17 Temmuz 2011

Işıklar Maç Günü Başka Güzel

Eskiyi düşündüm az önce yine. Ligler başlayacak diye hop oturur hop kalkardık. Transferleri bir heyecan bekler, yönetimin akıbeti ne olacak diye düşünürdük. Sonra bir liste yapardık acaba hangi deplasmanları kaçırmasak diye. "Yok abi geçen yıl gittik buna", "E abi buradaki muhabbetlerden sonra bu yıl kaçmaz ama orası..." derken tartışa tartışa neredeyse 17 deplasmanı da özel kılan birşey bulurduk. Kaldı ki bulmaya çalışırdık, direkt demezdik ulan Antalyaspor en özeli, ne kasıyoruz gidelim işte hepsine kan yerinde durmuyorken diye.


Nasıl özlemezdik ki futbolsuz geçen 2 ayda o tribünlerin kokusunu? Daha evden çıkmadan başlardı heyecan. Antalya ağustosunda sabah denize gidilir baba ile, üstünde Antalyaspor forması... Eve gelinip yine Antalyaspor tişörtü ile yapılan balkonda bir kahvaltı... Baba ile tartışılır nasıl geçecek bu sezon bakalım diye onlarca kez yapılmış olsa bile. Bir başkadır o sabah... Anne yine homurdanmaya başlar bu yıl da bırakılmayacak Antalyaspor herhalde diye. Ah annem para vermiyor elbette bu kulüp ama sen değil misin, Antalya değerleri unutuldu diye sürekli hayıflanan?


Saatler geçmek bilmez, kan damarda durmaz bir türlü. Daha 6-7 saat olmasına rağmen maça çıkılır evden. Sevgili ile buluşulacaktır aylar sonra. Yeni kırmızı tişört giyilir, en uğurlu atkı ağustos sıcağına rağmen takılır boyna... Bir çıkılır evden sağa sola bakılır. Mahalleden arkadaşlarla buluşursun, istikamet bellidir Işıklar.

Ah Işıklar... Kırmızı insan deryasının akıp denize dönüştüğü yer... Antalya'nın esas sahiplerinin buluşma noktası Antalya Atatürk Stadyumu... Abiler yerini almışlardır zaten Perge'de. Birbiri ardına patlıyordur besteler: "Akrebiiim inandık size bu sene, koş artık koş zaferlereee"... Uzar gider besteler, muhabbetler... Özlem giderilir has kardeşlerle...

Bir aşağı, bir yukarı turlarsın Işıklar'ı... Karşından gelen her formalı, her atkılıya bir kez daha bakarsın. 10 metrede bir "Lan ne özlemişim ya" dersin. Karşı caddeden "Kırmızııı..!" diye bir ses duyduğunda, haykırırsın gönlünce "Beyaaaz..!" diye. En büyüksündür, Antalyasındır. Bakanlar olur elbet deli diye. Ulan seviyoruz ne yapalım, çok özledik aşkımızı...


Akşam olur yavaş yavaş. Evren Büfe'nin önünde kuyruk artmaya devam eder. Meşale dumanı, köfte dumanına karışır. Herkes sırılsıklam olmuştur zaten terden. Atkılar boyundan çıkıp bele bağlanmıştır bile düşünürken "Hoca ne sıcak be topçular nasıl oynayacak?" diye...

Hele o stada ilk giriş anı yok mudur? Çok fazla kalabalık olmaz belki ama herkes bir an önce girmek istediğinden yığılma olur illa ki kapıda. Hem sıkış tepiş girmeden zevki mi çıkar lan maça girmenin. Tribüne giriyorsun; operaya, tiyatroya değil. İlk polis ile karşılaşırsın, o polisin 10 saniyelik araması 10 yıl gibi gelir sana. Bırak memur bey çıkayım bir an önce tribüne.

O yeşil alanın ilk görünüşü, yavaş yavaş dolmaya başlayan tribünler, şen şakrak kahkaha sesleri... Kimse daha bağırmaya başlamamıştır. Ulan arkadaşları da çok özledik içeride muhabbet farklı oluyor tabii. Yavaş yavaş takım çıkar sahaya, lan şu yeni transfer Sedat mı? Bu Bülent çocuk için çok iyi diyorlar. Bak bu Hüseyin altyapıdan gelen eleman, fena bilek var bu oğlanda. Eski topçular gelmeye başladıkça heyecan artar tabii. Bir bir tribünlere çağrılır oyuncular, onlarla da özlem giderilir teker teker.

Oyuncular maç için hazırlanmaya döndüklerinde, tribünler de dinlenir. Rakip takım gözükür tünelden. Kısa bir ıslıklama, ardından stat yıkılmaya başlar: "Alemin kralı geliyooor..!" Takım çıktı mı sahaya, işte futbolun gösterisi başlar. Patlayan meşaleler, atılan konfetiler...

Santaya çıkmıştır futbolcular, hakemin ilk düdüğü heyecanla beklenir.

10, 9, 8, 7, 6, 5, 4, 3, 2, 1...

ANTALYA SEN BİZİM HER ŞEYİMİZSİN..!


1 yorum:

  1. Parmak arası terlik ile gider Antalya tribüncüsü maça yaz aylarında :)

    YanıtlaSil

Küfür ve hakaret içeren yorumlarınızın yayınlanmayacağını hatırlatır, yorumlarınızı paylaşarak blogumuzu zenginleştirdiğiniz için teşekkür ederiz.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...