Ah be Antalyasporum;
Çocukken babamızla beraber Antalyaspor maçlarına giderken yanımızdan geçen İstanbul takım formalı çocuğun yanında biz küçük yaşımıza rağmen yerlere değecek kadar büyük gelen ama üzerinde kırmızı-beyaz ANTALYASPOR yazan atkımızı taktığımızda bile gururlanıyorduk. Belki o zamanlar çok farklı düşünemiyorduk ama o yaşta bile ayrı bir gurur duyuyordum bu atkıyı taşımaktan arkamızda babası ile sıra bekleyen İstanbul formalı çocuğa inat...
Biraz büyümeye başlayınca herkes İstanbul takımlarının yeni yeni açılmaya başlayan futbol okullarına gitmek isterken biz pazar günlerinde Antalyaspor tesislerinde kırmızı-beyaz formalarımızda antrenman yapıyorduk. Her antrenman bitiminde hocalarımızla beraber EN BÜYÜK ANTALYASPOR diye bağırıyorduk. Atilla Birlik olarak atıyorduk golleri mahalle arasında Taffarel diye kendine spikerlik yapan kalecilere...
Biraz büyümeye başlayınca babaya ısrar ediliyordu; "Baba ben açık tribünde izlemek istiyorum maçları 07 Gençlik ile." diyordum ama babam izin vermiyordu daha büyüyünce gidersin diyordu. O zamanlar başlamıştık belki de sahadaki maç yerine tribünleri izlemeye...
Büyüdükçe artık babamlardan ayrı Adopen'e gitmeye başlıyorduk mahalleden bulduğum bir arkadaşla. Zor idi Antalyaspor maçlarına gidecek adam bulmak. Bir de atkı almıştım çocuğa, gidip bağırıyorduk Adopen'de. Liseye geçince artık iyiden iyiye tribün kovalar olmaya başlamıştık. Açık tribünde Liseli Akrepler, Yeni Kale'de Red Soldiers. Artık takım sevdası iyiden iyiye arma aşkına dönmeye başlıyordu.
Ah be Antalyasporum;
Neler yaşadım senin yüzünden... Antalya'nın rüzgarlı, karın soğunun indiği dondurucu kış gecelerinde tüm Türkiye bizi Kaleiçi'nin dar barlarında eğleniyor zannederken Karaalioğlu Parkı'nda elimizde Efesimiz, dudaklarımzda inceden bir beste titreyerek seni dillendirdik Antalyasporum. Tabiri caizse sıçana çeviren Antalya yağmurunda açık arkasında, Cumhuriyet Meydanın'da deplasman otobüsleri bekledik acaba bizi otobüse alırlar mı diye inceden korkarken.
Ne bir kızı sevmek, ne liseyi bitirmek diye bağırırken kız arkadaşımız aklımıza geldi. Lan dese ki "Antalyaspor'dan vazgeç" n'aparsın diye düşünürken kaçan bir golle "Yol veririz alayına Antalyaspor için" diye düşünüp "ÖLÜMÜNE ANTALYA" diye gırtlak patlatmaya devam ettik.
Ah be Antalyasporum;
Hayatımız boyunca çile çektirdin belki bize ama sevgin çektirdiğin çile ile artmaya devam etti. Artık hayatımıza giren kızların da önceliği olmaya başladın. Kızlar bile sana aşkımızı dillendirdiğimiz besteleri ezberlemeye başladı. Hepsi Atatürk Stadı'nın her karesini ezberledi. Hepsinin sevgililer günü hediyesi seninle ilgili oldu. Çünkü biliyorlardı hep sen, onlardan bir adım önde idin. Seni sevmeyeni biz hiç sevmezdik, sevemezdik.
Ah be Antalyasporum;
Dönerciler Çarşısı'ndan Işıklar'a doğru yürürken hep sen varsın dudaklarımızda. Hep seni soluyoruz ciğerlerimize. Güzel Antalya'nın güzel insanlarının en güzel varlığısın Antalyasporum. Üniversite yıllarında vize-final tarihlerine göre deplasman takvimleri yapılan aşkların en güzeli... Soğuk gecelerde bulunmayan dostluk, aşk boynumuzdaki kırmızı-beyaz atkı ile yangına dönüyor. Yüreklerin üstünde bir kız ismi değil, şanlı arman taşınıyor. Başka bir şehirde sınavların bitmesi rahatlamak için değil de Antalyaspor'a kavuşmak için bekleniyor. Ders çalışırken yanımızda duran içinde neskafe olan Antalyaspor bardağına bakıp bir beste patlıyor çalışma masasının başında. Belki de bu aşk bizi yerine getiriyor, senin gücünle devam ediyoruz çalışmaya. Tıpkı bizim bestelerimizle senin sahada varını yoğunu ortaya koyman gibi.
Ah be Antalyasporum;
Çok seviyorum ulan seni.