30 Eylül 2017

STSL 6. Hafta - Osmanlıspor | Sezonun İlk 3 Puanı

Osmanlıspor karşılaşmasında öyle bir maç izledik ki bundan değil 3-5 sene önce 3-5 ay önce söyleseler bile inanamayacağımız türden... Sezon öncesinde gerçekleşen transferler bir bir takıma dahil olurken en sonunda bu maçta Menez'i izleme fırsatını da yakaladık. Böylece topu bir Menez'in ayağında gördük, bir Eto'o'nun, bir Nasri'nin derken sahadaki bu tabloya inanmak da pek kolay olmadı.

Gerçekten de kadro olarak iddialı bir noktaya geldik. Daha önceki maçlarda Rıza Hoca'yı eleştirirken ara ara "Ya bu adamlar sahaya hocasız çıksın, vallahi billahi daha iyi futbol izleriz." diyordum. Takıma olan güven seviyemiz bu noktada, tabii takımdan yana beklentilerimiz de...

Ancak şunu da atlamayalım ki futbolda kazanmak için sadece isimler yetmez. Öyle olsa her zaman güçlü takım zayıf takımı yener geçerdi. O zaman kazanmak için ne gerek? Kazanmak için her şeyden önce kafada istemek, sonrasında sahada koşup ter akıtmak gerek. İsim dediğimiz şeyler bunlarla birlikte bir anlam ifade eder.


Bu maçta da bunu gördük işte. İyi isimlerden kurulu bir takım iyi bir mücadele sergiledi ve 3 puanı koparıp aldı. Bunu yaparken de 90 dakikanın tek bir saniyesinde bile tribünde oturan bizlere "Acaba?" dedirtmedi sahadaki takım, bizleri bir an bile galibiyetten yana kuşkuya düşürmediler.

Neden mi? Çünkü herkes sahaya kazanmak için çıkmıştı. Öyle "Şu maçta 1 puan iyidir.", "İlk maçlar geçince düzen oturur." vs. gibi zihin bulanıklıkları olmadan sadece kazanmak için sahaya çıkmış bir takım izledik. Bunu yapabilecek gücümüz de zaten var.

Şimdiye kadar güzel cümleler kurdum ama bir maçla gaza geldiğimiz de düşünülmesin. Katetmemiz gereken daha çok yol var. Çünkü bu galibiyet bu sezon attığımız ilk adımımız ama biz koşmak istiyoruz. Bundan sonra durmadan... Ta ki bu yarışı en ön sıralarda ve hatta en önde takip edene kadar...

Bunun için de bugün yeni hocamız Leonardo Araujo yönetiminde çıkacağımız ilk maç olan deplasmandaki Sivasspor maçından da 3 puanla dönüp milli maç arasına takımın moralini yükselterek girmek ilk hedefimiz olmalı. Bu milli maç arası ile birlikte de takımı sıfırdan kurgulamak gerek. Çünkü Rıza Hoca'nın bu noktada da otorite kurup pek bir rol üstlendiğini zannetmiyorum.


Peki, nedir bu sıfırdan kurgu ile kastettiğim? Öncelikle takım içindeki roller en iyi şekilde belirlenerek takım içi denge kurulmalı ve uzun vadede de bu dengeyi korumaya yönelik önlemler alınmalı. Ardından takım olarak nerede olmayı hedeflediğimiz her bir oyuncunun aklına net bir şekilde kazınmalı. İsim her ne olursa olsun, bu hedeften sapmaya sebep olacak herhangi bir ismin yaptırıma maruz kalacağını konusunda gerekli uyarılar şimdiden yapılmalı. Son olarak da bu yeni dönemle birlikte yıldız isim diye bahsettiğimiz oyunculardan saha içinde değil saha dışında da faydalanmanın yolları bulunmalı. Genç yeteneklerimizin gelişimlerinde bu yıldız isimlerin mutlaka bir rolü olmalı.

Tüm bunları sağlayabilirsek inanıyorum ki bugün izlerken inanamadığımız bu takım bizlere üzerinden günler, haftalar, aylar, yıllar geçse de inanmakta hala zorluk çekeceğimiz başarıları getirecektir.


 

25 Eylül 2017

STSL 5. Hafta - Kayserispor (D) | Çalımbay'ın Vedası

Galatasaray maçında futbol adına gördüğümüz kıvılcımlar Kayserispor deplasmanında ateşe dönüşmek yerine sönünce, sezonun 5. haftasına dek ertelediğimiz galibiyet umutlarımız 2-0'lık mağlubiyetle bu hafta da yok olunca ben de Kayserispor maçı için maç yazısına "Bye Bye Çalımbay" başlığını atmayı planlıyordum ki ben bu yazıyı yazana kadar süreç Rıza Hoca'nın vedası ile sonuçlandı bile. O yüzden bu yazıyı 90 dakika olarak takip edemediğim Kayserispor maçı yerine Rıza Hoca'nın vedası üzerine yazmak istedim.


Geçen sezonun ilk 8 haftasında toplayabildiğimiz 2 puan Morais ile yolların ayrılmasına sebep olmuştu, bu sezonun ilk 5 haftasında toplayabildiğimiz 3 puan ise Rıza Hoca ile yolların ayrılmasına sebep oldu ve Antalyaspor kamuoyu yine ikiye bölündü. Rıza Hoca'nın ayrılışını olumlu bulanlar ve olumsuz karşılayanlar...

Öncelikle tarafımı söylemem gerekirse ben de Rıza Hoca'nın ayrılışını olumlu bulanlardanım. Bu görüşümün elbette sebepleri var. Ancak bu sebeplere zaten daha önceki yazılarda kıyıdan köşeden değindiğim için bu yazıda karşıt görüşte olanların savunduğu argümanlar üzerinden bir şeyler yazmak istiyorum.

Rıza Hoca'nın ayrılışını olumsuz karşılayanların en önemli argümanı Süper Lig tarihimizin en başarılı sezonu olan geçen sezon takımın başında olan Rıza Hoca'ya haksızlık yapıldığı ve/veya Rıza Hoca'nın daha fazla kredisi olması gerektiği şeklinde...

Rıza Hoca'nın geçen sezonki başarıya olan katkısını tabii ki kabul ediyorum ama başarıdan bahsederken şu noktayı da atlamamak gerek: Biz geçen sezon Avrupa'ya gidebilecek bir rüzgar yakalamışken Avrupa'ya gidemedik. Diğer bir deyişle başarılıydık ama daha da başarılı olabilecekken az olanla yetindik. Bunda da en önemli sorumluluğun kritik haftalarda yaptığı açıklamalarla Rıza Hoca'da olduğunu düşünüyorum.

Yüksek hedeflerle başladığımız yeni sezonda kabul edemediğim bir diğer husus da kredi meselesi... Rıza Hoca geçen sezon bir krizi çözümlemek için geldi ve çözdü de... Rıza Hoca'nın misyonu zaten buydu: Krizi çözmek... Peki ya ötesi? Evet, bu sezon orta sıraları hedefliyor olsaydık Rıza Hoca'nın bir kredisi olmalı düşüncesini savunabilirdik ama biz hedef büyültmüşken geçen sezonki hedeflerde takılı kaldığını yaptığı açıklamalarla gösteren Rıza Hoca'nın kredisi var diye diye geçen seneki felaket başlangıcın bir yenisini daha bu sezonda yaşamak ahmaklık olurdu.

Diğer bir deyişle Rıza Hoca'nın kendine atfettiği misyon ile yönetimin kendine belirlediği vizyon arasında bir uyuşmazlık varken geçen senenin kredisi iki taraftan kimin işine yarardı? Bize yaramayacağı kesin ama diğer taraftan da Rıza Hoca'nın kredim var nasıl olsa diyerek sıfırı tüketmek isteyeceğini hiç sanmam.


Rıza Hoca'nın ayrılışını olumsuz karşılayanların bir diğer önemli argümanı da takımın Rıza Hoca'ya komplo kurduğu şeklinde...

Bazen "Benim anlam veremediğim..." diye ifade ediyorum ya bazı konuları işte bu da onlardan biri... Rıza Hoca'yı savunmak için dillendirilen bu komplo argümanı aslında Rıza Hoca'ya yönelik bir eleştiri değil mi aslında? Bu komplo argümanı diyor ki Rıza Hoca takımı yönetecekken takım Rıza Hoca'yı yönetti. Eğer durum böyleyse zaten bu demektir ki Rıza Hoca takımın üzerinde kontrol kurmak konusunda başarısızdı. O zaman da bu ayrılış hayırlı olmuş demektir.

Uzun lafın kısası Rıza Hoca'ya Antalyaspor'a harcadığı emekler için teşekkürler, bundan sonrası için de yolu açık olsun. Bana göre bu ayrılık bu sezon içerisinde öyle veya böyle yaşanacaktı. Vakitlice olması bir avantaj oldu. Şimdi bu avantajı lehimize kullanabilelim. Umarım yeni hoca arayışımızı en kısa sürede sonuçlandırırız. Çünkü hoca işini milli maç arasında çözeriz diye beklerken bizim için kritik iki maçı daha heba edebiliriz.

Teknik direktör için benim aklımda olan profil tüm futbol camiasının saygısını kazanmış, Eto'o ve Nasri gibi isimlere söz geçirmekte zorlanmayacak yabancı bir isim... Bu profilde kariyerli isimlere bütçe olarak belki yanaşamayabiliriz ama o zaman da yolun başında kendini teknik direktör olarak kanıtlamak isteyebilecek isimler değerlendirilebilir. Örneğin, bir Totti güzel olurdu.


 

15 Eylül 2017

Tribünün En Güzeli: El Emeği Pankart

07harfli Blog olarak uzun zamandır bir pankart çalışması yapamadık ama benim gözüm her maç pankartlardadır. Tribüne girdiğim an ilk iş grupların yer aldığı kale arkası tribünlerine bakar, asılan pankartları incelerim.

Galatasaray maçında da aynısını yaparken 07 Gençlik'in bulunduğu kuzey tribüne kafamı çevirdiğimde karşılaştığım görüntü çok çok hoşuma gitti ve "Bunu blogda yazmazsam olmaz." diyerek aşağıdaki fotoğrafı çekmiştim. Bu düşüncemde yalnız değilmişim ki ben bu yazıyı yazana kadar pek çok siteden/sayfadan övgü dolu paylaşımlar yapıldı 07 Gençlik tribününe...




Şimdi siz söyleyin şu görüntü gerçekten de övgüyü hak etmiyor mu? 20'den fazla pankart ve hepsi el emeği... Bu güzel görüntüde emeği olanların eline sağlık diyelim ve tribünümüzdeki bu pankart olayının hem nicelik hem nitelik olarak çok daha büyük noktalara ulaşmasını dileyelim.


 

STSL 4. Hafta - Galatasaray | Farklı Bir 1 Puan

Ligin 4. haftasında da galibiyetle tanışamadık. Ancak bu sezon sahadan 3. kez beraberlikle ayrılırken bu hafta aldığımız 1 puan daha önceki haftalarda aldığımız 1 puanlardan farklıydı. "Hepsi sonuçta 1 puan değil mi, o zaman fark nerede?" diye sorabilirsiniz, hemen açıklayayım.

Bu maçta ilk 3 maçın aksine oyunu kontrol etmeye çalışan ve kazanmayı planlayan bir takım vardı sahada. Özellikle ilk haftadaki Beşiktaş maçında takımın oynadığı futbol tam anlamıyla dan dun futboluydu mesela. Beşiktaş maçının yazısında futbolcular için "Sahada aklına ilk ne geldiyse onu yapıp geçti." yazmıştım. Galatasaray maçında ise bu görüntü tersine dönmüştü.

Ha diyebilirsiniz ki sahaya konulan futbol yeterli miydi? Elbette yeterli değildi. Yeterli olmuş olsa şu an galibiyet yazısı yazıyor olurdum zaten ama ilk haftalardaki o dan dun görüntünün ardından aşağıdaki şu görüntü bile beni oldukça mutlu etti.


Bu kare maçın ilk yarısından, skor 0-0 iken... Antalyaspor tam kadro rakip sahaya yerleşmiş oyun kuruyor. Zaten maçın genelinde kazandığımız toplarda önce rakip alana yerleştik, sonrasında bu topları olumlu değerlendirmek için sakince fırsat kolladık. Bu karenin aynısını maçın ikinci yarısında skor 1-0 iken de çekmiştim ama bu ara bana farklı sürprizler yapan telefonumda o fotoğrafı bulamadım.

Bu görüntüyü neden önemsiyorum. Çünkü bu görüntü rakibe maçı kazanmak istediğini söyleyen bir görüntü... Nasıl Akhisar maçının 90+ dakikalarında rakip yarı sahaya koşmayan bir takım görüntüsünü eleştirdiysek Galatasaray maçındaki bu görüntüye de hakkını vermemiz lazım.

Bu maçla ilgili en çok konuşulan konulardan birisi de Rıza Çalımbay'ın kadro tercihi... Doğrusunu söylemek gerekirse kadroyu görünce Nasri konusunda ben de tepki gösterdim ama takımın hocası oyuncu sakattı diyorsa üzerine bir şey yazmaya da gerek yok diye düşünüyorum.

Peki, Rıza Hoca'nın kadro seçimi yine doğru mu? Bence değil. Örneğin El Kabir artık bu takımın seviyesine pek uygun bir isimmiş gibi durmuyor. Önündeki topa bile koşmayan bir El Kabir yerine bir o kanatta bir bu kanatta top kovalayan Aydın Karabulut'u ben bu maçta ilk 11 görmek isterdim. Bir diğer örnek de Danilo... Oyun içerisinde ara sıra bir kıvılcım tuttursa da oyunun genelinde kayıp bir görüntüde...

Biraz da takımın iyilerine değinmek istiyorum. Her ne kadar statta en çok alkışı Eto'o alsa da şu ana kadar oynadığımız maçlarda asıl yıldız Maicon'du. Hem mücadelesi hem de futbol aklıyla oyuna katkısı büyük, bu katkısını ideal kadro ile sahaya çıkmaya başlayınca çok daha fazla göreceğimizi umuyorum diyeyim ve konuyu kapatayım. Çünkü nazar değdirmemek adına çok yazmak istemiyorum ama ortaya koyduğu futbol sebebiyle hiç değinmemek de istemedim. Kısaca ona da değinmiş olayım böylece.

Şimdi önümüzde Kayserispor maçı... Galatasaray maçıyla düzelttiklerimizin üzerine daha da fazlasını koyarak umarım ilk 3 puanımızı alırız bu deplasmandan. Elbette her maça kendi özelinde bakmak lazım ama Galatasaray maçı sonrasında fikstürü açıp şöyle bir göz atarken içimden "Güzel bir galibiyet serisi neden olmasın." dedim. O yüzden haydi inşallah diyelim.


 

10 Eylül 2017

STSL 3. Hafta - Yeni Malatyaspor (D) | İnanmadan Kazanmak

Bu sezonla birlikte blogu yeniden aktif hale getirmek niyetindeyim. Bunu yapabilmek için de en iyi yol maç yazılarını düzenli yazmak... Çünkü diğer yazıları "Daha rahat olduğum bir vakit yazarım ya." diyerek erteleye erteleye es geçebiliyorsunuz ama maç yazıları öyle değil. O maçla ilgili yazıyı bir sonraki maçtan önce yazmanız gerektiğinden blogla uğraşacak pek fırsatınız olmasa bile bir iki satır da olsa bir şeyler karalayıp o rutininizi devam ettirmeye çalışıyorsunuz.

Ancak itiraf etmeliyim ki blogu en aktif tuttuğumuz zamanlarda bile bizi en çok zorlayan iş maç yazılarıydı. Çünkü yazacağınız şey neredeyse hiç değişmiyordu. Tribün olarak bizim haftalarca isyan ettiğimiz hususu/hususları teknik kadro bir türlü görmüyor ve düzeltmiyordu. Örneğin takımın başında Mehmet Özdilek'in olduğu dönemdeki maç yazılarına bir bakın; hemen hemen hepsinde oyuncu değişiklikleri konusunda bir eleştiri vardır. Hal böyle olunca da maç yazılarını yazmak bizim için blogun en zor işi oluyordu.

Gelelim bu sezona... Geçen haftaki maç yazısını son gün yazma nedenim zaman bulamayışımdı, bu haftaki maç yazısını son gün yazma nedenim ise yukarıda bahsettiğim durum... Görülüyor ki bu sene de maç yazıları blogun en zor işi olacak. Her hafta aynı şeyleri yaz dur derken bir türlü yazmak içimizden gelmeyecek.


Yanlışsam yanlışsın deyin ama bu maç yazısına Akhisar maçında yazdıklarımdan farklı ne yazabilirim ki? Maç içinde skor üstünlüğünü yakalayıp bir kez daha 1 puana razı olduk. "Razı olduk" diyorum ama ben bu sonuca razı değilim, tribünler de bu sonuca razı değil. Bu sonuca razı olan ilk isim: Rıza Çalımbay...

Ne diyor Rıza Hoca?

"Çok güzel pozisyonlar bulduk, bir deplasman takımının oynaması gerektiği gibi oynadık. Güzel pozisyonlar da bulduk. Takımımın oyunundan memnunum. Ligin daha başı... Bütün takımlar halen transfer yapıyor, hala hazır değiller. Yapılacak takviyelerle oynadığımız oyunun çok daha üstüne çıkacağımıza inanıyorum."

Şimdi bu açıklamadaki sorunlu noktaları tek tek ele alalım:

1)"Bir deplasman takımının oynaması gerektiği gibi oynadık."

Benim gözümde bu cümle ligde orta sıraları hedefleyen bir takımın hocasının kurabileceği bir cümle... Antalyaspor olarak hedefimiz Avrupa ise Rıza Hoca bu cümleyi kuramaz. Böyle bir hedefi olan bir takımın teknik direktörü olarak Rıza Hoca'nın kuracağı cümle şudur: "Kazanmak isteyen bir takımın oynaması gerektiği gibi oynadık." Hatta ve hatta lige daha bu sene çıkmış bir Malatyaspor deplasmanından sonra Rıza Hoca'nın kuracağı cümle şu olmalıdır: "Kazanmak isteyen bir takımın oynaması gerektiği gibi oynadık ve kazandık."

2) "Ligin daha başı... Bütün takımlar halen transfer yapıyor, hala hazır değiller."

Bu cümle bana hiçbir şey anlatmayan bir cümle... Bu cümleden bir şey anlayan birisi varsa lütfen bana da anlatsın. Ligin başı diye puan kaybetmek normal mi? Tamam, bizim takım tam olarak hazır değil belki ama diğer takımların da hazır olmadığını Rıza Hoca zaten kendisi söylüyor. E bu durumda şartlar her iki taraf için de eşitken böyle bir cümle kurmanın anlamı nedir?

Karşımızda lige hazır olmayan bir rakip var, karşımızda lige daha yeni çıkmış bir rakip var, karşımızda kadro kalitesi bizden çok daha düşük bir rakip var ve biz öne geçtiğimiz maçta 1 puana razı oluyoruz. Niye? Çünkü ligin başı... E yani?

3) "Takımımın oyunundan memnunum."

Maçın istatistiklerine şöyle bir baktım da bu cümleyi destekler nitelikte pek değiller. Ancak en nihayetinde istatistik dediğimiz şey nicelikle alakalı bir husus, Rıza Hoca'nın ifade ettiği husus belki de nitelikle alakalı olabilir mi ki diyeceğim ama ben de izlediğim maçı biliyorum. Kısacası bu cümlenin de içinden çıkamadım.

Kadromuzda Eto'o, Nasri ve Maicon gibi hücum gücü yüksek isimler varken defansif futbol oynamaya çalıştık ve başarısız olduk. Üstelik daha geçen hafta aynı hatadan başımız yanmışken...

Yeni Malatyaspor'un beraberlik golü gelmeden önce bizim takımın üst üste doğru düzgün 3 pas yapmışlığı var mı Rıza Hoca ona bir baksın, bu cümleyi sonrasında bir kez de öyle değerlendirsin bence.

Lafı daha fazla uzatmaya gerek yok. Ligde 3 hafta geride kalırken kazandığımız puan 2, kaybettiğimiz puan 7... "Ligin daha başı" diye diye ligin sonunda bu puanları mumla aradığımızı en iyi Rıza Hoca'nın kendisi biliyorken kararı da artık Rıza Hoca versin. Yola bahanelerle mi devam edeceğiz, yoksa 3 puanlarla mı?

Rıza Hoca'nın kararını bugün göreceğiz ama kendisine bu aşamada küçük bir ipucu vereyim: Başarmak için önce inanmak gerek. İnanmadan hiçbir başarıya ulaşılamaz. Bu da herhalde yazımın başlığını açıklıyordur.

Geçen haftanın başlığına "Koşmadan Kazanmak" yazmıştım, bu haftanın başlığına da "İnanmadan Kazanmak" yazdım. Bakalım bir sonraki haftanın başlığına Rıza Hoca ne yazdıracak, göreceğiz. Gönlümden elbette en güzelini yazabilmek geçiyor. O yüzden üzme bizi Rıza Hoca.


 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...