların bir an önce verilmesini istemiş. Hatta daha da ileri giderek bu yasa kapsamında verilen hapis cezalarının para cezasına çevrilmemesi gerektiği şeklinde bir de talepte bulunmuş.

Bu yasa  ile ilgili sıkıntıları ve Antalyaspor yönetiminin bu konudaki yaklaşımını Özgün sezon başında yapılan bilgilendirme toplantısının ardından 6222 Sayılı Yasayla Yeni Sezon başlıklı yazısında yazmıştı. Yönetim o toplantıda taraftarın yanında olmayacağının sinyallerini vermişti ama başkanın bu son açıklamasıyla bizlere şimdi kelimenin tam anlamıyla "Ne haliniz varsa görün!" denmiştir.


Akıncıoğlu açıklamasının bir bölümünde "Şiddet ve kötü tezahürata yol açan kişiler de tıpkı şike ve şikeye teşebbüs edenler gibi hapis cezası almalı, bu cezalar da para cezasına çevrilmemeli." demiş. Ancak bu açıklamasında Akıncıoğlu kendisiyle çelişiyor. Çünkü şikeye teşebbüs eden kulüplere küme düşürme cezası öngören Disiplin Talimatı'nın 58. maddesinin değişmesi için toplanan imza listesinin en başında kendi ismi var. Yani şike yapanı affedelim, küfür eden beter olsun. Daha açık bir ifadeyle şike olaylarına adı karışmayan 2 Süper Lig camiasından biri olan Antalyaspor'un hakkını yiyenler cezasını hapis ödeyerek çekmesin ama kendi takımının taraftarı bir küfür etti mi gitsin hapiste yatsın. Başkanın son yaptıklarından çıkan sonuç bu...

Kaldı ki başkan daha önce şike konusunda "Kurallar uygulansın." diyordu ama nedense şu an fikrini değiştirmiş gözüküyor. Başkanın gönlü bir insanın hapse girmesine bu kadar kolay razı olurken şike gibi bir suçun cezasını düşürmek için neden bu kadar uğraşıyor? Şike emek hırsızlığı değil midir? Emek hırsızlığı bir küfürden daha mı az suç? Ki Antalyaspor için en fazla emek harcayanlardan biri olarak bu emek hırsızlığında yarın öbür gün kendisinin de emekleri hiçe sayılmış olacak belki de. 

Akıncıoğlu'nun açıklamasının bu kısmı ile ilgili önemli bir diğer nokta ise kendisinin de dediği gibi bu yasanın tam olarak uygulamasını henüz görmedik. Bilindiği üzere bu yasa ile ilgili akıllardaki en büyük soru işaretlerinden biri de keyfi cezalandırmaları nasıl engelleyeceği... Yani bir yetkili arasının kötü olduğu bir kişiyi rahatça jandarmaya aldırtabilir veya bu gibi pek çok örnek sıralanabilir. Peki, bu yasanın pratikte artıları-eksileri nelerdir görmeden böyle ağır yaptırımların uygulanması hevesinde olmak ne kadar doğru olur?

Taraftar şehrin 35 km uzağındaki stada kombinesini alsın, lisanslı ürününü giysin; ancak maça gelmesin. Benim başımı da boşuna ağrıtmasın. Söylenen bir parça da budur aslında.

Akıncıoğlu'nun maddi konularda başarısını her zaman yazıyorum. Yazmaya da devam edeceğim. Ancak şu son açıklama beni gerçekten üzdü. Evet, takımın bir yerlere gelmesini, başarılı olmasını istiyor; ancak taraftar olmazsa bu takım kimin için başarılı olacak? Yönetim davetiyesi ile maça gelen onlarca kişi için mi?

Olmadı Akıncıoğlu, taraftarını bir kalemde silmek sana yakışmadı.
 

12 Kasım 2011

Rıdvan Dilmen İkiyüzlülüğü

Almanya'nın da katkısıyla gruptan çıkmayı başaran milli takım için Euro2012 yolunda artık tek engel play-off'taki rakibimiz Hırvatistan... Ve işte Euro2012'ye gidip gidemeyeceğizi belirleyecek son 180 dakikanın ilk 90 dakikalık kısmı başlıyor ama o da ne? Dk. 2, Hırvatistan 1-0 önde... Sonrasını da uzun uzun anlatmayayım. Bizim için 88 dakikalık bir işkence desem yeterli olacaktır. Hırvatlar kendi sahamızda adeta şov yapıyor ve maçı 3-0 kaybederek Euro 2012'yi mucizelere bırakıyoruz.


Ancak bu maçta Hırvatlardan başka şov yapan bir de Türk var. O da Rıdvan Dilmen... Maçın son dakikalarında kaleci Volkan ile kale arkasındaki taraftarlar arasındaki sürtüşmeyi kendisine fırsat biliyor, olayı Fenerbahçe-Galatasaray kavgasına dönüştürüyor ve yapıyor şovunu: “Milli takım yahu bu. Böyle bir şey olur mu?”

Bakalım olur mu?

Böyle bir maçta böyle bir oyunla (futbol demiyorum bile) tepki alması doğaldır. Bu tepki sahadakinin milli takım olması değiştirmez. Hatta sahadakinin milli takım olması bu tepkiyi daha da haklılaştırır. Sonuçta bunlar bu ülkenin sözde en iyi isimleri değil mi? Kulüp takımlarında iyise bu adamlar milli takım forması ile çok daha iyi oynamak zorunda... Şimdi kim diyebilir “Bizimkiler mücadele etti ama olmadı işte.” diye? Sen değil misin “Biz bu değiliz.” diye maç boyunca onlarca kez söylenen? Ha oynamıyorsa da taraftarın bunu sesssizce izlemesi mi revadır?

Bir ara “Oyuncular çok demoralize oldu.” gibilerinden bir şeyler diyordu Rıdvan. Şimdi sorarım. O statta demoralize olmaya hakkı olan milyon dolarlar alan furbolcuların mıdır, yoksa cebinden para ödeyip o maça keyifli bir akşam geçirmek için gelen taraftarın mdır? Belki de o taraftar ülkemizin son günlerde şehit haberleri, depremler derken acıyla dolan gündemi arasında kendisine küçücük bir mutluluk yaratacak savaşçılar izlemek için geldiği statta bir ruhsuzlar ordusu geziyor sahada... Sen değil misin “Coşku, coşku” diye söylenip duran? Sahadaki futbolcular bilmiyor mu bu maçın Türkiye için böyle bir anlamının da olduğunu?

Tüm bunlar işin olur mu olmaz mısına benim verdiğim yanıtlar... Bu görüşlerime katılan olur, katılmayan olur. Ancak o noktada da söylemem gereken şu olur: Dünkü maçta yaşananların Volkan'ın Fenerbahçeli olması ile alakası yoktu.

Sahada o kadar Fenerbahçeli oyuncu varken neden bir tek Volkan tepki gördü? Kötü giden bir maçta eğer diğerlerinden daha fazla çaba göstermemişse yüklenilen ilk isim hep kalecilerdir. Çünkü sürekli o tribünün önündedir. Zaten bu durum dışında da gollerdeki hatalarıyla Volkan maçın en kötü isimlerinden biriydi. Yani ilk tepki görenlerden olması garip değil. Olay bu sebeplerden dolayı Volkan ile başladı. Volkan'ın da kendini kaybedip tribünle küfürleşmesi ile de çığrından çıktı.

Profesyonel olan isimler bu gibi tepkilerle başa çıkmasını da bilirler. Eminim yıllardır hem Fenerbahçe hem de milli takım kalesinde görev alan Volkan da biliyor. Siz sanıyor musunuz ki normal bir lig maçında kaleci rakip tarafarın önüne geldiğinde daha az uğraşılıyor? Kesinlikle hayır. Peki Volkan niye bu maçta böyle patladı? Bana kalırsa maç sonrasındaki eleştirilerin yönünü bir parça değiştirmek için mazluma oynamış olabilir.

Olay Fenerbahçe-Galatasaray kavgasına döndükten sonra Fenerbahçeliler Volkan'ı savunmaya, Galatasaraylılar Volkan'a yüklenmeye başladı. Oysa ki olay Fenerbahçe-Galatasaraydan kavgasından önce futbolcu-taraftar kavgasıdır, git gide daha çok tartışmaya başladığımız oyuncu şımarıklığıdır. Volkan Demirel'in kendi taraftarına küfür ettiği günleri  Fenerbahçeliler benden daha iyi hatırlayacaktır.


Konu daha çok dağılmadan dönelim Rıdvan'a...

Maçta ilk tepki gören isim Volkan değil, neredeyse 2. yarı boyunca Guus Hiddink'e bağırmadı mı tribünler? E o zaman niye “Yapmayın milli takım bu. Maçtan sonra konuşulur bunlar. Şimdi iyice moral bozmaya gerek yok.” demedin? Sonuçta iyi veya kötü milli takımın bir parçası, milli takımın teknik direktörü değil mi bu adam?

Aslında var ya bu kadar şey yazdım ama hiçbirine gerek yoktu. Bu ikiyüzlülüğü daha net gösterebilmek için şöyle bir geçmişe gidelim bakalım. Geçmiş dediysem öyle çok geriye değil, bir ay öncesine gidelim.

Tarih 7 Ekim 2011... Yer TT Arena...

Euro2012 eleme grubumuzda ikincilik için oldukça önemli olan Almanya maçını 3-1 kaybederken maçın sonlarına doğru ilginç bir olay yaşanıyordu. Buyrun hatırlayalım o olayı.


“Daha bir ay önce milli takım demeden canlı yayını terk eden Rıdvan'ın canı bu defa milli takım savunuculuğu oynamak istedi.” desem her şeyi anlatmış olurdum sanırım.

Eee Rıdvan Dilmen sen ki o maçta tek bir hareketinle tüm bir takıma bir taraftarın yapabileceğinden çok daha büyük ayıbı yapmış adamsın, bugün ne oldu da milli takım sevdası aklına dank etti? Almanya Hırvatistan'dan daha kolay bir rakip mi? Almanya maçındaki futbol dünkünden daha mı kötüydü?

Neyse zaten bunları düşündüğünü sanmıyorum şu an. Sen yine yaptın ya şovunu, kafan rahat.

Volkan Demirel vs Taraftar

Bir hezimeti daha geride bırakmanın üzüntüsü içerisindeyken son dakikalarda yaşananlar yine bana "İyi ki de gitmiyoruz kupaya." dedirtebildi.

Twitter'da, forumlarda yine Gs-Fb tartışmasına döndü milli takımın maçı... Bu tartışma mantıksız mı? Değil tabii ki... Çünkü milli takım zaten "onlardan" oluşuyor ama hakkında sayfalarca yazılacak olan bu konuya bu yazıda değinmeyeceğim.

Olay belli: Volkan ve taraftar sürtüşmesi... Dillendirilen şekliyle söyleyecek olursak da Fenerbahçeli Volkan Demirel ile Galatasaray taraftarının kapışması... Volkan bu maçta sıkıntı yaşadığı tribün ile daha önceki maçlarda da sürtüşmeler yaşamıştı. Hatta Ultraslan bununla ilgili açıklamada bile bulunmuştu. Yani ortada bir gerginlik var.

Volkan hatalı iki gol yemiş, tribünler haklı olarak tepki gösterecek futbolcuya. Ancak profesyonel bir futbolcu bu tepkiyi sineye çekebilmeli. Hele ki takım olarak böylesine kötü bir futbol sergiledikleri bir maçta... Bunun üstüne sen bir de önceden sıkıntı yaşadığın tribüne el kol hareketinde bulunursan küfürü yersin. Hangi ülkeye, hangi tribüne giderseniz gidin bu böyledir. Tribünde maç izlemiş insanlar oradaki duyguyu iyi anlarlar. Orada en küçük bir sus işareti bile tüm tribünü galeyana getirebilir. Hatta daha büyük olayları önlemek yine o tribünün büyüklerine kalır.

Volkan yıllardır Fenerbahçe kalesinde, yıllardır milli takımda da kalecilik yapıyor. Dolayısıyla bunları bilmeyecek bir insan değil. Ondan dolayı ki Volkan'ın bu hareketlerini ben hiç de içten bulmuyorum. Hatta bu maçta gösterdikleri kötü performansı unutturup mazlumu oynama çabasıdır bu olaylar bana kalırsa.

Bunun üzerine Emre'nin ve Volkan'ın gelip taraftara aynı küfürleri iletmesi, bunların hepsinin o an milyonlarca kişi tarafından izlenen televizyonlarda gözükmesi ayrı bir utançtır. Şu şike muhabbetlerinden sonra milli takıma 3-5 yıl ceza gelsin de belki öyle toparlanırız diye düşünüyorum.

Futbolcu taraftara laf edemez. Çünkü o taraftar belki de futbolcu daha doğmamışken o takımın peşinden gidiyordu. Buna güzel bir örnek olarak hocamız Mehmet Özdilek'in Beşiktaş'ta oynadığı sırada kendisine tepki koyan taraftarla olan diyoloğudur. Önce adam olacaksın, sonra belki futbolcu olursun.





 

10 Kasım 2011

10 Kasım!



Aklımızda fikirlerin, kalbimizde sevgin hiç bitmeyecek.


Şükran, gurur ve özlemle...

07 Kasım 2011

İyi ki Doğmuşsun Büyük Trabzonsporlu


5 Maç 3 Puan ve Korku

Gençlerbirliği, Galatasaray, Trabzonspor, Orduspor ve Manisaspor maçlarını geride bıraktık. Bu sürece girerken 3 maçtır galip gelemiyorduk ve ne yazık ki bu 1.5 ay sonunda da galibiyet göremedik. Ve hali ile takıma tepkiler had safhaya ulaştı. 

Gecikmeden dolayı özür dilereyek kısa bir değerlendirme yapmak istedim. Kronik sakatımız Mehmet Yılmaz'dan öte, Doğa Kaya'sız bir dönem geçirdik ve bana kalırsa en büyük handikaplarımızdan biri de bu.

 Döneme Gençlerbirliği deplasmanı ile başladık. Mehmet Özdilek ile hiç mağlubiyetimizin bulunmadığı Ankara ekibine belki de bunun rahatlığı ile çıkan bir Antalyaspor vardı. İlk dakikada ofsayt nedeni ile attığımız gol sayılmadı ve dönen top Ömer'in dikkatsizliği/karasızlığı nedeniyle kalemizde gol oldu. Ve isteksiz futbol 3-0lık bir hezimeti beraberinde getirdi. Kızılan konu Gençlerbirliği'nden yenen 3 gol değil, futbolculardaki isteksiz durum idi. 

Dönüşteki rakibimiz Galatasaray idi. Önceki hafta Bursa karşısında güzel futbol oynayan Galatasaray'a karşı, Ankara'da 3 gol yiyen isteksiz Antalyaspor. Çoğunluk hezimet bekliyordu ama sahada top oynamak istemeyen iki ekip ve golsüz geçen bir maç. Ne konuşulabilir ki böyle bir maç hakkında, üzücüz terör eylemlerinde şehit düşen Mehmetciklere sahip çıkan Antalyaspor taraftarı dışında.

Haftaiçi Trabzon'dayız. 10 derecelik bir sıcaklık farkı. Ancak içimizi ısıtan hayatlarında ki en güzel golleri atan enişte Zita ile Deniz Barış. 2-0 önde kapatıyoruz ilk yarıyı. Ancak ikinci yarı, ilk yarıdaki Antalyaspor'dan eser yok sahada. Hakemin de vermiş olduğu dünyanın ne kolay penaltısı ile 2 puanı bırakıp geliyoruz Trabzon'dan. Ne zaman öğrenicez acaba skor avantajını korumayı?

Benim bu periyotta en çok korktuğum takımdı Orduspor. Lig 2.si olarak geldiler Antalya'ya. Ve lig 2.sine yakışır şekilde başladılar ilk yarıya. İkinci yarı Emrah girdi de değişti biraz takım. Belki yine galibiyeti kaçıran taraf olduk. Ama artık çok sıkılmadık mı iyi oynayıp 3 puanı kaçıran taraf olmaktan. Demek ki eksik olan birşey var. Gol gol gol. Antalyaspor'un forvet ihtiyacı sağır sultanın bile kulağına gidiyor.

Ve Manisa deplasmanı. Karşı karşıya, boş kaleye atılamayan goller. Bunların hiçbir şekilde telafisi olamaz. Transfer döneminde herkesin gördüğü forvet eksiği artık çıldırtıyor insanları. Ve alakasız bir topta yenilen gol. Mağlup dönüyoruz, son yıllarda mutlu döndüğümüz Manisa'dan. 

Takımın tek forvet oyuncusu Necati. Ali Zitouni'nin Süper Ligi kaldıramadığı herkes tarafından aşikar. Necati'nin özellikle son 3 haftada yaşadığı sakatlık sorunları ile had safhaya çıktı forvet sıkıntısı. Artık herkesin düşüncesi bir, devre arasında sağlam bir forvet alınmalı, ikinci yarı tehlikeli bölgeden uzaklaşılmalı.

06 Kasım 2011

Bir Ömürlük Misafir

Antalyaspor iyi değil bugünlerde. Sportif olarak beklenenden kötü olmasını kastetmiyorum. Kaç yıldır düzen içinde gördüğümüz camia, yavaş yavaş karışmaya başladı. Burda kimseye şu şu yorumu yapanlar yönetim yalakası, şu şu yorumu yapanlar içimizdeki İrlandalılar demek amacım değil. Kaldı ki genel olarak ben de (blog olarak da) yönetim vak vakçısı olarak gözüküyorum. Ancak önceki yazılara bakacak olursak yönetimi sert bir şekilde eleştirdiğim zamanlar olmuştur, özellikle taraftarla olan ilişkilerinde.

Bu yazıdaki amacım şu şu eksik, bu bu böyle yapılırsa işler düzelir demek değil. Kaldı ki Antalyaspor'u yıllardır takip eden abilerimizin yanında bir nebze olsun saygısızlık da olabilir benim bu tarz eleştiriler getirmem. Zaten düşündüklerim de 3 aşağı 5 yukarı aynı insanlarla. Burda tekrar belli futbolcu isimlerini verip eksikleri var demem, forvete futbolcu lazım demem kimseye birşey kazandırmayacak.

Sportif anlamda eleştiri yapanlar benim açımdan da son derece haklıdır. Takımda bariz bir düşüş var. Bunların başında gelen de benim yıllarca takımda olmasından gurur duyduğum isimler. Bir takım genç futbolcuların kendini saldıkları gözüküyor. Transferlerden sadece Ali Tandoğan ile Doğa Kaya bizi mutlu etti. Doğa'nın sakatlanması ayrı bir sıkıntı. Emrah'ı bunların dışında tutuyorum o bizim için olduğu kadar Türk Futbolu için de bir kazanç.

Bu sıkıntılar yazdıkça yazılır. Ancak beni en çok üzen yıllarca Antalyaspor için kilometrelerce yol yapmış insanların kendince haklı yanlarıyla da olsa yönetime veya bir takım kişilere küsüp bu takımı Mardan'da yalnız bırakması.

Antalyaspor kötü oldukça daha da bir sarılasım geliyor benim takıma. Hani bağrıyoruz ya "Sen Ruhumun Vazgeçilmez Bir Eşisin" diye, daha da bana ihtiyacı olduğunu hissediyorum Antalyasporum. Ve hep aklıma Erkan Oğur'un Bir Ömürlük Misafir şarkısı aklıma geliyor. Erkan Oğur dünya üzerindeki misafirliğinden bahsediyor ancak,


Seyredem hayret ile şu alemi
Ne bilinir kıymet ne kıyamet


Bir Ömürlük Misafiriz Antalyasporum senin yanında.

02 Kasım 2011

Her Yerde Sen

Geçen gün kız arkadaşım yolladı bu fotoğrafı, bunu ne ara yazdın diye. Hayatımızın ta içindesin be Antalyaspor!




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...