30 Nisan 2013

Bu Neyin Primi?

Antalyaspor 85 bin liralık borç yüzünden icralık oldu. Şu anda takımın başarısızlığı yok sayılıp bunun üzerinde duruluyor. Ancak bu icra 5 yıl boyunca tek başarı olarak "ekonomik yükselme" olarak gösterilen bir kulüpte bazı işlerin yanlış gittiğini gösteriyor.

Antalyaspor futbol takımı hepimizi gururlandırarak ilk devrede müthiş bir performans gösteriyor ve ilk yarıyı puan tablosunun 3. sırasında kapatıyor. İkinci yarı ise teknik ve idari kadronun "amaçsız" demeçleri ile birlikte takım düşüşe geçiyor ve şu anda ikinci yarı puan tablosunda aynı takım sondan ikinci sırada...

14 maç oynamışız; 3 galibiyetimiz, 9 mağlubiyetimiz, 2 beraberliğimiz var. Bunun hiçbir şekilde izahı olamaz. İlk devre efsaneler üreten ekip 29 Ekim 2012 tarihinden sonra deplasmanda maç kazanamamış!

Bu haftaya geliyoruz. Rakip geçen hafta matematiksel olarak küme düşmesi kesinleşmiş Mersin İdman Yurdu... Hani şu 6 ay önce deplasmandaki kupa maçında 5 attığımız ekip... Kötü bir futbol sergilerken Mersin kalecisinin hatası sayesinde bulduğumuz gol ile 1 puanı kurtarıyoruz ve futbolculara bu başarılarından(!) dolayı 6'şar bin lira prim veriliyor.

Bu neyin primi takım elbiseli abiler? Bu takım ne yaptı da ikinci yarı bu primi alıyor? Hele ki düşmesi kesinleşmiş bir takımdan alınan beraberlik sonrası... Madem bu kadar para dağıtmaya heveslisiniz, neden borcunuzu kulübün adına haciz gibi iğrenç bir imajı çizecek olan haciz olayını yaşatmak yerine borcunuzu kapatmıyorsunuz?

Hadi diyelim bu primi sadece ilk 11 oynayanlara verdiniz. Basit bir matematik hesabı yapalım. 6x11=66 yapar. Bizim borcumuz ne kadar 85 bin lira... Yani arada kalan fark 85-66=19 bin liradır. Öyleyse ilk 11'e bu primi vermesen, hocaların eşlerinin aldığı söylenen maaşları 1 aylık kessen bu haczi engelleyecek para çıkıyor. Hem de belki cebimizde su alacak para bile kalıyor.

Ha eğer bu prim söylentiyse, bu verildiği söylenen maaşlar söylentiyse çıkın açıklama yapın. Şeffafsınız ya hani!





 

28 Nisan 2013

Hacizle Gelen Sorular

Akaydın 2009'da Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı seçilince Yeşilbayır Tesisleri için eski başkan Türel zamanında yapılan elektrik projesini iptal ediyor. Yeni ihale yapılıyor ve ihaleyi kazanan firma yeni projeyi hazırlıyor. Ancak süreç teslim aşamasına geldiğinde araziye Milli Emlak el koyuyor. Böylece arazi Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin elinden çıkmış oluyor ve dolayısıyla Antalya Büyükşehir Belediyesi de ihaleyi iptal ediyor. Bunun üzerine ihaleyi kazanan firma dava açıyor, mahkeme firmayı haklı buluyor ve firma lehine mahkeme ve avukat masrafları ile birlikte yaklaşık 180 bin TL'lik bir alacak belirliyor. Bu bedelin yarısını Antalya BB'den yarısını da Antalyaspor'dan istiyor. Yani Antalyaspor bu dava neticesinde 85 bin TL ödemek zorunda kalıyor ama bu bedeli ödemeyince kulübe haciz geliyor. Kulüpteki 30'dan fazla bilgisayar, klima ve diğer elektrikli ve elektronik cihaz için haciz tutanağı tutuluyor.

Haberlerdeki bilgilere göre haciz sürecinin özeti bu diyebiliriz. Bu süreçteki hukuki tartışmanın temeli arazi üzerinde Antalyaspor'un herhangi bir sorumluluğunun olup olmadığı... Antalyaspor Hukuk Danışmanı Avukat Cenk Soyer'in bu konudaki açıklaması şöyle: "İhalenin açıldığı, projenin hazırlandığı yıllarda Yeşilbayır'daki arazide tüm hukuki sorumluluk Büyükşehir Belediyesi'ndeydi. Ancak mahkeme, projenin hızlandırılması amacıyla Büyükşehir Belediyesi'nde yapılan toplantılarda temsilci bulundurduğundan Antalyaspor'u da sorumlu tuttu ve müteselsil borçlu olarak kabul etti." Bu açıklamasına ek olarak Soyer dosyanın şu an temyizde olduğunu ama temyizin icrayı durdurmadığını belirtiyor.


İşin hukuksal boyutu hakkında yeterli bilgim yok. Ayrıca işin içerisinde siyaset olduğu için net ifadeler yazmaktan kaçınmakta da fayda var. Çünkü Antalya'nın yerel siyasetinde genellikle hiçbir şey görüldüğü gibi değildir. Ancak bu işin hukuki ve siyasi boyutlarını bir kenara koyup varsayalım ki bu haciz olayında hukuksal olarak tüm suç Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin, kulübün hiçbir suçu yok. Yine de Antalyaspor'un itibarı için 85 bin TL'yi ödemek bir seçenek olamaz mıydı. Bu bedeli ödemek kulüp için çok mu lüks? Haberlerde haciz kelimesiyle Antalyaspor adının yan yana anılmasını önlemek 85 bin TL'den daha mı değersiz? Zaten en nihayetinde bu para kasadan 85 bin TL olarak çıkmasa bile bugün olduğu gibi haciz olarak çıkacakken Antalyaspor'un itibarını korumak gerekmez miydi?

Ha "Suç yoksa parayı niye kulüp ödesin?" denilebilir. Hatta böyle bir ödeme yapılması durumunda "suçu kabul etmek" gibi kulübün aleyhine hukuki bazı sonuçlar ortaya çıkıyor olabilir. Dediğim gibi hukuk konusunda yeterli bilgim yok ama hukuki açıdan böyle bir durum varsa bile aklıma şu soru geliyor: Madem bu haciz olayında kulüp tamamen suçsuz, neden haciz gelmeden önce çıkıp da "Belediye yüzünden Antalyaspor mağdur olacak." denilip kamuoyu bu konuda aydınlatılmadı? Bugün bu duruma düştükten sonra bu durumdan feryat figan yakınmak yerine daha erken bir dönemde bu olay kamuoyuna aktarılsa daha doğru olmaz mıydı? İnternete bakınıyorum, aylar önce yazılmış 1-2 haberden başka hiçbir şey yok. Bu süreci taraftar olarak haciz için kulübü bastıklarında öğrenmeseydik daha hoş olmaz mıydı?

Kaldı ki tüm bunları haciz olayında tüm suçun belediyede olduğunu varsayarak söylediğimizi hatırlatalım. Eğer bu olayda kulübün de bir kusuru varsa o zaman işin rengi tamamen değişir. Tabii bizim sorularımızın içeriği de... O zaman bu ihaleyi eski yöneticimizin bir yakınının nasıl aldığını, bu yöneticinin kulüpten istifasının gerekçelerini merak etmeye başlarız. Kulübe haciz gelmesinin sorumlularından hesap sormak isteriz. Bunlara bağlı olarak kulübümüzün saygınlığının nasıl korunduğu konusunda da aklımızda bazı soru işaretleri oluşacaktır elbette.


Örneğin geçtiğimiz günlerde Antalyasporlu taraftarlar arasında gündeme gelmiş ama kimsenin hala tatmin edici bir açıklama bulamadığı bir soru zaten hali hazırda var. Bu soru şu: Ekonomik anlamda "profesyonelce" yönetilen kulübümüzün Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) üyeliği neden askıya alınmıştır? Bu konuda suçu haciz olayındaki gibi atabileceğimiz kimse de olmadığına göre kulüp yönetiminin bu konu ile ilgili açıklaması nedir merak etmekteyiz.

Antalyaspor yönetimi geldiğinden beri ilk senelerde bizim de alkışladığımız gibi ekonomik başarıdan bahsediyor. Taraftara sunabildikleri tek dayanakları da zaten bu... Peki, haciz olayında temyizden de olumlu sonuç çıkmazsa nedir bu yaşanan son iki olayın bize anlattıkları? Belki de bunlar yavaş yavaş gün yüzüne çıkan şeylerdir. Belki de bu 5 yıl içerisinde görmediğimiz daha kim bilir neler olmuştur? Göreceğiz.




 

27 Nisan 2013

Yeni Blog: Antalyaspor Blog

Geçen senenin başları... Malum işimiz gücümüz Antalyaspor, her yerde takip ediyoruz takımı tribünde Televizyonda, sanal dünyada... İsmini sanını bilmediğimiz birisi sürekli Antalyaspor hakkında yazıyor, Antalyaspor ile ilgili tweetler atıyor.

Kısa bir takip sürecinden sonra yavaş yavaş tanımaya başladık Eda'yı. Kendisine bakıyorum Antalyalı değil, Antalya'da yaşamıyor ama "Antalyalıyım" diyen pek çok kişiden daha çok seviyor Antalya'yı. Zaten bizim de görmek istediğimiz "bizden daha çok Antalyalılar" değil mi?

Aynı zamanda sınıf öğretmeni olan Eda, Ankara'daki çocuklara da elinden geldiğince Antalyasporluluğu aşılıyordur eminim. Kendisinin de dediği gibi eski bir Antalyasporlu değil ancak iyi bir Antalyasporlu ve kendi düşüncelerini paylaşacağı blogunu açtı.

Blog hayatında tüm Antalyasporlu bloggerlardan beklediğimiz gibi bol postlar bekliyoruz. Bloglarımız Antalyaspor için önemli hale gelmeye başladı, bu önemi hep beraber artıracağız.

-------------------------------------- 
Twitter: @Basogretmen 
---------------------------------------




 

STSL 31. Hafta | Yazılacak Ne Kaldı Ki?

Bu sezon için umutlar da satırlar da tükendi artık. Öylesine maçlar oynuyoruz. Gerçi ligin ikinci yarısındaki kaç maçı "öylesine" değil de ilk yarıda toplanan puanların kıymetini bilmek ve bir hedefe ulaşmak için oynadık ki zaten? İlk yarıda biraz üst sıralarda kaldık diye yönetim ve Özdilek'in pişkinlikle karışık basiretsizliği hemen başladı.

Düşmesi kesinleşmiş, oyuncularının transfer haberleri medyada kol gezen Mersin İdman Yurdu'nu bile yenemiyoruz artık. "Maçtan önce "Avrupa umudu da kalmadı" diye yazmıştın, kazansan ne kaybetsen ne?" diyenler olabilir. Hani Akıncıoğlu ve Özdilek parayı çok seviyor, kulübün refahını düşünüyor ya işte her galibiyet tonla para... Şu kalan maçları kazan bari de kasaya para girsin.

Onca mağlubiyetin arasında maçtan sonra çıkıp konuşmaya bir haftacık yüzü olsun diye kazanmalı bu maçları Özdilek... Ha gerçi Mehmet Özdilek'e 2. yarı performansını sorsanız "Düşüş yok. Şansızdık, hakemler de çok etkiledi." diyecektir. Onun diyecekleri şimdilik bir kenara da ben size 2 tane istatistik vereyim:

• Ligin ikinci yarısında oynadığımız maçlarda -ertelenen 15. hafta Akhisar maçı da dahil toplam 15 maçta- sadece 10 puan alabildik, Mersin beraberliği ile kaybettiğimiz toplam puan 35 oldu.

• Deplasmanda en son galibiyeti 29 Ekim 2012'de aldık. Yani ligdeki son deplasman galibiyetimiz üzerinden tam tamına 6 ay geçmiş. O galibiyet sonrası oynadığımız 11 maçta 4 beraberlik, 7 mağlubiyet aldık.

Buyursun bu istatistiklerle anlatsın ne anlatıyorsa... Eğer varsa haftalardan beridir buraya yazdıklarımızdan başka yazabileceğimiz bir şeyler bize de söylesin ki biz de yazalım. Var mıdır ki söyleyebileceği hiçbir şey?





 

26 Nisan 2013

STSL 30. Hafta | Elveda Avrupa Umutları

Haftalardır aklımdan şu cümleyi silip atamıyordum: "Şu maçı kazanalım da bari bu sezonu Avrupa ile kapatalım." Bu cümlenin gerçekleşmesine dair umudum haftalarca baltalandı ama yine de hep aklımın bir köşesinde duruyordu. Dile kolay ertelenen 15. hafta maçı olan Akhisar maçını da sayarsak ligin ikinci yarısında oynadığımız 14 maçta 3 galibiyet, 1 beraberlik ve 10 mağlubiyet almışız. Daha net bir deyişle 14 maçta kaybettiğimiz toplam puan 32...

Ancak her şeye rağmen bir umut içten içe duruyordu bir yerlerde. Ta ki Bursaspor mağlubiyetine kadar... Bursaspor maçıyla her hafta biraz daha zayıflayan Avrupa umuduma son darbe de inmiş oldu. Ligin son 4 haftasına girerken Avrupa puan farkı 9'a çıktı. Yönetim ve Özdilek istedikleri amaçsız takımı en nihayetinde yarattılar. 2 hafta önce küme düşer mi diye tartışılan Trabzonspor sıralamada bizim üstümüze çıktı. Bu 'başarı' dolayısıyla yönetimi ve Özdilek'i tebrik ediyorum.


Bu maça ilişkin yazılması gereken bir diğer önemli nokta da tribünlerde yaşanan olay... Maç içerisinde kale arkası tribünde bulunan bir grup Diyarbakırspor atkısı açarak Bursaspor taraftarının bulunduğu deplasman tribünü ile uğraşmış. Burada benim için konu olayın siyaset boyutu değil, doğrudan doğruya tribün boyutu... Antalyaspor-Diyarbakırspor maçı oynanıyor ve Bursaspor atkısı ile aynı durum yaşansaydı yazacaklarım bundan ne bir eksik ne bir fazla olurdu.

Çokça konuşuldu, defalarca biz de yazdık. Tribünde tek renk olalım diye ama bunu başarmak bir yana başka takım atkılarıyla rakip takım taraftarına sataşmalar bile olabiliyorsa vay halimize. Ha bu işi yapanlar yıllardır Antalyaspor tribünlerini kovalıyordur. Ona eyvallah. Zaten buna kimsenin dediği bir şey olamaz. Antalya'ya sonradan gelmiş olmasına rağmen Antalya'yı, Antalyaspor'u sevip gönül verdilerse buna kim ne diyebilir? Ancak eleştirilen konuyu doğru anlamak gerek. Konu Antalyaspor tribünlerinde her isteyenin kafasına göre iş yapıp yapamayacağı...

Hem de bu olaylar kale arkası tribününde yaşanıyor. 07 Gençlik'in olayın ardından bu gruba müdahale ettiği söyleniyor ama önemli olan böyle bir işe girişmeye cesaret bile edilememesi olmalı. Bu gibi olaylar neden kaynaklanıyor? Tribündeki bölünmüşlükten... Dolayısıyla tribünlerde -ben grup olaylarına sıcak bakan biri değilim ama farklı gruplar adı altında olsa bile- Antalyaspor'da birleşemedikçe biz böyle olayları daha çok yaşarız, çok konuşuruz.

Son olarak da takipçilerimizden bir özür dileyelim. Birkaç saat sonra 31. haftanın açılış maçında Mersin İY deplasmanında oynayacağız ama 30. hafta yazısını daha yeni yazabildik. Bunun sebebi benim de Küheylan'ın da yaşadığı yoğunluk... Şu son hafta bilgisayar başına oturmaya bile fırsatımız pek olmadı. Hal böyle olunca da yazı bugüne kadar sarktı. Gecikme nedeniyle böylece özür dilemiş olalım.




 

21 Nisan 2013

Hentbolda İlk Sezon Sonu

"Antalyaspor'un farklı branşlara yönelmesiyle birlikte kısa bir süre önce kurulan yeni bir takım Antalyaspor Hentbol takımı..." cümlesiyle başlayan onlar hakkındaki ilk yazıyı yazmamızın üzerinden yaklaşık 7 ay geçmiş; Akdeniz Üniversitesi Antalyaspor ilk sezonunu tamamlamış bile...

İlk sezon hem rakiplerle hem de çeşitli sıkıntılarla bir arada mücadele etmek için uğraşılan zorlu bir sezondu. Antalyasporlu taraftarlar olarak ciddi bir özeleştiri yapmak gerekirse şehrimizi ve armamızı Erkekler Hentbol Süper Ligi'nde temsil eden takımımıza gereken desteği bu zorlu sezon boyunca veremedik.

İlk sezonda hedef Süper Lig'e tutunabilmekti ve Akdeniz Üniversitesi Antalyaspor, 13 takımın mücadele ettiği Süper Ligi 10. sırada bitirerek bu hedefini gerçekleştirmiş oldu. Bu zorlu sezon boyunca verdikleri emek, gösterdikleri başarı için teşekkürler Kızıl Akrepler...





 

20 Nisan 2013

U15'te Şampiyon Antalyaspor

Antalyaspor 15 Yaş Altı takımımız Nike Premier Cup U15 Türkiye Şampiyonası Süper Finali'nde şampiyon oldu. Söylemesi dile kolay ama bu şampiyonluğun önemini vurgulayabilmek adına öncelikle turnuva hakkında biraz bilgi vermekte fayda görüyorum.

Nike Premier Cup, 12–14 yaş arası gençlere yönelik dünyanın en büyük futbol turnuvası... Bu turnuvanın Nike Premier Cup Türkiye Şampiyonası adı altında gerçekleştirilen Türkiye ayağı ilk başta 66 ilden 111 takımın katılımıyla başlamıştı. Bu 111 takım arasından sıyrılmayı başaran 4 takım Süper Final'de mücadele etmeye hak kazandı.

19-20 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilen Nike Premier Cup U15 Türkiye Şampiyonası Süper Final'de Antalyaspor'un yanı sıra Altay, Fenerbahçe ve Samsun Kadıköyspor yer aldı. Yarı finalde normal süresi 1-1 biten maçta penaltı atışları sonucunda 5-3'lük skorla önce Fenerbahçe engelini geçen Antalyaspor, finalde de Altay'ı 2-1'lik skorla geçerek şampiyon oldu.

Turnuvanın Türkiye ayağı böylece son buldu ama turnuva daha bitmedi. Türkiye şampiyonu olarak Antalyaspor 10-12 Mayıs 2013 tarihleri arasında Slovenya'nın Ljubljana şehrinde düzenlenecek Avrupa Şampiyonası'nda Türkiye'yi temsil edecek. Eğer Antalyaspor bu turnuvada birinci veya ikinci olmayı başarırsa Dünya Şampiyonası'na katılmaya hak kazanacak.

Yani bu başarının önemi son derece büyük... Öncelikle bu başarılarından dolayı Antalyaspor U15 takımımıza tebrikler... Umarım bu başarılarını turnuvanın yurt dışı aşamalarında da göstermeye devam ederler. Umarım bu çocukların kıymeti iyi bilinir de bu başarılarını ilerleyen yaşlarında yine Antalyaspor forması altında Süper Lig'de, Avrupa kupalarında da tekrar ederler.

Bizlere bu gururu yaşattıkları için bu başarıda emeği bulunan herkese sonsuz teşekkürler...







 

19 Nisan 2013

Yeni Umut Hakan İrban

Yönetim kurulunda son dönemde bir hareketlilik yaşanıyor. Özellikle bu hareketlilik içerisinde taraftardan sorumlu olan Yıldırım Cömertoğlu'nun istifasının ardından bu görevi Antalyaspor tribünlerine yakın değil bizzat içinden gelen Hakan İrban devraldı.

Bu değişiklik tribün içerisinde özellikle eski abilerimiz tarafından oldukça olumlu karşılandı. Kopma noktasına gelen taraftar-yönetim ilişkilerinin düzelmesi adına bir umut doğdu. Taraftarda oluşan bu olumlu yansımanın somut karşılığı da bugün tribünün farklı kesimlerinin bir araya geldiği bir toplantı düzenlendi.


Benim Ankara'da olmam, Küheylan'ın da Isparta'da olmasından dolayı bu toplantıya katılamamıştık. Ancak bugün akşam saatlerinde Hakan İrban bizleri de ayrı ayrı arayarak bu görevden duyduğu heyecanı ifade edip önümüzdeki süreçte Antalyaspor'un çıkarları doğrultusunda iletişim halinde olmamız gerektiğini vurguladı. Bu yeni dönemin için biz üniversite öğrencilerini de arayarak güzel bir jest yapması bizleri mutlu etti.

Bu çağrı sadece bize değil sosyal medyadaki bizimle beraber blog yazan Antalyasporlu Blog ve Kalearkası Blog için de geçerli idi. Demek ki yeni dönemde Antalyaspor adına farklı düşüncelere önem verilmeye başlanacak. Bu yeni dönemde bu heyecanın çoğalması, kimi zaman tartışmalar olsa bile her zaman Antalyaspor'un çıkarları için aramızdaki iletişimin sürekli olması bizim de en büyük dileğimizdir.

Bizim için bir başkan veya yönetici değil, bir abi olan Hakan Abi'ye yeni görevinde başarılar dileriz. Umarım Antalyaspor camiası olarak aile olabileceğimiz günlerin temellerini atmak kendisine nasip olur.






 

17 Nisan 2013

Bursaspor Maçı Bilet Fiyatları Kurnazlığı

Bu haftayı bir dakikalığına unutalım ve sene başına gidelim. Yönetim ile Antalyaspor taraftarı kombine bilet fiyatları ile karşı karşıya gelmişti. Yönetim Maraton tribünü için 750 liralık kombine fiyatı belirlerken Adopen için belirlenen fiyat ise 200 lira idi. Rixos'a hiç girmiyorum, onu zaten tartışmaya gerek yok.

Bu belirlemeden sonra ne oldu? Yönetimden "Durumu olmayan taraftarlarımız Adopen'e girebilirler." açıklaması geldi. Adopen'de durum ne idi? 07 Gençlik "Takımı olumsuz etkileyecek davranışta bulunan herkesi polise teslim edeceğiz, bunun dışında herkesi Adopen'e bekleriz." demişti. Yani özet şu: Yönetim bu uçurum fark ile Mardan'da açık tribünde bulunan muhalif kesimi sindirip Maraton'u ele geçirmek ve Adopen'de de tepkinin önüne 07 Gençlik ile geçmek istemişti. Teoride müthiş bir plan ancak -onlar için- ne yazık ki pratikte işlemeyen bir plan oldu.

Yine sene başına geri dönelim. Şampiyon olmuş takımların maçlarında belirlenen maç başı fiyatlar Maraton 125 lira, Adopen 100 lira idi. Üstüne bir de şampiyon olmuş takım kriterini belirlemek için "birden fazla kez şampiyon olmuş takımlar" için diyerek de not düşülmüştü. Yani Bursaspor maçının bilet fiyatları sezon başında "diğer" olarak adlandırılan takımlarla beraber Adopen 20 lira, Maraton da 50 lira olarak belirlenmişti.


Şimdi dönelim bu haftaya... Beşiktaş maçında yaşananlardan sonra Özdilek'e beklenen tepki malum. Bu tepkinin önüne geçmek için yönetimin basın kanadından sürekli "rekor" vurgusu yapılmaya başlandı. Yavaştan da şampiyon takımlara uygulanacak olan bilet fiyatlarından bahsedildi. Herkesin beklediği şu idi: Bilet fiyatları yüksek olacak diye bas bas bağrılacak, sonra %50 indirim yapılacak ve "Yönetim adım atıyor, taraftardan da adım bekliyoruz" diye açıklamalar yapılacak.

Bugün bilet fiyatları açıklandı. Adopen 50 lira, Maraton 55 lira... İlk sorum şu, neden sene başında açıklandığı gibi Adopen biletleri 20 lira, Maraton biletleri 50 lira değil? Neden Maraton tribünü ile Adopen tribünü arasında böyle göstermelik bir fark var?

Ben cevap veriyim kendi sorularıma... Yönetimin en başta bahsettiğimiz teoride süper olan planı pratikte tutmadı. 07 Gençlik şu anda yönetimle kanlı bıçaklı durumda ve her maç yaşananlar malum. E Adopen daha da dolmasın diye orayı ucuz yapamazsın. Şimdi Maraton'u şişirsen normalde Maraton'a 50 lira verecek olan adam da gidecek 50 liralık Adopen'e girecek. Sonuçta yine orası kalabalık olacak ve güçlü tepki olacak. İyisi mi dediniz fiyatlar arasında fark olmasın ki ben bunların gücünü bölebileyim.


Yemezler Akıncıoğlu yemezler. Uzun süre sonra maça geleceğim Antalya'ya. Tepki vermek hiç yoktu içimde, Bursa maçı öncesi güzel bir şekilde eğlenip maçta da sevdamı haykırmak istiyordum ama yine bu şark kurnazlığınızla tiksindirdiniz kendinizden.

Sizin yalanlarınıza kanmıyoruz ve 2 ay öncesini unutan insanlar değiliz. Tüm açıklamalarınızı her şeyini takip ediyoruz. Bu da açık arama değildir, kendimizi salak yerine koydurtmamaktır. İnatla daha yüksek sesle bağırıyoruz: YÖNETİM İSTİFA!




 

16 Nisan 2013

STSL 29. Hafta | Al Şifo'yu Ver Huzuru

Öncelikle belirteyim ki Mehmet Özdilek'in Beşiktaş'a yattığını düşünmeyenlerdenim. Sonuçta Mehmet Özdilek öncesi dönemde de Beşiktaş'a karşı performansımız ortada... Bu kötü performansın Özdilek döneminde de devam etmesinin sebebi Özdilek'in Beşiktaş'a yatması değil, Mehmet Özdilek'in vasat bir hoca oluşudur benim için.

Bu iddiamı kısmen kanıtlayabilecek bir detay vereceğim şimdi. 17 Mart 2013 Antalyaspor-Fenerbahçe maçının ardından yazdığım Özdilek'in Değişmeyen Değişiklikleri başlıklı yazıda yapılan ezbere oyuncu değişikliklerini eleştirmiştim. Şimdi o maçta yazdıklarımla bu maçı bir kıyaslayalım.

O yazıda Özdilek'in ilk değişiklik hakkını 69. dakikada Pedro'yu oyundan alıp Ömer Şişmanoğlu'nu sokarak kullanmasını eleştirmişim. Çünkü oyun kuramayan bir takımda orta sahayı bir kişi eksiltip yerine forvet koymak bir anlam ifade etmez. Aksine zaten kötü olan orta sahanın gücünü daha da kaybetmesine neden olursunuz. Ömer Şişmanoğlu'na topu taşıyacak bir isim olmadığı için Ömer'de oyuna beklenilen katkıyı koyamaz.

Bugünkü ilk değişikliğe bakıyoruz. Dakika 71; Murat Duruer çıkıyor, Ömer Şişmanoğlu giriyor. Ne demiştik? Oyun kuramayan bir takımda orta sahayı bir kişi eksiltip yerine forvet koymak bir anlam ifade etmez. Aksine zaten kötü olan orta sahanın gücünü daha da kaybetmesine neden olursunuz. Ömer Şişmanoğlu'na topu taşıyacak bir isim olmadığı için Ömer'de oyuna beklenilen katkıyı koyamaz.

O yazıda Özdilek'in ikinci değişiklik hakkını 75. dakikada Diarra'yı oyundan alıp Murat Duruer'i sokarak kullanmasını eleştirmişim. Çünkü daha birkaç dakika önce takımın dizilişini bozup bu değişiklikle takımı yeniden aynı dizilişe dönmenin bir anlamı yok. Demek ki sen oyuncu değişikliği rastgele yapıyorsun. Üstelik skor olarak geride olduğun bir maçta sahadaki forvetini çıkarıyorsun. Üstelik bu adam her maçta takımın en savaşan ismi, takımın en golcü ismi Diarra...

Bugünkü ikinci değişikliğe bakıyoruz. Dakika 77; Diarra çıkıyor, Pedro oyuna giriyor. Ne demiştik? Daha birkaç dakika önce (bu maçta sadece 2 dakika önce) takımın dizilişini bozup bu değişiklikle takımı yeniden aynı dizilişe dönmenin bir anlamı yok. Demek ki sen oyuncu değişikliği rastgele yapıyorsun. Üstelik skor olarak geride olduğun bir maçta sahadaki forvetini çıkarıyorsun. Üstelik bu adam her maçta takımın en savaşan ismi, takımın en golcü ismi Diarra...

O yazıda Özdilek'in üçüncü değişiklik hakkını 83. dakikada Aissati'yi oyundan çıkarıp Emrah Başsan'ı oyuna sokarak kullanmasını eleştirmiştim. Çünkü maçın bitimine kala kala sayılı dakika kalmış ve sen mutlak bir şekilde gole ihtiyacın varken sen defansif özelliği olan değil hücum özelliği olan bir orta sahayı çıkararak hücum gücüne takviye yapmayı düşünemiyorsun.

Bugünkü üçüncü değişikliğe bakıyoruz. Dakika 91; Aissati çıkıyor, Emrah Başsan giriyor. Ne demiştik? Maçın bitimine kala kala sayılı dakika kalmış ve sen mutlak bir şekilde gole ihtiyacın varken sen defansif özelliği olan değil hücum özelliği olan bir orta sahayı çıkararak hücum gücüne takviye yapmayı düşünemiyorsun.

Bu maçtaki 3. değişiklik için 91. dakikaya kadar beklenmesini ve bir oyuncunun son 2 dakikada neler yapabileceğine ilişkin düşüncelerime hiç girmiyorum bile. Yukarıda ortaya koymaya çalıştığım tablo gösteriyor ki Özdilek'in saha kenarında takıma verdiği ekstra hiçbir şey yok. Her şey ezbere...


Üstelik ilk yarı boyunca sahada gollük pozisyona yeterince dönüşemese de Antalyaspor'un hakimiyeti vardı. Beşiktaş tek pozisyon dışında ceza sahamıza bile zar zor geliyordu. Öyle ki Beşiktaş tribünlerinden uğultunun yükseldiği anlar sadece korner kazandıkları anlar oluyordu. Deplasmanda rakibi bu halde yakalamışsın ve ikinci yarıda 1-2 net hamleyle oyunu kopartabilecekken maçın sonunda işler öyle bir noktaya geliyor ki "Fark da yiyebilirdik." gibi bir açıklama yapıyor Mehmet Özdilek... Bunu derken kestiği mağlubiyet faturasında yine sadece bahaneler var. Sanırım bu tablo ikinci yarıda yapılan oyuncu değişikliklerin vehametini ve hoca zafiyetini daha iyi anlatmam için yeterlidir.

Tüm bunlara ek olarak -ben o bölüme yetişemedim ama- Mehmet Özdilek maçtan önce Beşiktaş tribünleri ile selamlaşıp hasret gidermiş. Normal şartlarda vefadır der, saygı duyarım. Ancak Mehmet Özdilek en son hangi maçta Antalya tribünlerini selamlamış? Ligin ilk yarısında takımı karşılamaya havaalanına gelen taraftarı bile tersleyen bir Özdilek'in bu tavrına vefadır deyip saygı duyamam. Çok net.


Bizim camia içerisinde Özdilek ile ilgili çok doğru bir düşünce var: "Özdilek'i Şifo Mehmet yapan Beşiktaş'tır, Mehmet Özdilek yapan ise Antalyaspor'dur." Ancak o bunun kıymetini hiç bilmedi. Bu saatten sonra bilmesin de zaten. Umuyorum Beşiktaş camiası bu "vefalı" evladına kucak açar da Şifo'yu tez zamanda alır.

Biz de böylece ilk yarıda liderle kafa kafaya olan takıma ligin ikinci yarısı öncesinde takviye yapmayıp göz göre göre amaçsızlaştıran, 5 yıllık Antalyaspor kariyerinin sonunda hala takımın ligde kalmasını başarı olarak gösteren, performansa bakmadan belli başlı isimleri kayırarak haftalarca oynatan, her mağlubiyetin faturasını bahanelerin arkasına sığınıp başkalarına kesen bu zihniyetten kurtulup huzura kavuşalım.




 

12 Nisan 2013

İstanbul'da 3 Günde 3 Antalyaspor Maçı Birden

Malumunuz Spor Toto Süper Lig 29. hafta maçında bu hafta Beşiktaş ile deplasmanda karşılaşacağız. 15 Nisan Pazartesi günü saat 20.00'da oynanacak bu karşılaşmanın pazartesi gününe verilmesi deplasman planı yapan birçok kişi için kötü bir haber oldu. Ben de son İnönü deplasmanında tribünde olmayı ve bu hafta sonunu armanın yanında geçirmeyi planlıyordum ama benim planlar da ne yazık ki yalan oldu.

Burada "armanın yanında olmak" derken sadece futbol takımını kastetmiyorum. Beşiktaş deplasmanı için gitmişken Antalya'da havuz olmadığı için maçlarını İstanbul'da oynamak zorunda kalan Antalyaspor Sutopu takımının maçına gitmek de planlarım arasına koymuştum. Üstelik hangi maç var ki diye federasyonun sitesini açıp baktığımda o hafta sonu sutopu takımının üst üste iki maç birden oynayacağını görüp iyice keyiflenmiştim.

Evet, bu hafta İstanbul'da sadece futbol takımın maçı yok. Sutopu 1. Ligi'nde mücadele eden Antalyaspor Sutopu takımı da iki maç birden yapacak. İlk maç 13 Nisan Cumartesi günü saat 11.45'te TSF Ataköy Yüzme Havuzu'nda Heybeliada ile... İkinci maç ise 14 Nisan Pazar günü saat 11.45'te TSF Ataköy Yüzme Havuzu'nda Modaspor ile...

Benim planlar yalan oldu ama İstanbul'da yaşayan veya Beşiktaş deplasmanı için İstanbul'da olacak Antalya sevdalıları benin bu planımı gerçekleştirme fırsatına sahipler. Onlara çağrım sutopu takımımızın maçlarına da programlarında zaman ayırmaları ve bu maçlarda da tribündeki yerlerini almaları... Gönül verdiğimiz armayı havuzda da yalnız bırakmayalım.

Yazıyı bitirmeden önce Antalyaspor'un 3 maçlık İstanbul programını düzenleyip tekrar hatırlatmış olayım.

Heybeliada - Antalyaspor
13 Nisan 2013, 11.45, TSF Ataköy Yüzme Havuzu

Antalyaspor - Modaspor
14 Nisan 2013, 11.45, TSF Ataköy Yüzme Havuzu

Beşiktaş - Antalyaspor
15 Nisan 2013, 20.00, BJK İnönü Stadyumu



Not: Görsel, İstanbul Antalyasporlular Birliği'nin Facebook sayfasından alınmıştır.




 

Muratpaşa Ligde Final Yolunda

Geçtiğimiz sezon mücadele ettiği 3 kulvarda (Challenge Cup, Süper Lig ve Türkiye Kupası) da finale çıkmayı başaran Muratpaşa, bu 3 kulvarın 2'sinde(Süper Lig ve Türkiye Kupası) kupayı almayı da başarmıştı.

Temsilcimiz bu sene Avrupa kulvarında ilk kez Şampiyonlar Ligi mücadelesi verdi. Ancak Avrupa Kadınlar Şampiyonlar Ligi ön eleme turunda elenerek gruplara kalamadı. Bu aşamadan sonra yoluna Kupa Galipleri Kupası'nda devam eden Muratpaşa eşleştiği Lokomotif Zagreb'i ilk maçta Antalya'da 34-28 yendi, deplasmandaki ikinci maçta ise rakibine 21-27 yenildi. Toplam skordaki 55-55 eşitliğe rağmen deplasman avantajıyla turu geçen taraf Lokomotif Zagreb olunca Muratpaşa'nın bu sezonki Avrupa macerası son bulmuş oldu.

Geçen sene Türkiye Kupası'nın sahibi olan Muratpaşa, bu sene ise Türkiye Kupası'nda yarı finalde Çankaya Belediyesi ANKA'ya elendi. Kısacası Avrupa'dan ve Türkiye Kupası'ndan eli boş dönen Muratpaşa şu an tek hedef Süper Lig şampiyonluğunu yeniden kazanmak...

Şampiyonluk yolunda play-off yarı final maçları ise bugün başlayacak. Yarı finalde Muratpaşa, Ardeşen Gençlik Spor Kulübü ile eşleşirken yarı finalin diğer eşlemişsen de Üsküdar Belediyesi ile Çankaya Belediyesi ANKA takımları karşılaşacak. 5 maç üzerinden oynanacak yarı final maçlarında 3 galibiyete ulaşan 2 takım finale yükselecek.

Yarı final maçlarının takvimini yazının sonuna görsel olarak ekledim. (Görselin üzerine tıklayarak görüntüyü büyütebilirsiniz.) Herkes programını uydursun ve Antalya olarak bizlere pek çok gurur yaşatan takımımızı bu önemli maçlarda da yalnız bırakmayalım.

Şampiyonluk yolunda yolun açık olsun Muratpaşa!





 

Bu Tebrik Bizim Değil

 
Son günlerde İstanbul takımları başarılı sonuçlar alarak taraftarlarını sevindiriyor. Bu sonuçlardan sonra Antalyasporlu futbolcular da bir iki kez sosyal medyada tebrik ettiğini açıklayan beyanlarda bulundular. Antalyaspor taraftarı da bundan ne kadar rahatsız olduğunu her zaman gösterdi.

Bizim için aslolan Antalyaspor'dur. Antalyaspor dışında gerçekleşen her şey teferruattır. Hele hele İstanbul takımlarının Avrupa'daki başarısı bizim zararımızadır. Adamlar ligte şike dahil olmak üzere onlarca çirkinliğe imza atarak senin üstünde yer alsın. Bu çirkinlikler sayesinde Avrupa'ya gitsin. Avrupa'da kazandıkları paralarla seni daha çok ezsinler. Sen de gel bu adamları tebrik et.

Kişisel olarak herkes herkesi tebrik edebilir. Herkesin istediği takımı tutabileceği gibi... Ancak çoğu kişinin "resmi" hesap sandığı hesaplardan edilen tebriği biz kabul etmiyoruz. Bu tebrik biz Antalyaspor taraftarının tebriği değildir. Yazıklar olsun Antalyaspor adını kullanarak Türk futbolunu kirletenleri tebrik edenlere...




  

10 Nisan 2013

ICF'in Antalyaspor Duyarsızlığı

Yazıda sıkça adı geçeceği için öncelikle bilmeyenler için ICF'i tanıtalım. ICF Türk-Alman ortaklığında bir firma... ICF'in IC'si Türk ortak İbrahim Çeçen Holding; F'si ise Alman ortak Fraport... ICF, Antalya Havalimanı'nın işletmecisi... Antalya'ya gelen hemen hemen her turistten para kazanan tek şirket...

Antalya İl Kültür Turizm Müdürlüğü'nün Antalya Havalimanı gelen yolcu istatistiklerinde yer verdiği sayılarla konuşursak hava yoluyla 2011 yılında Antalya'ya 10,701,147 turist, 2012 yılında 10,491,267 turist geldi. Bu sayıların pek çok Avrupa ülkesinin nüfuslarından fazla olduğunu belirtelim ve "Varın ICF'in kazancını siz hesaplayın." diyelim.

Antalya'dan böylesine büyük paralar kazanan bir şirketin Antalyaspor'a sponsor olmasından daha doğal bir şey olamaz, değil mi? Üstelik Alman ortak Fraport bu seneye kadar Eintracht Frankurt takımına her yıl forma reklamı vererek 5 milyon euro değerinde bir destek sağlamış durumdayken böylesi bir talep çok daha doğal, değil mi?


Denk bir görüntü oluştursun diye sıklıkla futbol üzerinden Eintracht Frankfurt'a verdiği forma sponsorluğunu dile getirsek da Fraport'un spora verdiği destek bir tek bu değil. Fraport, Almanya'nın basketboldaki en üst ligi olan Beko Bundesliga'da mücadele eden Frankfurt temsilcisine 2011'den beri isim sponsorluğu yapıyor. Fraport Skyliners adıyla mücadele eden bu takımın oynadığı basketbol salonunun isminde de yine Fraport adı yer alıyor.


Uzun lafın kısası Antalya'nın en önemli markalarından biri olan Antalyaspor'a istese çok rahat sahip çıkabilecek olan İbrahim Çeçen Antalyaspor'a bu desteği yıllardır çok görüyor. Benim bu muhabbetin başlangıcı olarak hatırladığım sene 2009... Antalyaspor'a forma reklamı vermesi için valilik düzeyi de dahil olmak üzere ICF'e onlarca çağrı yapılmıştı. Hatta o zaman taraftarlar iyi bir örgütlenme ile hava alanına onlarca araçlık konvoylar düzenlemiş ve trafiği kesip seferleri aksatarak ICF yönetiminin dikkati çekmeye çalışmıştı. Ancak bu çabalar sonuç vermemişti.


Bu sezonun başı Antalyaspor camiası içinde yine bir "ICF, Antalyaspor'a forma sponsoru olsun!" furyası yaşanmıştı. Bir takım organizelerle sosyal medya üzerinden bu talep pek çok kişiye yazıldı. Hatta -bilmiyorum hesap gerçekten kendisiyle alakalı mı ama- Twitter'daki RT_Erdogan hesabına epey bir tweet atılmıştı o dönem ama yine bir sonuç alınamamıştı.

Geçtiğimiz hafta sonu oynanan Kasımpaşa maçında Antalyaspor sahaya TAV'ın işlettiği Gazipaşa Airport göğüs reklamı ile çıktı. Beşiktaş ve Bursaspor maçlarıyla birlikte bu sponsorluğun 2 maç daha devam edeceği söyleniyor. Tabii bu sponsorlukla birlikte akıllara ICF muhabbeti geldi yine ve bir kez daha "ICF, Antalyaspor'a forma sponsoru olsun!" muhabbeti hortlatılmaya çalışıyor.

2009'dan beri her fırsatta gündeme gelen bu muhabbete artık yeter! Bundan ötesi Antalyaspor adını alçaltmaktır. Koskoca camiayız, ICF'in kapısında dilenci olacak halimiz yok. Tonla para kazandıkları bu şehre karşı içlerinde bir parça vefa olsa gerekeni bugüne kadar zaten yaparlardı ama yapmadıklarına göre bu saatten sonra da aksini beklemek anlamsız... Ha olur da bunca yıl Antalyaspor'a kör-sağır olan bir firmanın Antalyaspor'a sponsor olduğunu görürsem tek düşüncem bu işten ne çıkar elde ettikleri olur.

Dolayısıyla bu saatten sonra bu ICF muhabbetini yeniden gündeme taşımanın lüzumu yok. Bugüne kadar yanımızda onlar mı vardı da bugünlere geldik? Bundan sonra da olmayıversinler. Biz Antalya bayrağını dik tutalım, bunlara inat daha da yüksek tutalım o bayrağı...

Bugün bu şehir için elini taşın altına koymaktan imtina edenler her geçen gün Antalyalıların ahların altında biraz daha kalacaktır. Antalya gibi böylesine cömert bir şehir bu ihanetleri hak etmezken bu şehri sömürenlerin açgözlülüğü hepimize ibret olsun ve bundan sonra herkes ettiğini bulsun.




 

07 Nisan 2013

Yalnızlığın Resmini Yapabilir Misin Abidin?

Bu hafta içi malum Galatasaray ve Fenerbahçe Avrupa kupalarında önemli maçlara çıktılar. Önce çarşamba günü Galatasaray, Real Madrid ile oynadı; Perşembe günü ise Fenerbahçe, Lazio ile karşılaştı. Bu maçlar Türk futbolu için çok önemli gibi gösterilse de benim zerre umrumda değil, onu da baştan belirtmekte fayda var.

Ancak ne de olsa arkadaş muhabbetini, futbol muhabbetini seviyorum. Fenerbahçelisi, Galatasaraylısı çarşamba akşamı toplandık alkollü bir mekanda maçı izledik. Ortamı görmeniz lazım tribünden farkı yok. Oldum olası da saçma gelmiştir zaten televizyondan maç izlerken bağırma işini. Neyse dediğim gibi televizyondan maç izlemek için 10'ar lira veren insanlar pozisyonlarda hop oturup hop kalktılar. Sonuç onlar için hüsran benim için pis pis bir sırıtış ve 3-0'lık Galatasaray mağlubiyeti... Ha belirtmeden geçmeyeyim, mekanın tamamı formalı atkılı idi. Adopen'de biz o kadar renk birliğini sağlayamıyoruz.

Daha sonraki gün yine telefon geldi aynı ekipten. Akşam Fenerbahçe maçını bir arkadaşın evinde izleyceklermiş, "Gel sen de." dediler. Yine dahil olduk ekibe. Bu sefer Fenerbahçe etkili oldukça evdeki 3 Fenerbahçeli yine totem yaparak maç izlediler. Evde boyunlarına bağladıkları atkıları değişmeler, oturdukları yeri değiştirmeleri falan hep tribünde yapılanlarla aynıdır.

Bu maçlardaki coşkuyu kıskandın da mı bunları yazıyorsun diyen varsa buradan yine bilmiş sırıtışlarımı gönderiyorum onlara. Zaten bu coşkuyu biz tribünde yani gerçek yerinde yüzlerce kez yaşamışızdır. Karşımızdaki rakibin Lazio, Real Madrid olup olmasına bakmadan hem de...

Çarşamba ve perşembe o maçlardan sonra cuma günü Antalyaspor'un maçına geldi sıra. Ben yine evde yalnızdım o maçı izlerken. Televizyondan maç izlemeyi zaten saçma bulan bünye bir de üstüne kendi takımının maçını televizyondan izlerken daha da garip hissediyor.

Evde maçtan 10 dakika önce açtım televizyonu. Maç öncesi röportajları falan oldum olası dikkatimi çekmemiştir zaten. Bir kahve yaptım, kuruldum 37 ekran televizyonun karşısına, maçı beklemeye başladım. Eskiden olsa Isparta'da maçı yayınlayacak kahve bile bulamazdık da şimdi birkaç kampanya var televizyondan izleyebiliyoruz takımı.

Maç başladı. Takım tutuk gidiyor ancak yapılması gerekenleri tartışacağım veyahut veryansın edeceğim bir arkadaş yok yanımda. Yine içimden deli gibi kendi kendime konuşuyorum. İlk gol geldi şöyle bir yumruğumu sıkıp "Oh be!" dedim. Daha sonra bilgisayardan hemen Antalyasporluların Twitter'daki gol sevinçlerine bir baktım ve tekrar koltuğuma oturdum. Penaltı pozisyonunda "Penaltı!" diye ayağa kalktığımı itiraf edebilirim ve evet penaltı atılırken de oldukça heyecanlı idim, gol olduğunda da "Gol be!" diye bağırdım. Son zamanlarda kaçırdığımız penaltılarla ünlüyüz ne de olsa...

Kasımpaşa'nın golü geldiğinde "Adam ne gol attı arkadaş!" diye kendi kendime konuştum yine. Hani birisi olsa "Harbi fena vurdu adam." dese kötü olmazdı tabii... Devre arası olduğunda ikinci yarı yapılması gerekenleri de konuşabileceğim bir tek Twitter ekranı vardı karşımda. Oynanan ilk 10 dakikada da kendi kendime "Hoca takımı çekme geriye artık." desem de nafile...

3. golü attığımızda bu sefer "Oh, rahatladık." desem de 2. golü yedikten sonra totem yapıp koltuk değiştireceğim bir arkadaşım yoktu yanımda. Öyle veya böyle maçı galibiyetle bitirdim. Cuma akşamı için "Beyler ben bir eve gidip maçı izleyeyim, daha sonra size katılırım." diyerek ayrıldığım arkadaşların yanına mutlu dönmüş oldum. Tabii ki gittiğimde "Ne oldu maç?" "3-2 kazandık" "Vay Kasımpaşa'yı ha, helal olsun" noktasından ileri gitmedi muhabbet.

Bir söz var. Anonim mi, yoksa Antalyasporlular tarafından mı çıkarıldı bilmiyorum ama "Antalyasporluluk kalabalıklarla yürümek değil, kalabalıklara karşı yürümektir." diye... İşte bu sözü şehir dışında daha iyi idrak ediyoruz.

İnsanların "İkinci?" diye sorduklarında gururla "Sadece Antalyaspor!" dediğimiz için çok mutluyum. Seni sevmek ibadetim, vazgeçemem biliyorsun...





 

06 Nisan 2013

STSL 28. Hafta | Rakibimizi Yendik

Çok değişik takıma sevdalanmışız vallahi billahi. Ya da hani derler ya "Bizim topçular ekmekle, makarnayla değil; gazla çalışıyor." diye, o iş doğru galiba. Yoksa bu akşam için maça giden 5 kişiyi çevirseniz 3'ü kazanırız diyemezdi gibi geliyor bana ama boşuna da asılı kalmadı "Umutsuzluk bize yasak" pankartı haftalarca tribünde...

Maçın başıyla da "Ulan yine üzüleceğiz." diyenler azımsanmayacak kadardı herhalde. Daha 5. dakikada direkten dönen top da katmerleştirdi endişelerimizi. Ondan sonra cılız atak denemelerimiz olsa da üstünlük yine Kasımpaşa'da idi. Hatta 25. dakikaya kadar maç içerisindeki en organize hareketimizin Tita'nın kullandığı serbest vuruştaki organizasyon olduğunu söylesem abartmış olmam.

İlk gol de zaten cılız ataklarımız sonucunda Kasımpaşa defansının hatası ile gelen bir gol oldu. Hatadan dolayı dedik gerçi ama gol vuruşunda Diarra'nın soğukkanlılığına bir alkış göndermezsek ayıp olur. Keza penaltı pozisyonunda Isaac'in çalım denemesi de bir o kadar güzeldi. Ayrıca hangimiz penaltı atılırken "Lan acaba?" demedik?


Yediğimiz gole de diyecek bir şey yoktu. Benim de Hakan Arıkan fanı olduğum söylenemez ancak o pozisyonda Hakan'a yüklenmek abesle iştigal eder. Özer öyle bir vurdu ki dünyadaki tüm Micheallar birleşse çıkartamazdı o topu.

İkinci yarı da aslında maç istemeye istemeye tahmin ettiğim gibi başladı. Ya hoca sen tamam 2-0 önde idin, daha sonra 1 tane yedin ve araya 2-1 ile girdin. 2-1 mağlup giren takıma bir istek, hırs oluşacağı aşikar. Neden hala takımı geri çekiyorsun? 10 dakika boyunca sahada olmayan bir Antalyaspor izledik.

Sonra bizim kırmızı-beyazlıların aklına top oynamak geldi de üst üste yakaladığımız pozisyonlar sonucunda golü yakaladık. Hem de iyi bir pas trafiği ile... Bunların hepsi Antalyaspor oyun bozmayı değil, top oynamayı becerdiğinin bir kanıtıdır. Antalyaspor'un bu sönük görüntüsünün tek suçlusu da Antalyaspor'u beraberliğe mahkum oynatan Mehmet Özdilek'tir.

Son dakikalarda Hakan Arıkan bir ton top çıkardı, onlardan bir tanesi gol olsaydı nasıl hesap verecektin Özdilek? Gerçi pek hesap vermiyorsun değil mi? O yüzden takılmamak lazım. Neyse ki 3 puanı alarak ligde rakibimiz olan takımlardan birini yenmiş olduk.

Dün oynanan karşılaşmada bir de kural hatası yapıldı. Kasımpaşa'nın ikinci golü sırasında oluşan pozisyonda hakemin önce penaltı diye düdüğünü çalıp hemen ardından pozisyonun devamında gelen golü geçerli sayması kural hatasıydı. Ancak mağdur olan Antalyaspor'un galip gelmesinden dolayı pek fazla irdelenmeyecek gibi duruyor bu konu da.

Gelelim maç öncesi yaşananlara... Bütün gün basın yolu ile bu maçın öneminden bahsedildi. Evet, Antalyaspor tarihi açısından önemli bir karşılaşma idi. Antalyaspor bu maçta aldığı 3 puan ile hafta itibariyle lig tarihindeki en yüksek puanına ulaşmış oldu. Normalde olsa mutlulukla karşılayacağımız bir olaydı ancak süper geçen bir ilk yarının ardından sevineceğimiz konu bu mu olacak tartışmak lazım. İnanın benim için hiçbir değeri yok şu anda ulaştığımız 40 puanın.

Dedik ya bu maç çok önemli diye. Maçtan önce yine bilet fiyatları sezon başında belirlenen fiyatlardan çok altındaydı ve bas bas Antalyalılar maça çağrılıyordu. Günlerden cuma... Herkes işinden çıkıp gelecek, yoğunluk olacağı aşikar... Peki, neden bu yoğunluk düşünülerek herhangi bir önlem alınmadı? 15. dakikada gişelerden gelen fotoğraflar buyrun bu şekilde idi. Yorum sizin...


Sürekli yönetimin taraftar politikasını eleştiriyoruz, lafa geldi mi onlarda sürekli taraftarı eleştiriyorlar da son 3 sezondur taraftarın sıkıntı yaşamadığı bir tek karşılaşmayı hatırlıyor musunuz? Her ne olursa olsun Antalyaspor'un galibiyeti ile geçen bir hafta sonu bizim için en güzel hafta sonudur. Hele ki bu galibiyet cuma akşamı geldiyse ne kadar keyifli olur diğer maçları izlemek ve hafta sonunun keyfini çıkarmak.




 

04 Nisan 2013

Geçmiş Olsun Ali Dayı

Antalyaspor tribünleri deyince tartışmasız akla gelen ilk isimlerden biridir Ali Dayı... Antalyaspor'un kurulduğu ilk günden beri tribünlerde ve bu yıllar boyunca Antalyaspor sevgisini sadece kendi içerisinde yaşatmadı, bu sevgiyi pek çok kişiye de aşıladı.

Dün Ali Dayı'nın kaza geçirdiğini öğrenince pek çok kişi gibi endişelendik ama oğlu Murat Çınardere'nin konuyla ilgili açıklaması şöyle: "Babam geçirdiği trafik kazası neticesinde protezli olan sağ ayak diz kapağının altında çatlak meydana gelmiştir. Geçirdiği ameliyat başarılı geçmiş olup yarın (perşembe) sabah taburcu olacaktır. İyi dileklerinizi kendisine iletiyorum. Kendisinin morali gayet iyi. İlgi ve alakanız için herkese teşekkürler."

Yani neyse ki sağlığı ile ilgili endişelenilecek ciddi bir durum yokmuş. Hatta şu saatlerde taburcu olmuş olması gerekiyor. Ancak yine de Antalyaspor tribünlerinin en önemli isimlerinden olan Ali Dayı'ya bir geçmiş olsun dememek olmaz. Bu yazıyla hem kendisine bu geçmiş olsun dileklerimizi iletmiş, hem de iki fotoğrafla kendisinin tribün yıllarına ilişkin küçük bir nostalji yapmış olalım.







Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...